Seni anlatabilsem seni…

Yokluğun, cehennemin öbür adıdır

Üşüyorum, kapama gözlerini…

Hasretinden Prangalar Eskittim / Ahmed ARİF

 

Biliyorum bekliyor beni, hep aynı yerinde; her gün aynı saatte… Gitmezsem kırılır, dağılır, parçalanır. Sonra nasıl bulurum parçalarını? Hemen gitmeliyim. Gitmezsem bunca yılın ne hatırı kalır ki! Çiçekçi de bekler beni, hazır etmiştir şimdi gonca gülleri.  Eski koyu gri emektar ceketimi, yıpranmış kösele ayakkabılarımı giydim. Burada olsaydı kızardı bana kesin, ‟hem dolap yeni ayakkabı dolu, hem de şu memur ceketini bırak artık,” diye. İnsan alışkanlıklarından kolay vazgeçemiyor oysa. En çok ondan vazgeçmeyişimden anlamalıydı bunu.

Sokağımdan çıktım, etraf sessizdi. Caddeye geldiğimde köşe başlarını polisler tutmuştu. Bir an korktum. ‟Yine ihtilal mi oldu güzel ülkemde? Yazık mı oldu yine onca insana?” diye düşünürken içimi kemiren bir kurtçuk organlarıma çarpa çarpa içimde dört dönüyordu. Bu içimdeki kurtçuğu durdurmanın tek yolu polise sormak olacağından usulca yanaştım.

“Polis bey oğlum, hayırdır ihtilal mi oldu?”

“Amca, sen hiç televizyon izlemiyor musun?”

“Yok kaldırdım. Çok izleyince onunla hiç konuşmuyorum diye kızıyordu hep Hafize’m.”

“Anladım, bu da bir nevi tanrının ihtilali, ver bakayım kimliğini amca.”

“Vereyim de, ben anlamadım neler oluyor?”

“Sen maşallah 70’i devirmişsin amca, sana yasak sokaklar, şimdi evine git. Al bu maskeyi hemen tak.”

“Olmaz, ben Hafize’me gidiyorum.” 

“Gidemezsin amca yasak var dedik, dünya biraz normale dönsün.”

“Olmaz, şimdi o beni bekler.”

“Beklesin yapacak bir şey yok. Kimsesi yok mu?”

“Kimsesi yok. Benim de ondan başka kimsem yok.”

“O zaman al şu numarayı. Teyzeme de ver, lazım olunca arayın ihtiyaçların giderilsin.”

“Ama o arayamaz ki!”

“Tamam sen adresini ver, ben gider bakarım ona.”

“O zaman çiçekçiden gonca güllerini de al götür.” Ah diyebilseydim; Gülleri görünce sevinir, gülüşünden anlarım hep sevincini. Bir şey söylemez ama bilirim içinden ince bir dere akar gibi sevincin aktığını… “Aman amca, ne çiçeği böceği, aç susuz kalmasın diye yoksa başka bir şeyden değil.” “Çiçekleri yeter ona.” derken aklımdan geçen hüzünlü kelimeler beni durduruyordu. Yine görebilseydim bir kez olsun dudağının kıvrımındaki o tarifsiz sevinci… Sevilmeye layıktı muhakkak ama böyle de sevmek olur muydu, derdi gülerek. Şikayet eder gibi ama dahasını bekleyerek. Şimdi yine bekliyordur beni.

“Olur mu hiç amca? Allah Allah!”

“Olur olur evladım.”

“Tamam sen adresi ver. Haydi doğru evine.”

“Adres nasıl desem…”

“Tarif edemiyorsan yaz amcacım.”

“Tamam tamam, daha iyi. Sağ ol oğlum.”

Kağıda dünyanın en zor kelimelerini yazarken gözlerimdeki hasret dolu gözyaşını silemedim. Bu gerçeğin yüzüme vuruşunun en acı haliyle ve titreyen ellerimle adresi yazdım. “Asri mezarlık, 1. Ada, 3. Sıra.” Uzattım, polis uzun uzun baktı. Yutkundu. Bir süre sessizlikten sonra konuşabildi. “Tamam merak etme, ben suyunu da veririm. Küsmez sana, selamını da söylerim, ne çok özlediğini de.” Yüzüme yerleştirdiğim buruk gülümsemeyle başımı salladım ve eve doğru yürümeye başladım. 

Eve döndüğümde yalnızlığımı kabul ederek sessizliği dinlemeye başladım. Hafize gözlerini kapattığından beri aydınlığım yoktu.  Sesinin dolup taşmadığı her oda soğuktu ve yüreğimi üşütüyordu. Mezarına da gidemezsem nasıl katlanacaktım onun yokluğuna! Ondan yadigâr bir muhabbet kuşu vardı; Maviş. Hiç muhabbet ettiğini duymadım. Oysa yalnızlığıma yoldaş olur, diye ümit etmiştim bir ara. Varlığı da yetiyordu keratanın ama olsun bir sözcüğün telaşı sarmayınca ruhu, insan yaşadığını hissedemiyor. Bir ortak noktamız var artık ikimizde kafesteyiz. Özgürlük; demir parmaklıklar arkasına saklanmış güzel günleri umut etmemiz için tutsaklığı yaşatıyordu bize… 

Nihayetinde elimde tek kalan özgürlüğüm de uçup gitti. Hafizeme de anlatamadıktan sonra derdimi kime anlatabilirdim, kiminle sohbet edebilirdim ki? İçime dolan sıkıntıyla hiçbir şey yemeden yatağıma yattım. Yaşımı unutup yeniden küçük bir çocuk olmak istedim: küçük bir çocuk olup sebepsizce ağlamak. Oysa şimdi çok sebebim vardı, üstelik çocuk da değildim. Yaşlı ve yapayalnız bir adamdım. Hepsi bu! Şimdi ağlarsam bir daha gülemezdim, biliyordum ama yine de ağladım. Hıçkırıklarımı yutup gözyaşlarımıeski güllü nevresime bıraktım. Yüreğim zaten Hafize de, canımı bu gece teslim etsem benden daha mutlusuolamazdı.