Gürcü kızıydı
Babası Güneş Kral Aietes
Annesi her konuda fikri olan İdia
Fildişi tenli, yeşil gözlü, iddiacı İdia
Kolkis kralının prensesi olarak geldi dünyaya Medea
Farklıydı, az konuşan bir çocuktu
Yalnızca halası Kirke gelince ziyaretine canlanırdı
Yaşlılar demişler ya oğlan dayıya
Medea fazlasıyla düşkündü halasına

Daha doğarken yanı başındaydı büyücülerin koruyucusu Kirke
Kulağına o üfledi adını, kurnaz olsun diye
Medea adını verdi yeğenine
Bilen, gören ve önceden yazan ay tanrıçası Hekate’nin torunuydu o
Doğduğunda ona görünmüştü tanrıça
Başında üç aşamalı ay tâcı- bakire, kadın ve ana
Elinde koyun yününden bir yumak vardı
“Senin kaderin” demişti, “isminde gizli”
Daha yatarken lohusa İdia’nın koynunda
İyi bir örgücü olmaya karar verdi Medea
Annesinin altın saçlarına doladı bebek parmaklarını
Örgüler, lüleler yaptı emerken anasını

Biraz büyüdüğünde Kirke öğretti ona hayatı
Örgü örmeyi, aşkı ve erkekleri anlattı gizli ziyaretlerinde
Ateşin başında örerken koç boynuzlu motifli kilimleri
Çıkıp geliverirdi halası olmadık anlarda
Derdi ki,
“Aşk dediğin ihanetten ibarettir. Aldatılmak aşkın tek getirisidir.”

Ah zavallı Medea, öfkeyle büyüdü halasının yüzünden
Küçük yaşta nefret etti erkeklerden
Gizlice ant içti İason denen o faniden intikam almaya
O değil miydi ki, kandıran halasını, sonra terk edip giden

Karadeniz’in uzun kumsallarında gezerdi çocukken
Çer çöp toplardı sahilde
Bir gemi tahtası, çer çöp ne varsa erkeklere dair
Sandalet, toga kumaşı ya da urgan parçası
Büyüler yaptı o zalim Voloslu için
Midye kabuklarından ağlar ördü, üzerlik otlarıyla süsledi
Adını bilmediği denizcinin sandalını ateşe atarken
Hırs peşinde koşan İason’a lanetler okudu
Aşk falan değildi onun derdi, sadece altın posta sahip olmak istiyordu
O nedenle düşmüştü yollara, baştan çıkarıp da halasını
Bırakıvermişti ortada
Atıverdi ördüğü balık ağını, harlandı ateş
“Acelem yok benim… Gelmeni bekleyeceğim.”

Zaman zaman içinde
Zaman senin içinde
Büyürken Medea Kolkis’te
Hiç ilerlemedi zaman başka yerlerde

Kirke’yi adasında öylece bırakan Argonotlar
Bitkindi nice zamandır
Kolkis’e ulaşmalarını engelliyordu Bosfor’un azgın suları
Kuzeye gittikçe dellendi akıntı
İason çektirdi seren direğine Kirke’nin verdiği sihirli kumaşları
Yardı suları Argos, kuğu gibi süzüldü dalgaların arasından
Bir ay geçerken Volvos’ta on yıl geçmişti Kolkis krallığında

Hekate bu, onun elindedir zamanın çarkı
Kimine döndürür hızlıca, kimine yavaşlatır gönlünce
Gelgitler uzar birileri için, geceler kısalır başka yerlerde

Sonunda ulaştı Argonotlar Aietes’in sarayına
İlk kez orada gördü Medea, halasının aşkı İason’u
Boylu poslu, yakışıklı ama dediği kadar da pis gerçekten
Köylü kabalığı var her halinde
Altın post sıradan bir pösteki, durur yüzyıllardır asılı
Hekate dokunmuştur o kutsal koça
Sadece kadınların elinde döner yünler parlar, döner altına
Tozları yapışır dokunan ellere
Ziynet eşyasına olur bedenler boydan boya

Her şey önceden yazılır, hepsi sonradan oynanır bu dünyada
Ah insan nasıl da fani, ah ne zavallı
Kendini tanrı görür kendi küçük tragedyasında
İason da onlardandı, erkekliğini yıkılmaz sandı
Medea’nın babası olmayacak ödevler verdi İason’a
Kraldı o da ne de olsa
Kimse alamazdı altın postu
Ama yardım etti Medea
İntikam yemeği yavaş yavaş pişecekti
Hekate’nin büyülü kazanında

Yan yana gelemez denilen iki devasa boğayı sabana koydu İason
Sürülmez denen toprakları tarla yaptı
Bununla bitmedi kralın istekleri
Kocaman mısır tohumlarını ekmesi gerekti
Medea boğalarla konuştu, tohumlara dokundu
Topraktan çıkıp da dönüşünce her bir mısır tanesi inanılmaz canavara
Kayboldu İason’un arkadaşları
Ölenler oldu kargaşada, kaçanlar da vardı
Bazılarıysa çoktan evlenip çoluk çocuğa karışmıştı
Yapayalnız kaldı İason, sırtında altın post ve yanında bir tek Medea

İşte böyle kaçtılar babasının krallığından
Herkes onları ararken çoktan yelken açmıştı gemileri Volvos’a doğru
Seren direğine dayadı sırtını Medea, rüzgârlarla konuştu
Geçilmez denilen Bosfor’dan aktılar Marmara’ya
Dümende duruyor gün boyu, derdi günü bulut, rüzgâr ve attığı oltaları
İason sevişmek istediğinde canı yanına geliyor
Bekledi Medea, martıları izledi uzun uzun
Yemekler pişirdi halası gibi, çorbalar yaptı ona

Kirke’nin yardımıyla üç günde vardılar Korinth’e
Kral Kreon onur konuğu olarak konuk etti onları
İason Poseidon tapınağına armağan etti altın postu
Geçici bir süre derken on yıl kaldılar orada
İki erkek çocuk doğurdu Medea
Büyüttü çocuklarını
Ayın karanlık yüzüne sakladı öfkesini

İktidar hırsı sarmıştı İason’un gözlerini
Kreon’un kızı Glauke’yle evlenmeyi kabul etti
Biliyordu Medea, bir kez ihanet ettiyse bir erkek, gerisi gelirdi mutlaka
Kimseye göstermeden gizli odalarda kurduğu tezgâhlarda
On yıl boyunca ilmek ilmek dokumuştu kumaşları
Kovulmadan önce Korinth’ten çocuklarıyla
Vakarla sundu tören urbalarını gelinle babasına

Şaşkın İason hissetmedi hiç Medea’nın onu sevmediğini
Doğduğu günden beri bu ânı beklediğini
Peki ya Glauke, gri gözlü kız?
Kaptırdı gitti kendini onun çekiciliğine
O da hiç fark etmedi aslında İason nergis çiçeğiydi

Ziyafetler düzenlendi Korinth’in dört bir yanında
Çifte zurnalar çalındı, şaraplar içildi alabildiğine
Düğün sahibiydi Kral Kreon
İason davullar eşliğinde vururken dizlerini toprağa
O tahtının yeni varisini seyretti büyük bir gururla

Düğünün en güzel yerinde ay tutuldu aniden
Karanlık içinde çıralar yakamaya çalışırken davetliler
Yere düştü kral, kızı onu izledi birkaç saniye içinde

Ateşler elden ele geçirildi, meydan aydınlandı yeniden
Çoktan ölüler diyarına göçmüştü kral ve kızı
İason koştu sarıldı Glauke’nin cesedine
Gözleri açıktı prensesin, donuk bakışların ardından
Kirke bakıyordu ona
O zaman anladı
Bir kadına ihanet etmenin bedelinin nesiller sonra ödendiğini
İhanetin lanetinin kuşaktan kuşağa geçtiğini

Çığlık çığlığa bağırışırken sarayın nedimeleri
Öfke içinde Evine koştu İason
Karşılamadı onu çocuklarının annesi
Kimseler yoktu ortada
Mutfağa baktı, buz gibi kül doluydu
Ocağın hiç sönmeyen ateşi
Çocukların odasına baktı, karanlıktı
Bakıcılar yoktu ortada
Kahyanın kaldığı barakaya bakmak için
Avluya çıktığında aydınlanıyordu ay yavaş yavaş
Keskin bir ışık vurdu yüzüne
Ay ışığı yansıdı parlak yüzeyinde bir aynanın
Gözleri alışınca karanlığa yeniden
Elini tanıdı Medea’nın, bileğindeki Kolkhis bileziğinden

Medea iki yanında iki kurban, gözleri siyah kumaş kaplı
Yanında iki erkek evlat, ikisi de kendi çocuğu
Hançerleri dayamış çocukların boyunlarına
Gördün mü İason, gördün mü yaptığını
Şimdi çek cezanı, Kirke’den Hekate’ye alacak kadınlar intikamlarını

Medea kaldırdı hançerleri
İason yalvardı yapma diye
Medea’nın gülümseyen maskesi düşmüştü
İfadesiz soğuk bir sesle konuştu:
“Sen hiç olmadın benim hayatımda, sadece ihanetin vardı”
Saplar gibi indirdi çocuklarının göğsüne
“Dur” diye bağırdı İason, sarıldı ellerine
Dirseğiyle ittirdi onu, koca adam çaresiz çekildi geriye
Medea attı hançerleri, tuttu ellerinden çocuklarının
“Biz şimdi yok olacağız hayatından,
geriye sadece birkaç kereste, tek bir sandalet kalacak senden.”

Ah zavallı İason, derbeder oldu karısı terk edince
Tersane köşelerinde uyudu, şarap dilendi gelenden geçenden
Bir seren direği çarptı başına bir gün
Sessizce göçtü Hades’in ülkesine

Medea memleketine dönmek istedi
Gemiler ayarladı Korinth limanından
Fırtınalı bir gecede geçtiler Çanakkale Boğazı’ndan
Güvertede uyudu hep, çocukları kollarının altında
Trabzon açıklarından geçiyorlardı, yıldızlar dökülüyordu üzerlerine
Hekate’nin sesini duydu ilk kez
Çocuklarına sarıldı sıkıca,
Gökyüzüne baktı, testekerlek bir ay duruyordu karşısında
Nine diye seslendi içinden. Nihayet benimlesin.
Bir yunus sıçradı teknenin kenarından
Çocuklar, diğer yolcular heyecanla bağrıştılar
Kaptan yatıştırdı onları
“Burada her zaman bir yunus karşılar bizi”
Perinthoslu bir adam sordu: “Nerdeyiz ki?”
“Yason burnu,” dedi kaptan.
“Ne zaman bir tekne geçse bir yunus zıplar burada suyun içinden.”
Çocuklarına kımıldamamalarını tembih etti Medea
Ahşap teknenin küpeştesine tutunup Karadeniz’in sularına bakındı
Köpüklü dalgalarını özlemişti, başı bozuk sular çocukluk arkadaşı
Sandalet parçalarından ördüğü kumaşları anımsadı
Büyülü, ölümcül kumaşlara gelince düşünceleri
Kötü hissetti, koskoca bir anlamsızlık duygusu sardı içini
Bütün hayatını boşa harcamıştı bir ihanetin intikamını almak için
Çocuklarını bile sevdiğinden emin değildi
Kendisine bile yabancıydı, halasının yeğeni
Zavallı Medea

Bir yunus sıçradı suların içinden
Kuyruğunu salladı, yüzgeçlerini gövdesine çarptı
Önce gülümseyen ağzını gördü yunusun
Sonra gözlerini
Glaukeninkiler gibi gri, Kirkeninkiler gibi mavi ve bir o kadar da karanlık
Hekate seslendi ona ilk kez:
“İhanete uğramak için sevmek gerek. Üzülmek için sevmeyi göze almak.”

Çektirdi gemiyi kıyıya Medea
Sıfırdan bir hayat kurdu Yason’da
Ordu’nun Perşembe ilçesine bağlı bu mıntıka
Kutsal bir alan sayıldı sonraki yüzyıllarda
Bir kilise inşa edildi burnun tam ucuna
İhanete uğrayanlar adaklar adadılar Meryem Ana’ya