Perdelere gizlenmiş kahkahalar, yastıklara gömülmüş hıçkırıklar,

Yemek masasındaki neşe, bir tanıdığın beklenmeyen gelişi,

Kapının açılmasıyla birlikte merdivenlerdeki ayak sesleri, bir sevinç,

Mutfakta kaynayan suyun, çay bardağındaki kaşığın sesi, 

Ne oldu daldın yine diyen, annenin sesi; yok bir şey diyen sessizlik,

Karne sevincinin yaşanması, kırmızı bisiklet,

Loş ışıklar, akşam karanlığı, sessizlik, ürperme,

Zamansız ölümlerin üzüntüsü, sözün bittiği yer,

Duydunuz mu, Zehra hanımın torunu olmuş, çoğalan tebessümler,

Senin gibi evlat olmaz olsun, 

Çarpılan kapı,

Cehenneme kadar yolun var, 

Gitme diyen bir haykırış

Kimsenin fark etmediği gözyaşları, 

Sabaha kadar ateşinin düşmesini bekleyen anne,

Bir tas sıcak çorba, saçlarını okşayan el, ondan daha sıcak, 

Sırı dökülen ayna, farkında olmadan yaşlanan yüzler,

Tertemiz bir yatak, huzur dolu rüyalar, 

Misafir odası, soluk fotoğraflar, 

Kaçan uykular, şükür duaları, cam kenarındaki sardunyalar,

Gecelerin sükûneti, sabahların telâşı,

Kızarmış ekmek kokusu, hadi sütünü iç, buyurgan bir ses,

Boğuluyorum bu evde anne, sabret kızım, gün doğmadan neler doğar,

 

Ev, kimi için ferah bir seyir terasıdır.

Ev, kimi için ışıksız bir zindandır, kuzey kulesi 105(*).

Ev, kimi için sokaklar ya da soğuk inşaatlardır,

Ev, kimi için hiç gülemediğin yetimhanedir. 

Ev, kimi için ayrılınca kıymeti bilinen bir mekândır. 

Ev, kimi için asla bir daha dönülmeyecek yerdir.

Ev, kimi için otel odalarıdır. 

Ev, kimi için bir türlü oturamadığı hayali bir saraydır.

Herkesin yaşadığı, yaşamak ya da bir an önce kurtulmak istediği bir evi vardır. Zihnimizde yer etmiş, ne yapsak bir türlü silinmeyen bir yerdir. Şimdi evimizi yazmanın zamanıdır. Kiltablet 2021 ocak sayısına katkıda bulunan yazarlara teşekkür eder, iyi okumalar dilerim. Saygılarımla.

(*) Charles Dickens, İki şehrin hikayesi. Fransız ihtilali sırasında Bastil hapishanesinde bir mahkuma adı sorulduğunda verdiği yanıt : Kuzey kulesi, 105.