Bir varmış bir yokmuş. Sonra yine bir varmış, bir yokmuş. Asla iki olamamış.
-Nedir bu?
-Masal.
-Masal nedir?
-Rüya gibi bir şey; bir hayal. Gönüllü aldanış.
Rüyamda bir binanın terasında arkası bana dönük bir kedi yatıyordu. Hemen rüya
tabirlerine baktım; “iyi haber, başarı, mutluluk”. Duydun mu Duman? Damdaki kedi,
neşe, başarı, mutluluk anlamına geliyormuş.
-Miyuuu…
Miyav deme Duman. Asla bilmediğim, bilemeyeceğim, anlayamayacağım bir dilden
seslenip çaresiz bırakma beni. Kim bilir ne söyledin şimdi ve ben yine anlamadım.
Kimbilir ne alakasız bir şekilde cevaplayacağım miyavını; acıkmıştır, üşümüştür, dama
çıkmak istiyor…

Öyle küskün bakma Duman. İnsan sadece kedilerin dilinden anlamıyor değil; aynı sözcüklerle konuştuğu insanı da anlamıyor. İnsan, insanı anlamıyor demek istiyorum. Bu işin hayvan veya insan olmakla bir alakası yok. Anlayışsızlık söz konusuysa, herhangi bir ayrımcılıktan söz edilemez; anlayışsızlıkta tam bir eşitlik konusudur insan dünyasında; kedi, köpek, çoluk- çocuk payına düşeni alıyor…

İşte tam bu noktada insanlığımdan vazgeçebilirim. Yani anlamak adına insan olmaktan
vazgeçip kedi, kuş, ağaç olabilirim.
Bak; güvercinci açtı kafesleri güvercinleri salıverdi. Şırıl şırıl uçuyorlar. Kanatları ışıklı bir beyazlıkta parlıyor. Hep birlikte yükselip, iniyorlar çimenlere; hemen tekrar yükseliyorlar. Bir neşe hali var. Hâlbuki birazdan yeniden kafeslerine geri girecekler. Ama şu an bu umurlarında değil. Onlardan biri olsam; o uçuş süreleri kadar düşünmesem, kaygılarımdan sıyrılsam, dinlensem…

Her şeyden vazgeçme noktasındayım Duman şu sıra. İnsan vazgeçe vazgeçe büyüyor. Tabii bunun için isteklerini az da olsa karşılamış olması lazım. Buna biz insanlar doygunluk diyoruz. Bende bir tokluk hissi var; hatta şişkinlik dersek daha doğru olur. Bunu nasıl anlatsam? Örneğin evdeki bütün eşyalar fazla geliyor bana; her şeyi camdan aşağı atmak evi boşaltmak istiyorum. O zaman rahatlayacakmışım gibi geliyor. Neden mi yapmıyorum? İnsan olunca yapılamıyor. O nedenle diyorum işte; önce insanlığımdan
kurtulmak gerekiyor. Şu şarkıdaki gibi:
“bir buluta tutunup / bir kuşun kanadında takılmak / vazgeçmek birdenbire / her şeyden vazgeçmek”
-Miyuuu…
Hayır Duman. Sen henüz vazgeçemezsin; sadece iki yaşındasın. Devam edeceksin. Bahçenin çimlerini, çiçek bahçelerini tırmıklayacak, sulayacak, gübreleyeceksin. Kaçamak yapıp kapı aralarından içerilere girip tertemiz çarşaflarda, koltuklarda kıvrılıp uyuyacaksın. Dişi peşinden koşacaksın…diyemiyorum. Bunun için senden özür dilemem gerekiyor. Eleğini erkenden duvara asmana sebep oldum.

Duman. Poposunda fiyonk gibi zorlama bir kuyrukla; ponpon kızlar gibi yürür. Ama o bir erkek. Pek umursamaz görünüşünü. Uzun bir kuyruğu varmış gibi kalçasındaki ponponu sağa sola çevirir. Kendinden emin, etrafta ilgiyle dolaşır. Ona her yerde rastlamak mümkün. Geniş bir dolaşım alanı var. “Duman!” Diye seslenince hemen gelir. Pisipisi deyince ise bazen. Genelde tereddütle yaklaşır pisipisi seslenişlerine. İsmi
varken bu seslenişi kavrayamaz. Ancak pisipisiye cevap veren kediler varsa, bir şey kaçırmamak için en önde Duman gelir. Pisipisi gel pisisi…

-Ne var?
-Konserve verecek galiba.
-Kuru mama dökmüş görmüyor musun?
Duman nerelerdeydin kaç gündür. Bugün size yeni mama aldım. Hepinize yeter, bol bol
dolduruyorum mama kaplarınızı. Duman, tatlım ne diyorsun mırıl mırıl?
-Çok şapşalsın diyorum. Bu kuruyu sen ye diyorum!
Ayyy suna bak çok şeker yaaa. Hiç arsız değildir benim çocuğum. Mamaya atlamadı
bile. Kibar kibar oturuyor.
-Bu insanlar akıllı; bu akıl ama ne ise yarıyor? Dilimizi çözemediler hala. Üç bin beş yüz
yıldır İstanbul’dayız hala aynı cümleler: ….. Biz kediyiz, insan aklı bizde yok; ama
çözdük bunları.
-Abi yapay zekâ diye bir şey yapıyorlarmış. Belki yapay zekâ sayesinde insan bizi anlar. Duman sık hasta olur. Hasta veya açken beni kapıda bekler. İyileşince ortadan kaybolur. Beni kullanır. Onun bu muamelesi bana iyi gelir. Kedilere olan insanlık borcunun az da olsa ödendiğini bilir rahatlarım. Söz konusu kediler olduğunda insan kolay kolay teselli edememeli kendini. Örneğin tam şu sıralar birisi aklından bahçedeki kedilerden kurtulmayı geçiriyordur. Bu muhakkak zaten. Bir haber değeri yok. Akıldan geçirmek iyi haber hatta. Bir başkası bunu hayata geçirmiştir bile. İşte sadece bu sebeple Duman beni sömürsün istiyorum.

– Yakında göçüp gidicem yeryüzünden. Bu kadın çok üzülecek. Keşke hakkında şu söylediklerimi anlasa da biraz kızsa bana. Su şarkıyla devam etsin hayatına “yeni bir yol çiz kendine…”.

Duman. Yine üç gündür yok. Kaygılanıyorum. Köpek mi kaptı, araba mı çarptı,
bahçeden alıp ormana mı attılar. Hah! İşte Duman geliyor uzaktan; bir tek elinde çantası,
başında şapkası yok. Bir tatil beldesinden henüz çıkmış, tatlı bir yoğunluk içinde sanki.
Beni görünce bir an durdu. Ben de durakladım. Bakıştık:

– İşte benimki. Tam da acıkmıştım.
İşte Duman. Acıkmıştır.
Bu sabah bahçedeki yavru kedilerin mamalarını verirken ilk defa yanıma yaklaştılar. Sanırım çok acıkmışlardı ki, daha fazla risk göze aldılar. Biraz izledim; nasıl da hızlı yiyorlar. “Yangından mal kaçırırcasına.” Arsız insan için söylenmiş sözlere yakışırcasına. Daha çok ufaklar, böyle hapurhupur yemeği yeni öğrenmiş olamazlar; bilerek geliyorlar yeryüzüne. Gönderilmeden evvel kulaklarına fısıldanıyor olmalı: “yediğiniz sürece yeryüzündesiniz; ancak yeryüzünde kıtlık var; insanlar buna ekonomi diyor; hızlı yiyin.”

Bu ekonomi hikâyesi çok tatsız Duman. Hiç bahsini açmayalım. Sen dünyayı bu yaşadığın bahçe kadar bil. En kısa zamanda iyileş. İnsan eline düşme. Bir kez muhtaç oldun mu bunun bedelini ödetir insan. İnsan bile insana muhtaç olmaktan korkar. Hele ki senin varlığın tartışmalı. Kimin umurunda canın yanmış, aç kalmışsın, üşümüşsün, sevgisiz ilgisiz kalmışsın.

“Büyüklerimi saymak küçüklerimi korumak!” Bunu ezberledik, ama yapamadık; koruyamadık. Küçüklerimizi koruyamadık. Küçük kızlar anne oldu; küçük erkek kardeşlerimize ne oldu onu bilmiyoruz. Söz konusu küçükler olduğunda insan kolay kolay teselli edememeli kendini.

İyileş Duman. Kurtar insandan kendini. Dama çık. Sana erişemesin insan eli.

İçim tırmık-tırmık. Bütün iç organlarımı tırmıkladınız; ciğerim, böbreğim, yüreğim sızlıyor. Yok, sana söylemedim Duman. Üzerine alınma. Bir küçücüğün yaşam şansının elinden alınması yüreğimi yarıyor. Onun canının yanması, suskunluğu canımı yakıyor. Bu hikâye Duman’a ağır geldi. Gözlerini yaşama kapadı. Son gördüğümde arkası dönük yatıyordu.

Bir varmış bir yokmuş. Sonra yine bir varmış, bir yokmuş. Asla iki olamamış.