Bayılıyorum şu bahar mevsimine erguvan ağacı ama ille de sana vurgunum.  Benim gözümde ağaçtan ötesin sen, yaşamın ta kendisisin.

Mart sonlarına doğru ana karnında filizlenen bir bebe gibisindir, canlanışın henüz dışardan görülmez.

Bahar gelip de börtü böcek uyanmaya, toprak kımıldanmaya niyet eder etmez, sende bir aceleci sevinç, bir vaktinden önce doğma telaşı başlar. Odun bedenin birden bire pembeye kesilir bahar çiçeklerinle. Tomurcuklarını bile pek gören olmaz ve acelenden yapraklarını unutur da önce çiçeğe durursun.  İşte sen gençsin. Coşkunla, pembe hayallerinle, serin rüzgarlara hoşgörüyle boyun eğerek…. Henüz sabrın tükenmemiştir, eksiğini tamamlamak için vaktin vardır henüz. Bakarsın ki etrafındaki bütün bahar dalları yapraklı, hemen yaprağa durursun. Uzun süre yeşille pembe yarışır gövdende. Ne çiçekten geçersin ne de yapraktan, ta ki son pembe çiçek çimenlere düşünceye dek.

İşte artık orta yaşlısın erguvan ağacı. Coşkun törpülenmiş, hayallerin buğulanmıştır biraz. Zaman zaman yakıcı güneşten bunalır, tere batarsın,  Nerde o pembe yanaklarını okşayan bahar rüzgârı, nerde gövdeni siper ettiğin tomurcukların? Yeşil yapraklı bir ağaçsın sen artık, herhangi bir ağaç gibi.  Sanki tüm gövdenle baharı ilk kucaklayan sen değilmişsin gibi. O güzel günlerini bir sen hatırlarsın bir de seni sevenler erguvan ağacı.

Bundan böyle yazla yaşamaya alışmalısın. Geçen bahar günleri için sakın üzülme, geriye dönüş yok çünkü. Ne senin için ne bizler için. Doğanın kuralı bu, bahardan sonra yaz,  yazdan sonra sonbahar, sonra kara kış, doğanın kuralı bu!