Ben nasıl söyleyeyim şimdi bunu canım! Yaptığı temizliği beğenmemiş, parasını kesecekmiş cık cık cık…  Tekrar temizlesin o zaman. Kadın gelmiş Gürcüstanlardan buralara ekmeğini çıkarmaya. Temizlikçi lazım dedin yolladık Nino’yu, simdi yok öyle yok böyle…

Bu çocuk kirayı düzenli ödeyebilecek mi? Temizlikçinin parasını çıkarıp veremeyen???

Nişanlım dedi ama bakalım evlenecekler mi? Suriye’deki savaştan kaçmış kız buralara, klasik müzik eğitimi almış söylemesine bakılırsa. Bu eski plak alıp satan çocuğu da nereden bulduysa? Almanya’ya gidecekmiş de kız, aşk işte takılıp kalmış buralarda. Sanki Almanya kollarını açtı da seni bekliyor çık çık cık… Eski pikap, eski plak, davul dümbelek satmayla nasıl geçinecekler? Gerçi ikisi de efendi çocuklara benziyor ama İstanbul burası!

Suriyelilerden başka da soran yok ki bu bodrum katı.

Çocukluğumda ne korkardım ne korkardım bu bodrumdan hah hah ha… Daha akşam çökmeden, annem “Muzafferrrr oğlum, git kömürlükten bir kova doldur getir” diye seslenmeden inerdim buraya. Bağıra çağıra şarkı türkü söylerdim cesaretim artsın diye hıh hıh hıh. Ellerime böcek, yılan değecek, karşıma cin çıkacak tövbe… Elime geçeni karanlıkta görmeden tutup tutup kovaya atardım. Bu pencerenin önü odun kömür yığılı olurdu içeriye ışık sızmazdı, bak şimdi, az ama gün ışığı giriyor, arka taraf da bahçeye bakıyor.

Bir keresinde korku, telaştan önümdeki basamağı görmeyip boşluğa basmaylan dengemi kaybedip karşı duvara kafayı vurmuştum, nasıl acıdıysa nah şurasıydı, bak elimi bastırınca sanki yine sızlıyor. Duvardaki paslı çivi girmiş alnımın ortasına. Annem Çapa’ya götürmüştü hemen. O zaman Yenikapı Çapa arası bomboştu… Yediydim tetanozları. Doktoru hatırlayamıyorum da pansuman yapan hemşire carttt diye çektiydi sargı bezini kafamdan. Sen de Makedonsun ben de, insan soydaşının sargısını öyle çeker mi bea!  “Angi taraf acıyor süle bakayım” diye konuşuyordu, ne bileyim geçmiş zaman ama Makedondu o da bizim gibi.

Kim derdi bizim kömürlük benim çocuğun okul masrafını çıkaran bir daire olacak. Oğlan da yüksek lisans yapacağım diyor, o zaman Almanya’da oturma hakkı oluyormuş, bu bodrum katının kirasıyla onu orada ne kadar idare edeceğiz bilmem ki?

Makedonya’dan göç ettiğimizde, rahmetli büyükbabam, kendisine verilen yerleri beğenmemiş derdi babam. İnşaatçılık yaparken gözüne kestirmiş bu arsayı, çok ucuzmuş, almış kendi inşaatını yapmış. Çoluk çocuk harç karmışlar tuğla taşımışlar. Büyükbabam Özyurt Apartmanı koymuş tek katlı evin adını. Biz ikinci katı çıkınca bile apartmana benzemedi ya, ne yapacaksın heves etmiş.

Devletin verdiği yerde iskan edilseydik, İstanbul’u rüyamızda görürdük, Mevlüde yerine de kiminle evlenirdim kim bilir? Rahmetli kayınpeder ne inatçı adamdı. Kızı da öyle oldu sonradan, baştan değildi öyle ama soydur çeker derler ya. Arnavutluk’tan göç ederken her şeylerini geride bırakmışlar, inatlarını getirmişler beraberlerinde. Oğlan da anasından almış Arnavut inadını Almanya’ya yerleşeceğim diye tutturdu. Kolay mı Almanyalarda yaşamak? Kolaymış ona göre. Rahmetli, öz yurdumuz dediği buralara geldiğinde bile ne zorluklar yaşamış. Ben de… Sınıfın en arkasında otururdum, bütün sınıf başka konuşur ben başka konuşurum, hepsi birden dönüp bakardı…

Göçmenlik zor zanaat derdi rahmetli. Babaannemle haftada bir çarşı hamamına giderdik. Kadıncağız sudan çıkmak bilmezdi. Akarsuyu bir orada görürdük. Kömürü kışları taşırdım ama suyu yaz kış taşıdım saka gibi. Mevlüde’ye sıramı verirdim hep, öyle öyle girdim gözüne onun.

Kimseye iyilik yapmaya gelmiyor. Ben nasıl diyeceğim Nino’ya paranı kestiler diye. Yazık memleketine para gönderiyor.

Yok denmez canım, üstünü ben tamamlayayım da bu sefer bari. Bir daha da karışmam kimsenin işine.

 

 

27 Eylül 2019