Kahretsin! Şu yola bak yahu! Yine bir ateş böceği tarlası… Kovaladıkça kaçan derler, bir de! Kaçmak nerede? Göbekten bağlısın, göbekten! Ana arter olacak bir de; lök gibi durmakta önünde… Ucu bucağı yok yine! Aort tıkanmış, kimsenin umuru değil. Kılcallar ondan berbat! Kayıp bu şehir, kayıp valla! Kan akışı durmuş, sorumlusu yok. Sorunluysa istemediğin kadar çok! Şuna bakın hele! O neyin slalomu öyle, oğlum? Akmayan trafikte… Günün yorgunluğu yetmezmiş gibi, bir de bu yolu çek şimdi! Yine bir dönüş kâbusu, yine bir ateş böceği tarlası! Öf be öf, bıktım artık! Çekilir dert değil valla! Bir de diyorlar ki aman sakın ha ‘sosyal medya’! Yok hastalıkmış, yok bağımlılıkmış, hele trafikte hiç kullanılmasınmış efendim… İlaç be ilaç… Çok biliyorsanız, siz gelin çekin bakalım şu yolu. Evet! Bakalım neler varmış akışta? Bir de radyoyu açtık mı tamam… Yola devam, gitmeye paydos!

– İyi akşamlar sevgili dinleyenler. Bir Cırcır programına daha hoş geldiniz.

– İyi ki varsın valla! Bir ateş böceğinin harını, bir cırcır böceği alır ancak!

– Bu akşam ki konumuz itiraflar… Varsa bir itirafınız cırlayın hemen! Yazın sosyal medya hesaplarımıza…Hadi cırlamaya başlayın hemen!

– Gençlik başımda duman

İlk aşkım ilk heyecan…

Kovaladıkça kaçan

Ateş böceğim misin?

– Hay Allah! Kimdi bu şarkıyı söyleyen ya? Biliyordum ama çıkaramıyorum.

Neyse boş ver şimdi…Onunkisi aşk acısı, bizimkiyse yol… Şarkı da amma denk düştü ha; ilginç! Demek ki şükretmeli! Aşkı kovalamaktansa yolu kovalamak daha iyi! İstesen de gitmiyor nasıl olsa. Bakalım ne itiraflar gelecek bu akşam? Nerden de buluyorlar böyle konuları bu Cırcır? Âlem valla! Yolun nasıl geçtiğini anlamıyor insan. Dur bir itiraf da ben yazayım. “Merhaba, ben İnci… İtiraf ediyorum, şu an çaldığınız şarkıyla o kadar örtüşüyor ki, hayret! E5 ateş böceği tarlası gibi!”

– Evet Sayın Cırcır severler, itiraflar dökülmeye başladı bile. İşte ilk itirafımız:

– Lisede, boyu iki metreye varan, uzunnn bir matematik hocamız vardı; Muhlis Bey… Geçenlerde vefat etmiş. Ondan mıdır bilinmez; aklıma geldi birden. Bilirsiniz,hocalar her derse girişte masalarının üstündeki koca defterle yoklama alırlardı. O gün de Hoca sınıfa girip yoklama defterini açınca, koskocaman adamı, birdenbire korkudan havaya sıçrarken görüverdik. Korktuğu şey küçücük bir fareydi; kaçan… Üstelik de oyuncak… Ödü patlamıştı adeta. Görüntü acayip komikti tabii. Bütün sınıf yerlerdeydik. Gülmekten kırılıyorduk adeta. Çok geçmedi, o da bizi kırıverdi tabii! Tüm sınıfa sıfırı basıp geçmişti. ‘1 Nisan’dı güya! Şaka yapayım derken kaka olmuştu. Teneffüste, kimseler yokken fareyi koyduğum için gören yoktu. Hoca gülseydi, ortaya çıkıp kahraman olacaktım. Lakin kızıp da “Kim yaptı bunu?!” diye kükreyince, o an, oracıkta, kahramanlıktan vazgeçip korkaklığı seçivermiştim. Bütün sınıf da narıma yanmıştı, elbette! Hâlâ içim sızlar. Ama ne yapalım? Gençlik işte, oldu bir kere. Geç de olsa arkadaşlarımdan ve rahmetli hocamdan özür diliyorum.

– Hepimizin böyle okul anıları, itirafları, keşkeleri var, değil mi sevgili Cırcırlar.

– Aşk bahçemi süsleyen

İnci çiçeğim misin?

Gecemi aydınlatan

Ateş böceğim misin?

– Evet efendim, şimdi sıra ikinci itirafta… Ne cırlamış bakalım?

– Merhaba! Size bu satırları yazarken çok zorlandım. Bir yandan da üzerimdeki yükün kalkmasına yardımcı olacağınız için minnettarım. Beni çocukluğuma götürdünüz. Kardeşim programınızı çok sever. Umarım dinliyordur ve beni affeder. İlkokulda aynı sınıftaydık. Bir yıl sınıfta kalınca, aksi gibi bizi aynı sınıfa vermişlerdi. Tembellik damgam perçinlenirken, o çalışkan prenses rolünü sürdürüyordu. Her zaman düzenli, disiplinli bir çocuktu. Ben küçük, o büyük misali… Haylazın önde gideniydim. Belki de biraz adam olayım diye aynı sınıfa vermişlerdi. Ama ne gezer. Dersler yine kötüydü… Laf üstüne laf yiyordum üstelik kardeşim örnek gösterilerek. Dönüp derslerime çalışacağıma, kardeşime diş biler olmuştum. Çocuk aklı işte. Düşünmüş, taşınmış sonunda onu rezil etmenin yolunu bulmuştum. Ertesi gün, Türkçe dersinde İstiklal Marşı’ndan yazılı olacaktık. Yan yana oturuyorduk. Sınavın ortasına doğru kolumu kalem çantasına yanlışlıkla çarpmış gibi yapıp yere düşürünce, içinden İstiklal Marşı kopyası yerlere saçılıverdi. Öğretmen gözlerine inanamamıştı. Kardeşim ne kadar itiraz edip ağlasa da delil ortadaydı. Annem, babam okula çağrılmış, kardeşimin bütün itibarı yerle bir olmuştu. Böylece gözden düşmüş, eskisi gibi tembelliğimle alay edilmez olmuştu. Gelin görün ki, yaptığım haksızlık bunca yıldır içimi kemirip duruyor. Affet beni İnci.

– Vay şerefsiz vay, demek sendin! Üstelik bunca yıl susup, oturdun ha! Vay be! Ben de salak gibi anlamadım! Özrü kabahatinden büyük beyefendinin! Dur sen, dur! Ben de İnci’ysem eğer, görürsün sen şimdi nasıl rezil ediliyormuş insan!

– Alooo, alooo, Cırcır, Cırcır sen misin? Beni dinle lütfen… O deminki iti…

– Merhaba hanımefendi, biraz sakin lütfen. Buyurun ben Cırcır…

– Ay pardon, çok heyecanlıyım da… Bakın şimdi, ben İnci, hani o biraz evvel okuduğunuz itiraf var ya onun mağduru İnci… Söyleyin o ağabeyime… KÜTTTT!!!

– Alo, alo, hanımefendi iyi misiniz? Alooo?

– Sevgili dinleyiciler, istemeden bir kazaya sebep olduk sanırım. Ağabeyin suçu birdi, iki oldu. Allah yardımcısı olsun artık! Umarız olan sadece arabaya olmuştur. Başka bir itirafa geçmeden soluklanalım biraz…

– Kovaladıkça kaçan ateş böceği misin?