Zamanın yoluna çıkamayız. Tuğlaları üst üste dizip ilerlemesini engelleyemeyiz. Kendimizi hayali sayılardan birine zincirleyip herhangi bir saatte kalmakta ısrar edemeyiz. Hünerli bir katil gibi parmak izi bırakmadan etimizi lime lime etmesini izleyebiliriz. Sonsuza kadar ilerleyip bir defa bile lehimize işlemeyecek olan zamandan kurtulmanın yolunu bulanlar için ileri geri konuşarak içimizi soğutabiliriz. Tüm bunların mümkün olmaması, denenmeyecekleri anlamına gelmiyor elbette.

 

Küçük bir sır: Bu defa çok yaklaşmışlardı.

 

Görünmez bir gücün boyunduruğu altında yaşamak istemediklerine karar verenler, adını henüz koymadıkları bir teşkilat kurmaktan geri kalmadılar. Başkanı olmadan, kırbacıyla yola getireni, kuralı, sorgusu ve suali olmadan yalnızca düzenden nasibini alanların öfkesiyle oluşmuş bir şeydi. Göz perdeleriniz kalkmadan göremeyeceğiniz kapıların, duvarların ardında vadedilmiş cenneti keşfedenlerin düşüydü. Mensupları bilinmez bir teşkilat için yeterince üstü kapalı konuştuk. Onları nerede bulabileceğimizi ve neden bulmamamız gerektiğine bakalım.

 

Çoğumuzdan daha aklı başında olanlar tarafından oluşturulduğuna itiraz edenleriniz olacaktır. Hiçbir silahın ateşlenip delemeyeceği bir düşman edinmek herkesin harcı değil. Uzun ve hakaret dolu bir mektup yazıp tüm teşkilatın çığlıkları eşliğinde var gücünüzle okusanız bile utanacak kimse çıkmayacak.

Bu yüzden başka bir yol seçildi. Dünyanın sınırından çıkıp zamandan kopmak.

 

***

 

Zamanın olmadığı yere yolculuk için kesilmiş biletlerin sahiplerince yaşamaya heves etmek, sonsuza dek yok edilmiş bir hayal olarak kalacaktı. Her ne yapıyorsa içinden gelerek yapan herkes gibi onlar da varlıklarını adadılar. Sonucu kestiremeyerek…

 

Mevsim geçişlerini bilirsiniz. Çeşitli ruhsal bulantıların hava olaylarının isterik seyriyle   karışması dünyanızı karartır. Böyle günlerde geçen ya da geçmek bilmeyen zamandan yeterince nefret ediyorken akşam haberlerinde yarına bir saat geriden veya ileriden başlayacağınızı duyabilirsiniz. Gün ışığından daha fazla yararlanılması için uykunuzdan çalınanlar hiçbir olağanüstü kurultayın gündemi olmayacağı için ne deseniz az. Yetkililerin, “Aman ha! İşe, okula geç kalmayın!” sırıtmaları yüzünden tadınız yeterince kaçtı mı? Teşkilat neden var sanıyorsunuz?

 

Kurtuluşun yolunu erken bulanlar çalışmaya başlamıştı neyse ki. Hükümetin yine gün dönümü yüzünden saatlerin ayarlarıyla oynanacağını salık verdiği günlerdi. Artık son damla, bardağın dış yüzeyinden aşağı, zeminle birleşip yok olmak üzere süzülüyordu. Kasabadaki fısıltılar küçük şehirlere, sonra daha büyüklerine, oradan da ülkenin tamamına yayılmıştı. Yetkililer, yetkililerin tanıdıkları, hatta onları tanıma ihtimali bulunanlar hariç herkes zamanın görünmez çarkından kendini boşluğa bırakmayı konuşuyordu. Gizli toplantılar, posta kurumuna bulaşmadan el altından gönderilen, alınan mektuplar, satır aralarının okunması gereken duyurular… Ülke sessizlik içinde adeta çalkalanıyordu.

 

Duvarlarda kocaman posterler vardı. Bir tiyatro oyunu afişi gibi hazırlanmıştı ama o şehirdeki teşkilat toplantısının lokasyon bilgilerini söylüyordu. “Zamane İnsanları” oyunumuza hepiniz davetlisiniz. Biletler gişeden temin edilecek olup şu gün, şu saatte burada olmanız gerekmektedir. Aklınıza gelen herkese haber vermeyi unutmayınız! Ya da teşkilata girmiş reklamcıların, haber spikerlerinin radyo programlarıyla mutfaklara, salonlara, arabalara sızması. “İyi akşamlar sevgili dinleyiciler, öğle haberleri kuşağıyla karşınızdayız. Aman saatlerinizin ayarlarıyla oynamayın, görüyorsunuz ki zamanın affı yok.” ve “Duydu duymadık demeyin, geçmek bilmeyen günlere üzülmeyin, 48C Caddesi’yle 44A’yı birleştiren köşede duvara asılı olan saat ne diyorsa o!” gibi şeyler.

 

Sadece teşkilattakilerin anlayabileceği mesajlarla, kodlanmış adresler verilmiş, orada bulunan saat buluşma saati olarak ayarlanmıştı. Zamanın hiç kullanmadığı bir uzvu olmaktan kurtulacak insanlar için son tarih verilmişti. Haberleşmeler bu şekilde sağlanırken teşkilatın her bir üyesi büyük gün için kendi hazırlıklarını da sürdürüyordu. Herkes kendi şehrinde, kasabasında, köyünde karanlık çöktüğü, çıt çıkmadığı andan itibaren ortak buluşma noktasına gitmek için yola koyulacaktı. Öncelikle kapıların en yavaş şekilde nasıl açıldığını, en sessiz ayakkabı tabanlarını ve çocuklu aileler için uygun bir yol bulmalıydılar. Bunların hepsi bir şekilde hallolduktan sonra geriye beklenen saatin gelmesi kalmıştı. Şimdi yapılacak şey durumdan haberdar olmaması gereken kimseyi uyandırmadan zamanın olmadığı yere yolculuğun başlatılmasıydı.

 

Ülkedeki herkes, zamanın keşfedilmediği yeri bulmayı hayal edenler, evlerinin ışığını kapatıp komşularına uyumuş izlenimi veriyorlardı. Sokak lambalarının denk geldiği camlardan anlaşıldığı kadarıyla gergin bekleyiş büyük boydaki insanları evin içinde dört döndürüyordu. Küçükler ise sarsılarak uyandırılıp kucaklanarak ya da sürüklenerek evden çıkarılana dek eğlenceli rüyalar görüyorlardı.

***

Teşkilatın hareket saati geldi.

 

Ne yazık ki harekete geçmesini umduğunuz teşkilatın değil. Her adımın er ya da geç karşılığını bulduğu sistemlerde toplumların sessiz olmayı başarması mümkün olmuyor. Muhtemelen kulaktan kulağa konuşulanların alt kademede bile olsa bir yetkiliye rastlayıp daha resmi kulaklara fısıldanması sonucu felaket yeşermeye başlamıştı. Zamane teşkilatları diledikleri kadar hayalet olamıyor.

 

Devletin üst kademeleri bugüne kadar karşılaştıkları en sessiz anarşiyi fark ettiklerinde afalladılar. Yazılı kanunlarda herhangi bir suç karşılığı bulunmasa da planları gerçekleştiğinde bu teşkilatın toplumda nasıl bir infial uyandıracağı fikri yeterince korkunçtu. Canının istemediği her şeyden sinsi bir örgütlenmeyle kurtulan insanlar hiçbir otoritenin işine gelmezdi. Öyleyse daha sinsi ve daha teçhizatlı bir planla kolayca haklarından gelinmeliydi.

 

Gizli teşkilata, artık daha gizli olan devlet teşkilatından ajanlar sızdırıldı. Zamanın kelepçelerinden kurtulmak istediğini her fırsatta söyleyen heyecanlı birileri gibi davranıp teşkilatın önemli noktalarında görev almayı başardılar da. Böylece planın çökmesine yol açacak bilgileri elde etmek kolaylaşacaktı. Az önce teşkilattakilerle birlikte okuduğumuz tiyatro oyunu afişi, dinlediğimiz radyo haberi ve reklamı, önemli noktalara getirilen ajanlarca hazırlandı.

 

Yeterli bilgiye sahip olmasak da balıkçıların oltanın ucuna taktıklarıyla balıkları nasıl kandırdığını hepimiz biliriz. Teşkilat, misinanın ucundaki yeme hücum ediyordu. Sorgulamadan inanılan buluşma saati, üzerine ikinci kez tartışılmadan kesinleştirilen istikamet… Hepsi devlet tarafından belirlenmişti.

***

 

Beklenen saatin gelmesiyle heyecana kapılanlar yanlarına almaları gerekenleri kucakladıkları gibi -yiyecek sepeti, battaniye, çocuk…- dışarı çıktılar. Her birinin ev kapısından bir adım önüne boylarınca duvarlar dikilmişti. Hızını alamayıp çarpanlar gerisin geri evlerinin içine düşmüşlerdi. Duvarı örenlerin istedikleri de buydu. Herkesin yuvasına çekildiği akşam saatlerinden gecenin bu saatine kadar hummalı bir çalışmayla teşkilattaki herkesin zamandan kurtulmaya çalışırken duvara toslaması sağlanmıştı.

 

Kapılarından rahatça çıkıp duvara ya da en ufak çelmeye bile takılmadan planı işletebilselerdi ne olacaktı bilmiyoruz. Zamanın olmadığı neresi varsa daha sinsi bir teşkilat kurup oraya gitmeyi isteriz elbette ama henüz duvarlarda asılı nottan hiçbirinize bahsetmedik:

 

“Sevgili ve saygıyı son derece hak eden zamane teşkilatı mensupları,

Bilmenizi isteriz ki, çabalarınız takdire şayan. Hatta öyle ki, bu fikrin ilk hanginizin aklına geldiğini söylerseniz ona değerli madenlerden yapılmamış bir madalya bile takabiliriz. Fakat söylemekten geri duramayacağız; dünyaya gelmiş her insan gibi içine doğduğu sistemin nimetlerinden nasiplenmeyi göz ardı edişiniz devletimiz adına utanç kaynağı olmuştur. Bu dünyada, kendi ulusunuzun devleti dahil olmak üzere, güvenebileceğiniz insan yoktur ki birlikte böyle bir yolculuğa çıkılsın. Oysa zaman şu ana dek hiçbirinizi yanıltmamıştır. Buna yeltenmemiştir bile. Tek yaptığı öylece akıp gitmek. Bir zahmet ayak uydurunuz.

Sizden daha gizli bir diğer teşkilat.”