Aganta Burina Burinata Poseidon’a tapanların, denizlerde yaşam arayanların romanı; denizlerin isimsiz kahramanlarının destansı yaşamlarına bir ağıt; hayatın, denizlerin acımasız dalgalarına savurduğu insanların, doğanın insafına terk edilmiş kaderlerinin öyküleri. Günübirlik yaşam süren çaresiz ama aynı zamanda tutkulu insanların, denizlerin derinliklerinde yitmiş feryatları, iyot kokan sayfalardan ruhumuza sessizce siniyor.  

Deniz bu; yarın ne kısmet getireceği, hangi canı alıp götüreceği belli değil. Biz, kahramanımız Mahmut’un ağzından hayatın acımasız yükü altında denizlerle boğuşan, neredeyse tüm denizcilerin evrensel kaderine tanık oluyoruz.

Mahmut, soyundan gelen pek çok erkeği denize kurban vermiş denizci bir ailenin oğludur. Ama babası bu sonu gelmez kurban verme işine artık bir dur demek, hiç olmazsa oğlunu denizin gemlenemez iştahından kurtarmak istemektedir. 

Roman, ailesinin baskısıyla kendi özgür iradesi, tutkuları arasında hapsolup kalan Mahmut’un yaşadıklarını etkin bir dille bize aktarıyor. 

Mahmut’un yaşamındaki köşe taşlarını tutan iki kadından biri, çocukluk sevdası Erkek Fatma, öteki ise, kavuşamadığı Fatma’sından sonra çevrenin de yönlendirmesiyle evlendiği Ayşe.

Mahmut, gelecek hayallerini mertliği, gözü pekliğiyle “Erkek Fatma” olarak adlandırılan çocukluk aşkı Fatma üzerine kurmuştur. Eli para görsün, mesleğinde ustalaşsın diye denizden denize, tekneden tekneye dolaşır bir süre. Büyük bir özlemle döndüğü köyünde yokluğunda pek çok şey değişmiştir. Fatma ekmek kavgası sırasında uğradığı bir saldırı sonucu yüzüne, kendisinin bile görmek istemediği biçimde yara almıştır. Bu yara yüzünden çok, yüreğini yaralamıştır genç kadının, kendini sevdiği erkeğe layık görmeyecektir. Fatma kaçıp izini kaybettirmiştir. Hayatında Fatma’sı yoktur artık.

 Ailesi ve çevresi onu Ayşe ile evlendirmek istemektedir. Gelişmeler ve içinde bulunduğu koşullar Mahmut’un toprak adamı olması yönündedir. Mahmut’un naif kalbi Ayşe’ye de ısınır. Denizcilikten uzak durmuş, her şeyini toprağa bağlamış sakince yaşam süren bir ailenin kızı olan Ayşe ile evlenir. Artık toprak adamı olmuş, rahat, duru, güvenli ve halinden memnun bir yaşam kurmuştur. Ayşe’yi de sevmiştir Mahmut, ne var ki en büyük sevgisi denizedir.  

Aganta Burina Burinata, Bodrum’un popüler kültür tarafından çiğnenip posasının bir kenara atılmadığı dönemlerde geçiyor. Okur, balıkçılarla birlikte Kuşadası, Bodrum Marmaris açıklarında, koylarında dolaşıyor. Delikanlıların, turistlerin henüz ayak basmadığı Datça Palamut Bükünde köy kızlarının çıplak denize girmelerini gizlice izlerken duydukları masum utanç okuru gülümsetiyor.

Balıkçılık artık böyle yapılmıyor. GPS’ler, otomatik pilotlar her teknede olmasa da, sahil koruma ve çeşitli haberleşme yöntemleri var. Kimsenin serdümen olması için yıllarca dalgalara karşı cengâverliğini kanıtlaması gerekmiyor. Bodrum da eski Bodrum değil zaten.

Cevat Şakir’in çocukluğunun Büyükada’da geçmesi, üniversitede yakın çağlar tarihi eğitimi almış olması, Bodrum’a sürgün edilişinin alt yapısını oluşturmuş bir anlamda. Üç yıllık bu sürgünü 25 yıllık gönüllü bir yaşam biçimine dönüştürürken, bu dönüşümden edebiyatçı kimliği edinmenin yanı sıra doğayı koruma bilinci ve çevre duyarlığı kavramlarıyla toplumu tanıştırmış, bölgeyi geniş kitlelere tanıtarak ülke turizmine kazandırmıştır.   

Yazar doğayı, yoksulluğu, çaresizliği ve tutkuları kozadan ipek çıkarırcasına işlerken, biz Akdeniz sularında çağlar boyunca yankılanan denizcilerin ortak dili olan terimleri deyimleri bir şiir gibi okuyoruz. 

Zorlu insan doğa ilişkisine tuttuğu mercek, doğa sevgisi, bilinci ve yaşadığı tüm deneyimlerle Cevat Şakir erken dönem çevrecilerimizden hatta belki de başlıcasıdır. Halikarnas Balıkçısı, bu mavi sürgünü öylesine sevmiş benimsemiş ki, üç yıllık cezası bittikten sonra da dönmemiş, çocuklarının eğitimi için İzmir’e yerleşmiş, her fırsatta da maviliğe kaçmış.

Aganta Burina Burinata – Cevat Şakir

Bilgi Yayınevi, 2020 (66. Basım), Ankara

186 sayfa