Yaza hoşçakal demeye hazırlandığımız şu günlerde veda üzerine düşünelim istedik Kiltablet dostlarımızla. Kimimiz yazlığına, kimimiz tatiline, kimimiz yaz aşkına, kimimiz sevdiğine, kimimiz ülkesine, kimimiz de şehirlerine veda etti yaz boyunca. Öyle şeyler yaşadık ki, inançlarımıza, güvendiklerimize, doğru bildiklerimize veda ettik farkında olmadan; hatta savunamadıklarımıza da. Mevsimin insanı hafifleten, biraz boşvermişliğe sürükleyen, hayata güneşli tarafından baktıran sıcak ve renkli dokusu bu vedaların bize değip değmediğini henüz tam yansıtmadı belki. Ancak güneş parlaklığını yitirip yerini yağmurlara bıraktıkça, ağaçların yaprakları sararıp dökülmeye başladıkça gidişlerin sesleri de duyulacaktır yürek kıvrımlarında. Kimimize heyecanla, kimimize hüzünle, kimimize suçlamayla, kimimize pişmanlıkla konuşacaktır. Hazırlıklı olalım!

Her ne kadar vedanın sözlük anlamı birbirine iyilikler dileyerek ayrılmaksa da, edebiyat ve müzikte kelimenin algısı genellikle hüzünlüdür. Çoğunlukla istenmeyen bir terk ediş veya edilişi, bir şeyi arkada bırakmak gibi bir eylemi ifade etse de sayısız duygu barındırır içinde. Oysa veda bir kişi, bir olay, bir yer, bir düşünceyi ardında en ufak duygusal bir kırıntı bırakmadan terk edebilme halidir. Örneğin, sevdiğimiz birinin cenazesine gidince vedalaşabilir miyiz o kişiyle? Onu hiç anmaz, geçmişte yaşanmış ama hep halı altına süpürülmüş bir kırgınlığı çözmeden gitmiş olmasının hüznünü yaşamaz mıyız?.. Beraber yaşanacak daha nice güzellikler varken onun bizi bırakıp gitmesine içten içe öfkelenmez miyiz? Yıllarca yaşadığımız, birçok anı biriktirdiğimiz bir şehri veya ülkeyi arkamızda bırakıp vedalaşmak kolay mıdır?

Dünya edebiyatında her dönemde veda, eserlere konu olmuş, içeriğindeki yansımalar işlenmiştir. 1929’da yayımlanan, ilk defa Türkçeye Ekicigil Yayınları tarafından çevrilen Amerikalı yazar Ernest Hemingway’in Silahlara Veda romanı veya 2024’de April Yayıncılık tarafından Türkçeye çevrilen Güney Koreli yazar Han Kang’ın Veda Etmiyorum adlı romanı temanın evrenselliği ve ebediliği konusunda bize güzel birer örnek olabilir. Hemingway romanında İngiliz bir hemşireye âşık olduktan sonra savaşa ve hayata bakış açısını değiştiren bir Amerikan askerini anlatır. Bir nevi eski hayatına, eski düşüncelerine veda eder, savaşın anlamsızlığını fark eder kahraman. Kitabın sonunda eşine veda etmek için hemşireleri odadan çıkartır ancak cansız bir bedene veda etmeyi, bir heykele veda etmeye benzetir. Işıkları söndürüp odadan çıkar. Han Kang ise romanında Güney Kore tarihinde 1948’deki Jeju adasındaki katliama götürür okuru. Geçmişe veda etmeyi reddeden, yaşanan travmaların unutulmamasını savunan bir alt teması var romanın. 1987’de yayımlanan Murakami’nin İmkânsızın Şarkısı romanıysa hem sevgiliye, hem gençliğe, hem de kendi benliğine veda temasını işler.

Türk edebiyatındaysa Selim İleri, Yarın Yapayalnız adını taşıyan kült romanında adeta bir veda senfonisi yazar. Sabahattin Ali’nin dünya edebiyatında da ses getiren Kürk Mantolu Madonna’sı çok boyutlu bir vedanın katı gerçekliğiyle yüz yüze bırakır okuru. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Huzur’unda baş kahraman Mümtaz’ın yürek titreten aşkıyla vedalaşamamasına tanık oluruz aynı zamanda. Örnekler çoğaltılabilir, daha birçok çeşitlemesi bulunabilir vedanın.

Bir şehre veda etmeye çalışan Demet Öztürk, bir devrimciyle birlikte bazı değerlere veda eden Sülbiye Yıldırım, zamansız ölümüyle hepimizde izler bırakan değerli bir sanatçıya veda eden Hüseyin Karagöz, bir dostuna veda eden Ali Tahir Atakan, iki sevdiği arasında tercih yapmak zorunda kalıp birine veda eden Nuriye Yıldız, ideale veda edip hayatın gerçekleriyle yüzleşen Cenk Uras, kendine veda eden Arif Kamil Olgun öyküleriyle temamızı irdelemeye katkıda bulundular. Yasemin Pforr Bernhard Schlink’in Veda Renkleri adlı öykü kitabının tanıtımını yaptı.