AŞK VE İNANÇ ARASINDAKİ SARKAÇ

Genelde haftanın bir gününü kitaplarla buluşmaya ayırıp kitapçıları, sahafları gezerim. Vefalı eski dostlukların tadı ve kokusu vardır oralarda. Yeni çıkan kitaplar genelde başköşededir. En çok okunanlar ise hemen girişteki raflara dizilmişlerdir; kibirle bakarlar etraflarına. Eskiyen, miladı dolan, artık pek de yüzlerine bakılmayanların mekânı ise kapı dışındaki tezgâhlardır. Daha sonrasında sahaflarda arayıp buluruz onları. En kötüsü de kiloyla hurdaya taşınmalarıdır. İnsanlar gibidir kitaplar. İnsanlar tarafından insanlar için yazılmışlardır. Her kitap özünde insanı yaşatır ve ondan bir parçadır. Bu yüzden kaderleri de insanınkine benzer.

İşte Diotime ve Aslanlar adlı kitapla bu şekilde karşılaştım. Raflardan indirilip dışarıdaki tezgâhlara serpme bir şekilde atılmış, fiyatı da düşürülmüş indirimli kitaplar arasındaydı. Pek naiv, incecik cüssesiyle kitaplar arasında kaybolmuştu. İlkin kitabın kapağındaki resim çekti ilgimi. Kapaktaki baskı figür, çağları aşıp günümüze geliyordu. Finikelilerin fildişine oyarak yaptığı bir antik eserin baskısıydı bu. Bir enstantane: bir aslanın, bir insanı boğazladığı an. Kitap bu haliyle ilgimi çekti. Üzerinde 4 TL. yazan yapıştırma bir etiket vardı. Birkaç kitapla birlikte, biraz da tarihe meraklı olduğum için, aldım kitabı.

Eve dönerken yol boyunca okudum kitabı. Oldukça ince bir kitap, 50-60 sayfa kadar; bir novella. Yazarı Henry Bauchau, Belçikalı; ülkemizde pek tanınmış değil. Kitap, Rudyard Kipling tarafından eski bir Hintli şaire atfedilen bir deyişle başlıyor:

“Bunun aşk olduğunu kimse bana söylememiş olsaydı, kınından çekilmiş bir kılıç derdim.”

Gerçekten kitabın ilerleyen sayfalarında Pers kızı Diotime’nin Yunanlı Genç Arses’e karşı ilk kez yaşadığı yoğun duyguları çok güzel özetliyordu bu Hintli Şairin deyişi.

Diotime, barbar bir klanın otoriter ve güçlü bir lideri olan Kambyses’in çok sevdiği kız torunudur. Ona ata binmeyi, ok atmayı, avcılığı çok küçük yaşlarda öğretmiştir. Diotime ergen yaşlarında atın eğeri üzerinde dikelmeyi, atının karın boşluğunda saklanmayı, giderek aslanlarla savaşmayı da öğrenmiştir.

Aslanlarla savaşmak, onların kanlarını kendi kanlarına karıştırmak ve onların ruhlarıyla bütünleşmek, Perslerin atalarıyla buluşması gibidir ve her Pers atalarının aslanlardan geldiğine inanmaktadır. Bu yüzden aslan avları klan içinde kutsal bir ritüele dönüşmektedir. Bu savaşım sonucunda öldürülen aslanların bedeni yakılarak külleri ülkenin kutsal yörelerine serpilmektedir. Bu mücadele çoğu zaman ölüm ve yaralanmalara da neden olmaktadır.

Tarihleri içinde Persler ve Yunanlılar birçok savaşta karşı karşıya gelmiş, birbirinin hasmı olmuştur. Ancak kültürel ve mitolojik olarak birbirlerinden çok şeyi de alan iki büyük devlet olmuştur. Kitap bu haliyle de insana büyük bir keyif veriyor. Akıcı bir üslupla yazılmış kitap, kolay okunuyor ve her bir sayfasında insanı kendine çekiyor.

Tarihle başlayıp mitolojiyle devam eden kitapta gelenekler, inançlar, şifacılık, şamanlık ve doğunun sabır kültü gibi öğeler kitabı zenginleştiriyor.

Yunanlı Arses güçlü ve bilge bir denizcidir. O da Diotime’ye karşı aynı duygularla doludur. Diotime’yle evlenmek ve onu ülkesine götürmek ister. Ancak büyükbaba Kambyses, “klanın kuralları var” diyerek diretir. Arses’in Klan Meclisi’nde, kaderin belirlediği bir erkek aslanı öldürmesi gerekir.

Ancak Arses için bu barbarlıktır. Kendisinden istenen kültürüyle ve Hindistan’da öğrendiği “hayvanlardaki yaşamı kutsal sayma” inancıyla bağdaşmaz. Ancak Arses, Diotime için buna rıza olur.

Klan Meclisi’nin gösterdiği, civardaki kabilelerin korktukları ve ulu saydıkları yalnız yaşayan, yaşlı bir aslan, Kambyses’in ruh ikizi şeklinde bir metafor olarak bu aşamada karşımıza çıkar. Ve mistik bir anlatımla aslanı öldürmek Kambyses’i öldürmekle özdeşleşir.

Bundan sonrasında kitap, metaforlar, alegoriler, rüyalar, Tao’culuk, bilgelik ve sabır kültü öğeleriyle iç içe geçer. Diotime’nin rüyaları bile aşkları gibi boşlukta donup kalmıştır. Kitapta bu, yükselen ve üzerlerine gelen koca bir dalganın boşlukta asılı kalmasıyla çok güzel tasvir edilir. Bütün bu girdaplarda Arses ve Diotime’yle özdeşleşerek dolaşıyorsunuz.

Görüldüğü gibi kitap; küçücük hacmiyle insanı hem tarih, hem coğrafya içinde gezindirirken adetlerin, örflerin, mitlerin, inançların, kültlerin, metafor ve rüyaların insan yaşamında, aşk ve tutkularında ne kadar önemli olduklarını ve insanın bunlarla bir bütün olduğunu gözler önüne seriyor.

Yolculuğum oldukça keyifli geçti. Trafiği ve eve nasıl geldiğimi anlamadım. Çünkü ben bir başka âlemdeydim.

Sonrasında kitap beni yazarıyla tanışmak durumuyla karşı karşıya getirdi. Ülkemizde pek tanınmış bir yazar olmamakla beraber Metis Yayınları’ndan çıkmış başka yapıtları da var yazarın: Oidipus Yollarda, Antigone, Çevre Yolu, Mavi Çocuk

Fransızca yazan Belçikalı romancı, şair ve oyun yazarı Henry Bouchau, 1913’te Malines’te doğmuş. Hukuk eğitimi alan Bouchau, 1936’da avukat olmuş. İkinci Dünya Savaşı’nda direnişçilere katılarak Almanlara karşı savaşmış. Savaşın ardından Paris’e yerleşerek yayıncı olarak çalışmaya başlamış. 1950’de psikanalize girmesi yaşamında bir dönüm noktası olmuş. 1975 yılında, ergenlik çağı sorunları üzerine uzmanlaşarak terapistliğe başlamış. Paris VII Üniversitesi’nde psikanaliz ve sanat üzerine dersler vermiş. 1990’da Belçika Kraliyet Akademisi Üyeliği’ne seçilen Bauchau, Aralık 2012’de, yüz yaşına girmesine birkaç hafta kala aramızdan ayrılmış.

 

Henry Bauchau, Diotime ve Aslanlar, çev: Sosi Dolanoğlu, Metis Yayınları, İstanbul, 2004, 57 sayfa