Doğmama birkaç gün kalmış duyduklarıma göre. Evde bir telaş bir telaş! Önce odam hazırlandı pembe ve lilâ renklerle. Kıyafetler alındı, yıkanıp ütülenip dolaplara asıldı. Annem de âlem kadın valla altı aylık kıyafetlerim ona yetmedi, bir yaşındaki elbiselerim bile hazır. Bir başka hazırlık da hastane valizimiz için yapıldı ve babam onu arabanın bagajına yerleştirdi bile. Eee benim babam annemden aşağı kalamazdı değil mi ama? Ben de sıkıldım bu karanlıktan bir an önce doğsam mı diye düşünmüyor değilim hani. Aramızda kuşak farkı olsa da bu tez canlılık genetik galiba… Bana da geçmesi sizce de normal değil mi?

Heyoo doğuma gidiyoruz. Annem bağırıp duruyor. Biraz korkuyorum bu bağırmalardan. Ben de tepe üstü çakıldım sanki. Biri kafamı mı sıkıyor ne? Bir gün erken geliyorum. Onlar beni yarın sezaryenle almayı bekliyorlarmış. Biraz fazla kiloluymuşum. Demiştim ya ben sıkıldım bu karanlıktan. Bana annemin anlattığı o güzel denizleri, yemyeşil ağaçları, mavi gökleri merak ediyorum işte. Bahçe içindeki evimizden görebileceğim şeylermiş bunlar. Evimiz Bodrum’daymış.  Annem burada bir okulda öğretmenmiş, babam da bir bankada çalışıyormuş. Annem veriyor bu bilgileri.  Çok şanslısın böyle güzel bir yerde doğacağın için demişti bir keresinde bana.

Of nihayet dışarıdayım. İlk gördüğüm kişi yeşiller içinde mavi gözlü, gözlüklü bir adam: Doktorumuz Ercan beymiş. Beni görür görmez “Aynı annesi,” dedi. Sonra annemin göğsüne koydular beni, kalbi güm güm atıyordu. Babamla bana sarılıp ağladı. Sıcacık gözyaşları yüzüme döküldü. Sevinçten ağlıyormuş. Ben de ağladım ama benimki açlıktan galiba.

Sonra odamıza götürdüler bizi. Ailemle tanıştım. Hepsi üzerime eğilip “Ay ne şirin şeymiş bu!” dediler. Dayım, teyzem, amcam, halam, büyükannelerim ve büyükbabalarım. Beyaz giysili kadınlar, erkekler sürekli odamıza girip çıkıyorlar. Bir de sürekli ses çıkaran görüntüleri hep değişen bir aletle tanıştım, adını daha önce duymuştum annemden: Televizyon.  Herkes pür dikkat ona bakıyor. Yazın bu en sıcak günlerinde yakınımızdaki ormanlar yanıyormuş. Neredeyse beni unuttular Allah’tan annem benimle ilgileniyor, karnımı doyuruyor.

Fakat canım sıkılmadı desem yalan olacak. Çok güzel dedikleri yerler hep yanmış anlattıklarına göre. “Hani ben çok şanslıydım anne?” Yeşile hasret bir çocukluk yaşayacağım anlaşılan. “Onlarca yılda eski haline ancak döner,” dedi büyükbabam. Bu durumda gelmese miydim acaba diye düşünmedim değil. Şu güzelim dünyaya neden böyle kötü davranıyorlar anlamıyorum. Benim gibi bu dünyaya yeni merhaba demiş kim bilir kaç canlı vardı o ormanlarda ve bu yangınla yok oldular. Galiba bizim kuşak bu konuya daha fazla önem vermek zorunda kalacak. Yoksa bu dünyada bizden sonra yaşamak daha da zorlaşacak. Siz beni duymuyorsunuz bile ama ben size bir Alfa Bebek olarak söz veriyorum, ben ve benim kuşağım bu gidişe dur diyecek ve dünyamızı daha yaşanılır bir yer yapacak.

Hey, duymuyor musunuz: “ALFALAR GELİYOR!”