Müjde! Antartika’da, on yıldır çatlağı takip edilen Larsen C buzul sahanlığından yaklaşık Kıbrıs adası büyüklüğünde bir parça koptu. Deniz seviyesinin yükselmesi ve sular altında kalacak kentler açısından geri sayım daha öne çekilmiş oldu. Kaçırın keçileri!

Müjde!. “6. Büyük Kitlesel Yok oluşa” girmişiz. Dünyanın 4.5 milyar yıllık tarihi boyunca yaşanan 5 kitlesel yok oluşun 6.sına yani. Hani sonuncusu 65 milyon yıl önce yaşanıp dinozorların sonunu getiren, ilki, 443 milyon yıl önce yaşanan. Söz konusu tarih, tahminden daha yakınmış ve son yüzyılda hayvanların yarısı, çeşitliliğinin yüzde 80’ini kaybetmiş. Zamanımız daraldı. Kaçırın keçileri!

Bu biyolojik yok olma ekolojik, ekonomik ve toplumsal krizlere yol açmaktaymış. Örneğin Uluslararası Göç Örgütüne göre dünya genelinde 23 milyon insan yaşadığı ülkeyi terk etmek istermiş. Kaçırın keçileri!.

Yemen’de 344 bin insanda kolera hastalığı şüphesi varmış. Yiyecek sıkıntısından başka temiz içme suları da olmadığı anlamına geliyor. Kaçırın keçileri!

16 milyon insana acil yardım gereken Afrika kıtasındaki ülkelerden Somali’de küçük kız çocukları, günlük yiyecek için kendini satıyormuş. Kaçırın keçileri!

Luxemburg’dan gelen zenginler Tokat’ta 10 yaşında, ağırlığı 350 kilograma, diş boyu 25 cm’e ulaşmış devasa, muhteşem ancak bir o kadar da zavallı bir yaban domuzunu avlamışlar. Biliyorsunuz, Trump’ın oğulları da leopar avlıyor. Zenginlerin eğlencesi işte! Hayvanların soyu tükenirmiş. Boş verin. Kaçırın keçileri!

Camilo Mora ve arkadaşlarının son 35 yıllık araştırmalardan saptadıklarına göre, iklim değişikliğinin öncelikle etkilediği ve 2 milyar insanın yaşadığı bölgelerde “Ölüm Eşiği” kavramı geliştirilmiş. Kaçırın keçileri!

Bu yıl Akdeniz’de 2 bin 353 göçmen ölümü kayıtlara geçerken, geçen yılsa bu sayı, 2 bin 964’müş. Kaçırın keçileri! Ya da boş verin. Duymayın bile…

Bazen içinde olduğumuz zamanlarda, öyle şeyler olur ki, söz biter, geriye çıldırmak kalır. Ruh basar, al basar, tahtalar eksilir, zihin çat diye çatırdar. “Bir çatlak vaar” diye bağırası gelir insanın. “Tutulunur”, “uğranılır”, aklın sınırları uçurumun kenarına kadar gelir, sallanır, düştü düşecek olur. Kederden melankoliye, çılgınlıktan cinnete varoluşun dramı yaşanır.

Dışarısı, bir akıl hastanesine dönmüşse, zihin kendi içinde hapsolur. En güzel karikatürler, içinde “Hunili”ler olanlardır. Çünkü onca kötülük serbest kaldığında, en masumlar delilerdir.

Akıl yanar, dellenir, tozutur, tırlatır, baştan gider bu post-truth (gerçek ötesi) zamanlarda. Çünkü yalanlar gerçek kabul edilmişse, cinnet olağandır ve akıl çıldırır. Bazen en aklı başında tepkidir aklını kaçırmak. Geriye “bir akılsız baştan gayri ne kalır?” Ne kalır, ne kalır, ne kalır? Ne kalır? Sesim duyuluyor mu? Bu benim sesim mi başkasının mı? Yoksa kendi kendimle mi konuşuyorum?

Dellenirim, dellenirsin, dellenir. Deliysen deliyimdir. Deliliğin desibeli var mıdır? Kaç desibele kadar sağlığa zararsızdır? Normal midir, anormal midir? Akıl hapse atılabilir mi, tutulabilir mi, durmaz, kaçar, uçar mı yerinden? “Aklımı, tutamadım, kafatasımda, uçtu,uçtu.” Sonra işler düzelince dönmek üzere tası tarağı toplar iyi ki. Gezgindir kısacası böyle zamanlarda. Hangi zamanlarda?

Bazen kaçtığı yerden sanatsal yaratıcılıkla döner gelir. Kendisinden çıktığı kişiyi de sağaltır. Dönemediği zamanlar da olmaz değil ama.

Gezegenin sonu gelir misal. İklim anlaşmasına uymuyorum diyen dünya liderleri olur. Bazı aklı evveller sorar haklı olarak: “İnsan evladı, niçin yaşadığı gezegeni yok ederek kendi sonunu getirsin?” İnsan evladı çıldırmış olmalı.

Cevabını alamadığımız sorular yankılanıyorsa semalarda, keçiler kaçar aklımızdan. Toplamaya çalışmayın, bırakın gezinsinler, suç keçilerde değil. Yazılı ve görsel iletişim araçlarında, bir yerlerde “keçileri toplama kılavuzu” anlatılır. Yok yaşamı ertelemeyin, yok kafaya takmayın. Takın kafaya, yüzleşin yaşamla biraz da. Yaşamın bizatihi kendisi, yaşamak bir kenara bırakılır, yaşam koçlarından yaşam dersleri alınır. Gördünüz mü, çıldırmak için bile para lazım. “Para, para, para.” Sonra neden kendini Napolyon sanıyor derler bir de?

Hep güneşe değil, içinizin karanlığına da bakın bazen. Mutluluktan uçmazsınız belki ama bir başkasını, ötekini, daha iyi anlarsınız. Tuhaflıklar, aykırılıklar, sıra dışı olanlar, azınlıklar olmasa, dünya kendimize, sade kendimize baktığımız koca bir aynadan ibaret olsa daha mı iyi? Bazen kendinizden bile sıkılmaz mısınız? Yaşam denen oyunu terk etmek istemez miyiz? Durun canım intihardan söz etmiyorum. İçe kapanmak, içe bakış gibi bir şey söylemeye çalıştığım. Bakın şimdi benimkilerde bir kişisel gelişim yazısına benzedi. Yok şöyle, yok böyle. Siz siz olun bu çatlak editöre de kanmayın. Sadece kendi keçilerinizin kaçma ve toslama becerilerine güvenin.

Kendimizi dağlara, yollara vurmaktır bazen keçileri kaçırmak. Uyuşturulan beden ve zihinlerimizin silkinişidir. Keçileri kaçıranlar falcılardır, büyücüler, cadılardır, engizisyonda yakılanlar, dünya yuvarlak diyenlerdir. Tersine gidenlerdir, olup bitenin farkında olan, direnenlerdir. Kadınlardır en çok, rengârenk, allı morlu kadınlar, isyan edenlerdir. İyidir arada keçileri kaçırmak. Akıl ferahlar, boşalan keçilerden içeriye temiz, mis gibi bir hava dolar.

Bu sayımızda çılgın, kaçık öyküler var. “Deli Kadın Hikâyeleri” öykü kitabıyla Mine Söğüt ile söyleşiyi, Meltem’le Zeki gerçekleştirdi. Şantajları karşılığında, Mine Söğüt’ten Kiltablet Öyküyü izleme sözü aldılar.

Yasemin Pffor, Leyla Erbil’in “Tuhaf Bir Kadın” kitabı hakkında “tuhaf” bir değerlendirme yazdı. Ah yaşasaydı, tanışsaydık, Leyla Hanım’a şantaj filan da yapmazdık! Bazı yazarları ya da insanları ölümlerinden sonra tanımak ne tuhaf!

Diğer öyküleri okursunuz işte.

Daha söyleyecek çok şey var ama sabukluyor filan diyecekler. Arkadaşlar, bir psikiyatristten randevu almış. Onu istemezsem yoga kampına göndereceklermiş. O da olmazsa, “Hacamat” ister misin diye de tutturdular. Çıldıracağım. “Oynatmaya az kaldı doktorum nerde. Bir güzel kız yüzünden çıldıracağım.” Sahi eskiden insanların aşk yüzünden çıldırdığı da olurmuş. Şimdi kullan at aşklar. Bak gene sinirlendim.  Nasıl? Tamam tamam bitiriyorum. Son söz niyetine.

Hepimiz deliyiz.

Hepimiz Çılgın.

Hepimiz üşütük.

Hepimiz kaçık…

En azından Kiltablet yazarları. Durun ya çekiştirmeyin bir son söz daha. Cinnet hakkımı elimden almayın yoksa cinayet çıkar. Tamam ya bitiriyorum…

Daha bizim ülkede olan bitenlere gelemedim. Nasıl? Deli miyim canım, neme lazım. Hiç söyler miyim?…

Kaynaklar:

(Açık radyo, Herkese Bilim Teknoloji Dergisi, Cumhuriyet Gazetesi.)