Gece olmuş. Hava soğuk. Kar yağıyor. Bir puhu kuşu yuvasını yitirmiş, uçmaktan yorulmuş, gelmiş, ince ince yağan karla aklaşan bir ağaca tünemiş. Sessiz kanatların çırpışını bir canlının duyması imkânsızdı. Bu tanrının ona bağışladığı bir lütuf. Karanlığın içinde sessizliği rüzgâr yapıp uçabilmek. Tünediği yer, tek katlı bir evin küçük bahçesindeki çam ağacıydı. Bu gece kar biraz daha kuvvetlenirse, tutacak. Mahallede üçüncü turumu atıyorum. Her evin bacasından sıcak duman tütüyor. Camlardan ışıklar yansıyor. Her akşam olduğu gibi az sonra elektrikler kesilecek. Elektriğini başka bir şebekeden alan sokak lambasının loş aydınlığına hapsolacak her şey. Bekliyorum. Tek katlı mavi evin içinde hareket görünmüyor. Bacası da tütmüyor. Evde kimse yok. Bekçiler son voltalarını attıktan sonra harekete geçeceğim. Bu gece işimi erkenden bitirip; gitmek istiyorum. Sokak lambası evden on adım ötede. Işıklar söndü. Biraz daha beklemeli. Sokağın iyice sessizliğe gömülmesine az kaldı. . Böyle zamanlarda nefesimi bile durdurabilirim. Dışımdaki her tür sesi duyabilirim. Bekçilerin adımlarını duyuyorum mesela, gittiler. Harekete geçme vakti.

Sokak lambasının ışığı gür bir nehir gibi akıyor şapkasının altından aşağı. Bakanın gözü kamaşıyor. Bıçak gibi. Nefesimi tutarak eve yaklaşıyorum, tek çıta bile tahammülü yok işimin. Issızlığından emin olmak için köşedeki odanın camına dayıyorum başımı. Nefesimle buğulanıyor cam. Günlerdir beklediğim hikâyenin sonu geldi. Bugün beni öldürseler evden dışarı çıkartamazlardı. Ama işte elektrik kesintisini hesaba katmadım. Başımı cama yasladım. Acaba bir ışık izi bulabilir miyim? Zor. Elektrik gelince ilk karşı mahallenin evleri aydınlanır. Olacak iş mi bu!

Radyo saatini sabahtan beri bekliyordum. Nasıl da uyuyup kalmışım masanın başında.En çok radyo tiyatrosunu dinlemeyi seviyorum. Ama az kalmış başlamasına. Kaçıracak mıyım yoksa? Şuraya bak, karanlık bir yol yapmış, salondan sokağa yürüyor. Sanki dışarda bir başka biri var ve içeriyi izliyor. Burada beni arıyor. Olabilir mi? Annemlerle gitmediğime pişman oluyorum ve üşümeye başlıyorum. Soba geçmiş. Ev hızla soğuyor. Yakmasını da bilmem ki… Korkunun titremesi yapışıyor etime. Zangır zangır. Bir mumun titrek ışığına hüküm giymiş gibiyim. Ev kalabalık olsa bu da yeterdi ya bana neyse. Kapının dışındaki jenaratörü çalıştırabilirim belki. Böylece radyo çalışır, evde bir ses olur, hem oyunu dinlerim, hem korkularımdan kurtulurum. Bu cin fikirle cesaretleniyorum ama yine de çok korkuyorum. Bir başına olmanın hiçbir ilacı yok işte. Sokak lambasının yalancı aydınlığını fırsat bilen gölgeler dolaşıyor etrafımda. Salona açılan tüm odaları teker teker kilitliyorum. Heyecandan bir tek annemle babamın bahçeye açılan yatak odalarını kilitlemeyi unutuyorum. En çok ne için korktuğumu düşünemeden – Tiyatroyu kaçıracağıma mı? Yoksa karanlıkta dolaştıklarını hayal ettiğim gölgelerden mi? – anahtarları kimse almasın diye cebimde topluyorum. Bir yerden duymuştum, hırsızlar delikteki anahtarı düşürüp alttan alıp kapıları öyle açarlarmış. Belki de bu sadece çılgın hayal gücümün bana bir oyunu. Jeneratöre ulaşmam için daha cesur olmam lazım, dış kapıyı açmam ve dışarı çıkmam lazım. Kapının hemen sağında, bir basamakla ulaşabileceğim yükseklikteki akünün düğmesine basacağım. Ama kapının arkasında beni neler beklediğini bilmiyorum ki. Ağır ağır, korka çekine yürüyorum kapıya doğru. Zaman ağırlaşıyor. Şimdi bir sahnede gibi hikâyemi kendim yazıyorum ve okuyorum: “Genç kız karanlıkta ağır adımlarla kapıya doğru yürümeye başladı. Evde yalnızdı ve korkuyordu. Karanlıkta onu takip eden gölgeler gerçek olabilir miydi? Kapıyı açtığı anda üstüne atlayacak olan yabancı… Yok burası beğenmedim. Hemen susuyorum. Yeniden… Ağır adımlarla kapıya doğru yürümeye başladı. Yapması gereken çok basitti. Akünün küçük düğmesine basacak ve elektriğe kavuşacaktı. Böylece karanlık gölgelerden kurtulacak, radyosunun sesine kavuşacaktı. Kız çok cesurdu, bunu yapabilirdi.”

Ah dedi. Tek isteğim vardı bu geceden oysa, yalnız kalmak ve günlerdir sonunu heyecanla beklediğim oyunumu dinlemek. Hiçbir son gibi bu sonun da tekrarı olmayacaktı biliyordum.
Artık kapının dibine gelmiştim. Derin bir nefes aldım ve kapının kolunu tuttum. Kol hareket etti. Adam kar tutan paltosunu silkeledi. Anahtarı kapının deliğine yeni sokmuştu. Ağzında hâlâ yanan sigarası duruyordu. Elektrikler kesilince kızını almaya gelmişti. Kapıyı dinledi, belki de uyumuştu. İçeri girmeden aküyü açmak geldi aklına. Düğmeye bastı ve jenaratörün büyük gürültüsüyle birlikte radyo sesi evi sardı. Kız tiz bir çığlık kopardı. Karşısındaki babasıydı. Akü sayesinde etraf aydınlanınca gölge kayboldu. Kız olanı biteni, nasıl korktuğunu anlattı, sarıldığı babasına. Babası o sırada fark etti açık olan kapıdan yatak odasındaki karmaşayı. Her şey bir hallaç tarafından etrafa savrulmuş gibiydi. Evdeki gölgeler gerçekti.

Ramak kalmıştı. Bu kez yakalanmama ramak kalmıştı. Ben içerde cebelleşirken kar hızla yağmaya devam etmiş. Yerler bembeyaz örtüyle kaplanmış. Artık izlerimi de gizleyemem. Kara küçük bir hayvan gibi iz bırakıyorum arkamda. Çok hızlı olmalıyım. Hemen uzaklaşmalıyım. Bu gecenin erken bitmesini dilemek bir hataymış. Her şey tekrar yeni baştan başlamak zorunda. Az sonra mahalle aydınlığa kavuşacak. Bana yine kuytu bir köşede, karanlığın hâkimiyetini beklemek düşecek.

Puhu kafasını çevirdi etrafında. Karanlığı gören izleriyle kar üstündeki adımları takip etti. Ancak o kimseye bir şey demezdi. Sessizlik yemini etmişti.