Kim gitmek ister ki doğup büyüdüğü yerden? İlk ninniyi duyduğu, annesinin mis kokulu göğsünde uyuduğu, ilk yaramazlığı yaptığı, ağacına tırmandığı, deresinde yüzdüğü, sokaklarında oyun oynadığı, belki ilk âşık olduğu, kişiliğinin temelini attığı yerden. Topraklarının sesi, türküsü, kokusuyla bütünleştiği yerden. Saçının, gözlerinin rengi kadar insanı belirleyen, diğer insanlarla hem ayıran hem birleştiren bu bütünleşmeden kim kopmak, kim kanadı kırık kuş gibi kalmak ister?

 

Kimse mecbur kalmadıkça, çaresiz hissetmedikçe, canına, özgürlüğüne kast edilmedikçe iyi kötü karnını da doyurabiliyorsa gitmez kökünün olduğu topraklarından. Her ne kadar “vatan doğduğun yer değil, doyduğun yerdir” diye bir atasözümüz de olsa, doğruluğu tartışılır. Dilini, âdetini, pişen yemeğin kokusunu, otobüste yanında oturan adamın olası sıkıntılarını bilemediğin bir yer ne kadar vatanı olabilir insanın? Örneğin yıllardır ekmek parası için köylerinden ilk kez çıkıp hayatlarında büyük şehir görmeden Almanya’ya çalışmaya gidenler ne kadar evlerinde hissedebildiler acaba?  Eğer hissetselerdi, o veya bu şekilde başka bir ülkeye göç etmiş insanlar aynı bölgede toplanıp gettolar oluşturmazlardı. Aynı dilde konuşmak, şakalaşmak, dertleşmek bir türlü tam ait hissetmemenin veya hissettirilmemenin getirdiği yabancılığı, sevilen birçok kişiyi veya yeri geride bırakmış olmanın getirdiği ağırlığı, özlemi hafifletiyor olmalı bu gettolarda toplaşmalar. Hele de bu göç tamamen istem dışı, can kurtarma pahasına, mal mülk ne varsa bırakılıp arkaya hiç bakmadan, bir daha memleketini görüp göremeyeceğini bilmeden ve dahi düşünülmeden kaçış şeklinde olmuşsa…

 

İçinde ne kadar çok çaresizlik, acı, bilinmezlik, bekleyiş, umut, umutsuzluk, hasret barındıran bir kelime GÖÇ. Üç harfli kısacık ama her harfine binlerce duygu yüklenmiş gibi ağır, içi dolu bir sözcük. Çaresizlik duygusunun temelini oluşturduğu göç, hayallere vurulan ket yüzünden de gerçekleşebiliyor kimi zaman. Fiziki olarak bir sıkıntıları olmasa bile hayallerine ulaşmanın imkansızlığı karşısında eğitiminin, aklının, projelerinin daha iyi değerlendirileceği, varlıklarının önemseneceği bir ülkede,  başka bir dilde, başka bir türküde yuva kurmaya çalışır kimileri. O veya bu nedenle göç edilen ülkelerde kurulan yuvalarda hep bir şeyler eksiktir; varlığını tamamlayan memleket kokusu…

 

Biz de bu sayımızda, ülkemize göç eden, ülkemizden göç edenin sıklaştığı bu dönemde göç etmenin, bu kararın insanda yarattığı duygu karmaşasını öykülerimiz aracılığıyla dile getirelim istedik. Bu sayımıza gönderilen öykülerin çokluğuna bakarsak, konu çoğumuza bir yerinden dokunmuş. Öyle derin bir konu ki göç hâlâ üzerinde yazılmaya, her açıdan bakılmaya açık. Yazılmalı da! Gelecekte bu döneme bakıldığında tarihe ışık tutacak olan bu öyküler olacak…

 

Keyifli okumalar dileriz.