Odaya girer girmez akvaryumdaki bulanık suya baktı. Akvaryumun dibinde pembe, yeşil, irili – ufaklı taşlar vardı. Sonra, kımıltısız duran su kaplumbağasına gözleri ilişti:

-Öldü mü yoksa? dedi.
– Uyuyor, dinleniyor, dedi. Yarılanmış sigarasından bir duman alıp, dumanını olduğu gibi onun üzerine üfledi.
Yaklaştı akvaryuma, su kaplumbağası hareketlendi.
– Hem sen ne diyecektin? dedi olabildiğince kaba bir üslupla.
– Hımm şifreyi arıyordum, dedi.
– Şifreyi senin bulman gerekiyor, bu konuda yardımcı olamayacağım, dedi umursamaz bir şekilde.

Hiçbir şey söylemeden, çıktı odadan. Aşağı kata indi, gülen bir yüz yaklaştı yanına.
– Heyy, bu halin de ne böyle? Seni böyle görmeye alışık değilim. Haydi git üstüne başına bir çekidüzen ver dedi.
Düşünceli bir şekilde baktı. Sadece şifreyi arıyorum ve günlerdir bulamıyorum dedi içinden.
Karşısındaki tuhaf tuhaf bakmaya devam etti yüzüne: Günlerdir uykusuzum, dedi dışından.
– Eve geçince dinlenmeye bak derim.
Başını salladı ağır ağır. Ayağını rahatsız eden topuklu ayakkabıları fırlatmak geldi içinden, lavaboya doğru yürüdü.

Yüzünü defalarca yıkadı. Küçük turuncu çantasından pudrasını çıkardı, sıvadı yüzünü, biraz allık, bir de kırımızı rujunu sürdü. Gelişigüzel topladığı saçlarını açtı, pembe tokayla sadece üst kısımları topladı. Dışarı çıktı, bahçedeki toprağı eşeledi, geçen gün buralarda bir yere gömmüş olmalıydı küçük kâğıda yazdıklarını. Dünyevi varlığı onu görünmez kılmıştı sanki. Zihninin fütursuz aldatmacalarından usanmıştı! Eşeledi toprağı, eşeledikçe hiçbir şeye ulaşamadı. Bahçedeki musluğu açıp, ellerini yıkadı. Üstünü başını temizledi.

Geçtiği sokakları didik didik etti. Tanıdık kapıları çaldı, suratına kapandı tüm kapılar. Tanıdık numaraları aradı, açılmadı telefonlar. Yollarda aradı şifreyi, günlerce aradı. Dışarısında kalmıştı yaşamının ve içeriye yeniden girmesi için o şifreyi bulması gerekiyordu. Uykusuz kaldı günlerce, boşluklarda kayboldu. Hiçbir ize rastlamadı. Gözaltları mordu, benzi sarıydı. Elleri toprak kokuyordu. Günlerce aynı kıyafet, aynı bakışla; sevginin en sefil halinde süründü. Hafızasını silen bir yanılsamanın kollarında gün ağardı, gün battı. Yürüdü yollar boyu, kitaplardaki aylak kahramanlar gibi otogarlarda dolaştı, ormanların derinliklerinde kayboldu.

İlk içtenliğini, en çok sevdiği, uğruna hayaller kurduğu bir insanın yüzünde kaybetti. Sonra en sevdiği bir dost uğruna gecelerce uykusuz kaldığı gümüşi akşamda bir parçayı daha eksiltti. Gülüşleri uğruna mücadele ettiği çocukların ölümünde yitirdi diğer parçayı. Ötekini de defalarca uzattığı elleri geri çeviren kapılarda unuttu. Sahte gülüşlerde, ikinci el sevgilerde, umutla koştuğu yolların ıssız duraklarında bıraktı. Her istasyonda bir gülüşünü, bir umudunu, bir coşkusunu çalmışlardı. Her istasyon bir yitik kokuyordu, her durak bir parçayı koparmıştı, çölleşmeye yüz tutan evreninden. Viraneye dönüşmüş bir kent tahayyül edebilirsin burada.

Işıklı bir evin banyosunda, kırdı yüzünü aynada. Çünkü yüzünde ansızın yer eden o izleri gördü. Yüzünde yer eden izleri yok edercesine sabunladı yüzünü, gül suyuyla sildi buğday rengi benzini. Havluyla kurularken yüzünü, aniden kırdığı parçalar bir araya geldi – deniz, yolculuk – sözcükleri okundu kırık parçalarda.

Kalktı, üzerine siyah kotunu, beyaz tişörtünü geçirdi. Deniz kıyısına doğru yol aldı. Kıyıya vardı. Sessiz bir şekilde, saatlerce izledi denizi. Kumsalda dizleri üstüne oturdu, başını dizlerine doğru eğdi ve ellerini olabildiğince ileriye uzattı. Bir süre kaldı öyle, rüzgâr yüzünde dolaştı. Umut kirmeninde eğilmek için bekliyor gibiydi. Sesler işitti, kaldırdı başını. Martı çığlıkları karışıyordu birbirine.

Hatırladı, işte aradığı oradaydı! Ufkun çizgisinde beliren yeni görüntülerdeydi. Geleceğin filminden dökülen kozmik zerreler buluşuyordu o çizgiyle. Gökyüzünde belirmeye başlayan yazıyı okudu. Nietzsche’nin, ‘Amor Fati’ – kaderini sev – deyişiydi bu. Gördüğü, hayatının en yüksek olumlamasıydı.

Akvaryumdaki su kaplumbağası gibi, kalıntıların kirlettiği bir fanusta uyumuştu hep. Sonsuz gücün, huzurlu okyanusunda uyandı. Kalıntısız, beklentisiz, kimsesiz.