Hastalık hastası Ercan Bey, eşi Meryem’in vefatından sonra iyice hassaslaşmıştı. Her gün internetten saatlerce araştırma yapıyor, kendi kendine koyduğu teşhisleri kızı Elif’e anlatıyordu.
Annesi vefat etmeden kısa süre önce evlenen Elif, ailenin tek çocuğu olarak babasını yalnız bırakmak istemiyor, şehir dışındaki evine gidemiyordu. Kocası Tufan Bey, kayınpederini yanlarına almak istese de her seferinde aynı yanıtla karşılaşıyordu: “Meryem’in hatıralarını bırakıp hiçbir yere gidemem!”
Bir hafta sonu çarşıya çıkmak üzere hazırlanan Elif, babasına “Bir şey istiyor musun?” diye sorunca, Ercan Bey omzunu silkerek “Bana her şey dokunuyor, nasılsa yiyemeyeceğim,” dedi. Oysa gece uyanıp dolapta ne varsa silip süpürüyordu.
Elif alışverişten döndüğünde babasının oda kapısı aralıktı. Usulca kenardan baktı. Elif’in gelişinden haberdar olan Ercan Bey bir eliyle telefonu tutarken diğer eliyle karnını ovalıyor, “Of, anam of!” diyerek söyleniyordu. Bu sahneler sıkça yaşandığından hiç şaşırmayan Elif, bir süre onu kendi halinde bırakarak akşam yemeği hazırlıklarına başladı. El çabukluğuyla çeşit çeşit yemek pişirdi. Birini beğenmese diğerinden mutlaka yerdi. En son pancar salatası yaparak tüm yemeklerden birer tabak alıp siniye dizdi, babasının odasına geçti.
Ercan Bey’in oflamaları kızı kapıdan girer girmez daha da şiddetlenmişti. “Ne oldu, bir yerin mi ağrıyor?” demeye kalmadan “Kızım, ben mide kanseri olmuşum! Beni doktora götür. Alsınlar şu illeti! Ben kanserle yaşayamam. Acil ameliyat ettir!” dedi. “Babacım, nereden çıkarıyorsun bunları? Daha yeni check-up yaptırdık. Endoskopi, kolonoskopi, tahliller, röntgenler… Hiçbir şeyciğin yok!” dese de babası bir türlü ikna olmuyordu.
Elindeki kaşığı çorba kasesine daldırıp babasına uzattı: “Hadi ye bakalım, aç ağzını koca bebek!”
“Ihh! Mercimek yemem, karnım ağrıyor benim. O ne o, kırmızı olan? Ondan ver azıcık, bakalım!”
Babasını tıpkı bir bebek gibi beslemişti. Ağzını peçeteyle sildikten sonra mutfağa geçip kahve hazırladı. Kızının bu ilgisinden oldukça hoşnut olan Ercan Bey, ayak sesleri kesilince yeniden telefonu eline aldı. Bu sefer kulak burun boğaz hastalıkları sayfasını taramaya başladı. Elif kahve tepsisiyle geri döndüğünde “Oh! Mis gibi köpüklü kahveler, buyur babacığım,” diyerek fincanı uzattı.
“Kızım bir şey mi dedin? Sağır oldum ben. Randevu al, hemen! Doktora gidelim!”
“Hangi güne alayım babacığım?”
“Yarına al, çabuk!”
Ercan Bey’in kulakları gayet iyi duyuyordu.
Babası uyuduktan sonra Elif, eşini arayıp olanları anlattı. Hiç böyle bir evlilik hayal etmemişlerdi. İki yıldır o kadar seyrek görüşüyorlardı ki… Konuşma bitince yastığına sıkıca sarıldı. Kocasının özlemiyle yanıp tutuşarak uyumaya çalıştı. Gecenin bir yarısı babasının acı dolu haykırışlarıyla fırladı yatağından. Ses banyodan geliyordu.
“Elif! Çabuk ambulans çağır. Ölüyorum ben!” Telaşla banyoya koşan genç kadın babasını yere çökmüş halde buldu. Yüzü bembeyaz, alnı ter içindeydi. Çöp kutusundan taşan lekeli kağıtlar gözüne ilişti bir an, beyninden vurulmuşa döndü Elif…
“Ne oldu baba?”
“Beni acile götür. Ama çabuk götür. Kötü, çok kötü… Sana diyemem ne olduğunu.”
Panikle mahallenin taksi durağını aradı. Anahtarı çarçabuk çantasına attı, babasının koluna girerek asansöre yöneldi. Aşağı indiklerinde taksi gelmiş, onları bekliyordu. Hastanenin acil servisinde indiler.
“Kızım söyle sedye getirsinler, ben yürü…”
Ercan Bey sözlerini tamamlayamadan bayılıp yere düştü. Elif iyice telaşlandı. “Baba, babacığım!” diye inlerken hastabakıcılar imdada yetişti. Hastayı içeri taşıdılar. Alelacele muayenesi yapılan Ercan Bey’den kan ve idrar örnekleri alındı. Sonuçları beklemeye başladılar.
Bu arada eşini arayarak olan biteni izah eden Elif’in sözlerine karşılık gerçekten ciddi bir durumla karşılaştıklarını anlayan Tufan Bey hemen yola çıkarak birkaç saat içinde hastaneye ulaştı.
Genç kadın, tir tir titreyerek ağlıyor, babasının bu hastalık hastası tutumlarına inanmadığı için kendini suçluyordu. Artık yolun sonuna geldiğini düşünen Ercan Bey ise vasiyetnamesini çoktan açıklamıştı. Elif babasına sarılıp mutlaka iyileşeceğini her hastalığın bir tedavisinin olduğunu söylüyor, babası da ona, “Ölenle ölünmez kızım, sakın arkamdan ağlama!” diyordu.
Tam o sırada elinde tahlil sonuçlarıyla Tufan Bey çıkageldi. Raporu görünce herkesi bir gülme tuttu. İdrar ve gaitada kan yerine pancar suyu bulunmuştu.