Sarıyla kahverenginin hükümdarlığından çekindiği için yeşilin pek adım atmadığı bu uçsuz bucaksız ovanın üstüne Güneş’ten çaldıklarını göndermeye başlamıştı Ay… Dolunay kıyafetini giydiği için yıldızlardan aldığı iltifatlardan sıkılmış olacak ki, başını minik kerpiç bir evin penceresinden uzatarak narin bir bedeni gözledi. O beden, küçük parmaklarından sayfalara dökülen kelimeleri zümrüdü parlamaktan utandıracak gözleriyle toplamaya çalışıyordu:

O kadar yorulmuşum ki, öylecene üstümü bile değiştirmeden uyuyakalmışım. Bu ara pancar sökümü var, anamgil eve geç geldiğinden okuldan gelince bulaşıkları yıkayıp evi süpürmem lazım geliyor. Ama akşama ablamlar geleceği için bugün her günkünden daha erken geldi. 

– Emineeee gıııız, kalk gız, uyuma vakti midir? Daha yemek yapılacak, kalk da gel yardıma.

Başka zaman olsa yine mecbur kalkardım kalkmaya ama söylenir dururdum içimden. Dışımdan elbet sesim çıkmaz yoksa anam basar kalayı. Bugün içimden de ses etmedim çünkü hem ablamı çok özlediydim hem de esas anamın sandığına bakacağız diye heyecanlıydım. Ablam eniştemle kaçarak evlendi diye babam eve gelmesine izin vermiyordu ya hani, artık barıştılar. O yüzden eniştemle ilk gelişleriydi, anamın heyecanı da o sebeptendi.

Hemen çarçabuk yemekleri yapıverirken bir yandan bana iş buyuruyor bir yandan da “havalar soğuk olaydı kaz pilavı yapardık da şimdi olmaz elbet. Neyse kışa artık, hele yağlansınlar da” diye dünden beri kaçıncı kez söylediği cümleyi tekrarlayıp duruyordu. Hamarat kadındır anam. Yemeklerine laf edecek adam çıkamaz, hele böyle heveslendiyse iyicene döktürür. Bana da öğretiyor ama tek başıma her bir şeyiyle nasıl sofra kurarım diye düşünürüm. Öyle ya yarın bir gün pat diye evlendirirlerse anam mı gelip yapacak yemeğimi? Hemen olmaz deme hiç, bak 8.sınıf oldum. Babamı biliyosun liseyi okutmaya pek gönlü yok hele ablamın kaçmasından sonra. “Okul okul deyip dururlar al sana gördük okulu, diploma alacağına koca alıp da çıktı okuldan. Gız kısmının nesineymiş, en temizi evlendireceksin ortayı bitirince,” dedi kaç kere. Anam “Emine okur bey, bilmez misin Teslime gibi zıpçıktı değil o” dese de babam “sınıf birincisi olsa neyse, karnesinde kırığı olan ne demeye devam edecek” deyiverip susturuyor onu. Çalışkan olsam gönderecek mi onu da bilmiyom ki (kelimeleri böyle yazmamam gerektiğini biliyorum elbet ama senle dertleşiyoruz diye yazıyorum. “Günlük”sün sen, ödev değilsin ya) Feride abla çok çalışkandı, Fen lisesini kazandı ama babası yollamadıydı yine de. Evet çalışkan değilim. Hep mi hep matematikten zayıf aldığımı da biliyosun. Ne yapayım, kafam basmıyor ona işte. İlkokulda anlamadıydım ki her yıl farklı öğretmen geldiydi ama hiçbirinden de öğrenememişim demek. Ezberim de kuvvetli değil Ayşe gibi, o her bir cümleyi aklında tutuveriyo, her dersten de en yüksek notu alıyo. Ama Türkçeyi çok seviyorum, yazı ödevi verirlerse hele. Keşke hep yazıp dursam…

Ablamlar geldiğinde yemekten sonra anam, ablam ve ben küçük odaya geçtik. Hevesle beklediğim andı. Çünkü o güzelim sandık açılacaktı; anamın çeyiz sandığı. Ceviz ağacından yapılmaydı, üstünde işlemeli kabartmalar olan masallardan çıkma bir sandık…İçindekileri görmeyi de hep severim. Zaten anam kırk yılda bir açardı. Bize yapmış çoğunu, saklarmış, öyle der. Elimizi bile sürdürmediği kendi çeyizinden kalma şeyler de vardır, gözü gibi bakar onlara. Dedim ya hamarat kadındır anam diye, elinden her iş gelir. Öyle güzel örgüler örer, danteller işler ki bak bak doyamazsın. Neler neler yoktur ki canım sandıkta. Kanaviçelisinden tut dantellisine kadar çeşit çeşit masa örtüleri, nevresimler, oyalı baş örtüleri, nakışlı havlular, patikler…En sevdiğim, bence evin tek güzel eşyasıydı bu sandık.

Açtı ve birer birer çıkararak serdi içindekileri koltuğun üstüne. Gökkuşağı çıkmış da bizim eve girivermiş gibi oldu.

– Bak Teslimem, seni şöyle güzelcene bir çeyiz sandığıylan telli duvaklı gelin etmeyi isterdim emme gısmet değilmiş. Yok laf çarpmıyom guzum, düzüp de veremediğim çeyizini al götür artık, diye açtım bu sandığı. Aslında sana da aynı böyle has ceviz ağacından olma bir sandıkla vermeliydi ya, o da kaldı. Bu sandık var ya bu sandık…Aaaah ah!

  Birden bana dönüp,

– Emine hadi git bi çay koyuver gızım, sonra da mutfağın çöpünü dışarıya çıkarıver.

– Ana yaa, şurda oturuyorduk birlikte.

– Gızım gitmiyoz ki bi yere yapınca gelcen oturcan ya yine. Hadi goş!

Elbet o demese de koşacaktım. Hızlı hızlı çöpü çıkarıp, çayı demleyip dönüverdim ama odaya girecekken durdum. Çünkü içerden hıçkırık sesi geliyodu.
Bazen gaçıp da evlendiğine gızmak yerine seviniyom Teslime. Diyom ki en azından sevdiğiyle oldu yuvası. Bak ben bu dantelleri kendime heveslen örerken Yusuf’la bi yuva hayal ederdim emme babam bizi mi dinleyecekti! Haberim bile olmadan, kimdir, nedir, tanımadan nişanlayıverdi babanla… Hayat dediğin belkim yine aynı olacaktı; çocuk doğur, büyüt, tarla bağ bahçe zaten düşünmeye üzülmeye vakit bile olmuyo. Yine de isterdim içten sevdiğimin eli elime değsin, ondan olsun çocuğum. İlk zamanlar çok beterdi halim, ağlamak isterdim de yalnız başıma goyan var mıydı sor bakam. Gaynanamın evindeydik zaten, toprağı bol olsun pek severim hatta babandan bile daha çok ama evinin işi bitmezdi. Dedim ya unutup gidiyo insan ama ne vakit şu sandığı açsam aklıma düşer o deli hallerim…

Anamın beni neden çarçabuk odadan yollamak istediğini anlıyordum dinledikçe. Çok şaşırmıştım, hem ağlamasına hem de babamdan evvel sevdiği biri olmasına. Ablam da ondan etkilenmişti galiba, onun da sesi ağlamaklı çıkıyordu.

– Ana, ben niye kaçtım sanıyosun? Er ya da geç, bizim buralarda geç de olmaz ya hani, evlenmek mecbur. Yüzüne bakmak istemeyeceğim birine verecekti belki babam, hiç yoktan kendi bildiğimle olsun dedim.

– Tamam gızım, halloldu ya zaten her bi şey, ağlama sen. Torunum da ağlar sonra, canına dikkat edecen bundan gayrı. 

Ablam hamileymiş demek! Ben en çok evlenip de hemen bebeğim olursa diye korkuyorum. Nasıl bakacağım ben ona ki? Yine anam öğretecek herhal. Benden bir yaş büyük Rukiye’nin de bebeği olcakmış, o çok mutlu olcak diye. Acaba ben de olur muyum ki?

– Geldiiiim! deyip giriverdim odaya ama dayanamayıp sordum ablama,

– Hamile misin sen?

– Gız sen gapı mı dinliyooon! diye çıkışınca anam,

– Yok be ana, ben girerken diyodun torunum diye ondan merak ettim, deyiverdim.

Sonra vakit o güzel çeyizleri tek tek ablam için seçmekle geçti gitti. Kafam çok karıştı bu akşam. Okumazsam hemen evlendirir mi babam? Kimle evlendirir ki? Ablam gibi kaçmak istesem sevdiğim de yok ki benim daha. Kaçarsam anamınki gibi güzel sandığım da olmaz hem. Evleneceksem sandığım olsun en azından, bir tek onun için evlenmeye heves edebilirim. Okumak istesem bırakır mı ki babam? Belki çok çalışkan olursam bırakır ha ne dersin? Çok çalışayım ben yine de, belki olur. Olur mu dersin?