“Mizah her şeye rağmen gülebildiğindir.”
Otto Julius Bierbaum

Son üç aydır hayatımızın karanlık, acı ve hüzünlü yanlarından dem vurunca öykülerimizde, tam da yaşamdaki gibi, biraz gülelim, nefes alalım, bizi aşağı çeken olaylara karşı mizahla direnelim istedik bu sayımızda. Mizah insanoğlunun varoluşundan beri kâh sözlü kâh yazınsal kâh görsel olarak insana eşlik ediyor. Nitekim mizahın ilk örneklerine Antik Yunan döneminde Aristophanes’in eserlerinde rastlıyoruz. Örneğin Aristophanes’in günümüze ulaşmış en başarılı eserlerinin başında gelen Lysistrata Atina ve Sparta’nın savaşa son vermeleri için Atinalı ve Spartalı kadınların erkeklerine nasıl aşk grevi yapıp başarıya ulaştıklarını anlatır. Günümüzde de denense mi? Aman yok yok, önüne geçemediğimiz kadın cinayetlerini çığırdan çıkarmanın âlemi yok. Aristophanes ne şanslı ki, Atina devletinin komedyayı tamamen özgür bıraktığı, Atina yönetiminin, eğitim sisteminin, devletin siyasi tutumunun, bazı gelenek göreneklerin taşlama yoluyla eleştirilmesine hiç ses çıkarmadığı bilakis bu tür eserlerin yayınlaması için ödenek ayırdığı bir dönemde yaşamış. Ancak Atina yönetimi de demokrasi geriledikçe bu serbestiyi baskı altına almaya başlıyor. Adamlar da haklı tabii, kim sever ki gerçeklerin pat pat yüzüne söylenmesini! Orta Çağ’a gelindiğinde mizah tamamen yasaklanıyor. Dinlerde mizah zaten hiç yok. Bir baskı bir baskı, insanlar çatlayacaklar orta yerlerinden! Üzerlerinde oluşan baskıdan gelsin işkenceler, gitsin cadı avları! Bir şekilde deşarj olacak tabii insanoğlu! Bunu ben demiyorum Freud diyor. 1905 yılında yayımladığı Espri ve Bilinçdışı ile İlişkileri adlı kitabında insanın içinde biriken negatif enerjiyi boşaltmak için esprilere ihtiyaç duyduğunu savunuyor. Baskı altındaki toplumlarda cezalandırabilecek olumsuz duygu ve söylemlerin mizah yoluyla kendilerine çıkış yolu bulduklarını ve bu nedenle insanların her zaman mizahtan keyif aldıklarını söylüyor Freud aynı kitabında. Gezi olayları sırasında ortaya çıkan karikatür ve esprilerin bu olguya iyi bir örnek olduğunu düşünüyorum. Biber gazı ve tomalara rağmen tarihe geçecek sıkı mizah unsurları çıkmış ve katılımcıların direncini ciddi boyutta arttırmıştı. Öyle görünüyor ki, üstünde fazla düşünmediğimiz mizah duygusu dünyanın tüm olumsuzluklarına karşı bize eşlik ediyor ve fırsat buldukça ya da ihtiyaç duydukça ortaya çıkıyor. Nietzsche de “İnsan dünyada o kadar çok ızdırap çeker ki, bütün canlı varlıklar arasında bir tek o gülmeyi icat etmek zorunda kalmıştır.” diyerek bu iddiayı destekliyor.
Mizah edebiyatçılar tarafından kimi zaman tüm eserde kimi zamanda eserlerinin içinde destekleyici öge olarak kullanılmaktadır. Örneğin Herta Müller, Çavuşesku döneminin baskısını anlattığı Keşke Bugün Kendimle Hiç Karşılaşmasaydım adlı romanında, tüm o baskıya, umutsuzluğa rağmen ana karakter işçi kadının sevgilisiyle olmayan müziğe dans ettikleri anı “münasebetsiz mutluluk anı” diye adlandırır. İnsanı gülümseten, çarpan hatta sarsan bir tanımlamadır bu; tüm dönemi özetler.
Günümüz dünyasında da yaşananlar, maalesef, hiç iç açıcı değil. Dünyanın her bir köşesinde olumsuz koşullar gittikçe artmakta. Ancak insanoğlu varoluşundan beri sayısız savaş, salgın, katliam, kıtlık, baskı gibi acı dönemlerden geçmiş olmasına rağmen varlığını halen sürdürmekte. Yani umutsuzluğa kapılmak yerine bu dönemlerden en az hasarla geçmeye, kendimizi ve çevremizi bu olumsuzluklardan koruyarak gelecek nesillere hâlâ yaşanılası bir dünya bırakmakla mükellefiz. Mizah, bu süreçte her zaman yanımızda olacak, içimizde biriken negatif enerjiyi boşaltmamıza, söylemek isteyip de söyleyemediklerimize yol olarak hayatın bizi nakavt etmek için vurduğu yumruklara karşı direnmemizi sağlamaya devam edecektir. Her gülüşümüz, her kahkahamız, her gülümsememiz bizi yıkmaya çalışan hayata karşı aldığımız artı bir puandır. Haydi puanları toplamaya devam edelim. Eninde sonunda zafer bizimdir.
Bu sayımıza Arif Kamil Olgun, Canan Kuzuloğlu, Dilek Yılmaz, Elvan Arpacık, Meltem Uzunkaya, Nurdan Atay, Tuba Tunçay ve Yeşim Narter öyküleriyle nefes verdiler. Billur Akgün Haldun Taner’in muhteşem öyküsü Sancho’nun Sabah Yürüyüşü’nü değerlendirdi. Önümüzdeki sayımızda da müzikle direnmeye devam edeceğiz. Takipte kalın.
Kahkahanız bol, topladığınız artı puanlar çok olsun. Keyifli okumalar dileriz.