Şubat sayımızın teması YALAN’a uygun kitap düşünürken aklıma ilk Bernhard Schlink’in “Yaz Yalanları” adlı kitabı gelse de, bu aralar keyifle okumakta olduğum William Trevor’ın “Son Öyküler” adlı kitabının ilk öyküsü olan Piyano Hocasının Öğrencisi adlı öykünün temaya çok can alıcı bir yerden yaklaştığını görünce bu öyküden bahsetmeye karar verdim.
1928 doğumlu, 1952’den 2016’daki ölümüne kadar İngiltere’de yaşasa da aslen İrlandalı olan William Trevor, Türk okurların karşısına ilk olarak Can Yayınları tarafından 2000 yılında yayınlanan Felicia’nin Yolculuğu adlı romanıyla çıkmış. Çok satmamış olmalı ki, yirmişer adetten fazla roman ve öykü kitabı olmasına rağmen Artemis Yayınlarının 2010’da yayınladığı Aşk Ve Yaz adlı romanına kadar Türk okur uzak kalmış bu yazardan. İngiliz dilinin en önemli öykü yazarlarından biri olarak değerlendirilen Trevor’ın öykülerini keşfedip bizlere sunan Yüz Kitap, ilk 2019 yılında Yağmurdan Sonra adlı öykü kitabını çevirip basmış. Ölümünden sonra yayınlanmamış öykülerinin toplanıp yayınlandığı Son Öyküler adlı kitabı da Püren Özgüren’in nefis çevirisiyle, yine Yüz Kitap tarafından 2023 yılında Türk okurların dikkatine sunuldu.
Tarih ve sanat eğitimi alan Trevor, 1965’te İngiltere’nin 1919 yılından beri verilen en eski edebiyat ödüllerinden biri olan Hawthorn Edebiyat Ödülünü The Old Boys adlı eseriyle kazanıncaya kadar hayatını öğretmen, heykeltıraş ve tahta oymacısı olarak kazanıyor. Ödülü kazandıktan sonra her şeyi bırakıp tam zamanlı yazar olmaya karar veriyor. 1967 yılında ilk öykü kitabı, The Day We Got Drunk in Cake and Other Stories ile öykü dünyasına adım atıyor.
Ben de kendisiyle Son Öyküler kitabıyla tanıştığımı itiraf edeyim. Kitabın ilk öyküsünü okuduğumda nasıl bir dâhiyle karşı karşıya olduğumu görünce o güne kadar keşfetmediğim için ne kadar hayıflandığımı anlatamam. Diğer kitaplarının da çevrilip basılacağını umarak geç de olsa keşfetmekten büyük mutluluk duyduğum bu yazarın bu kitaptaki ilk öyküsüne gelelim.
Öykünün ana karakteri ellili yaşların başında, hayatını piyano öğretmeni olarak kazanan bir kadın. Kitabın diğer öykülerini de okuyunca ana karakterlerin genellikle kadın olması ilgi çekici. İkinci bir nokta da bu kadınların hepsi bir şekilde çalışıp iyi kötü hayatlarını kazanan kadınlar olmaları. Bir erkek olarak bir kadının zaaflarını, beklentilerini, hasletlerini kısacası kadınların çoğunluğunun kafasının çalışma biçimini bu kadar iyi gözlemlemiş olması müthiş. Öykümüze dönersek hiç evlenmemiş, babasının ona bıraktığı evde oturan piyano öğretmenimiz başını sokacak bir evi, kendini geçindirecek kadar öğrencisi olduğu için kendini şanslı buluyor. Aşk derseniz, on altı sene evli bir adamla bir gün karısından boşanıp onunla evleneceği hayaliyle ilişki yaşamış. Çikolatacılık yapan babasının her akşam ona, onun için ürettiğini söylediği bir çikolata getirmesini babasının sevgisinin yansıması olarak alan öğretmen, evlenmeden ayrılmış da olsalar on altı yıl boyunca sevgilisinin onu sevdiğine inanıyor. Piyano ve koltukların çoğunu kapladığı, porselen biblolarla kaplı odadan pek dışarı çıkmayan Miss Nightingale bizlerin tabiriyle yuvarlanıp gidiyor. Ta ki bir gün, O gelinceye kadar, gittiği diğer hocaların ders vermekten vazgeçtiği yeni bir öğrenci alıncaya kadar. Öğrenci çalmaya başlayınca o ana kadar ki renksiz hayatı bir renk ve anlam bulmaya başlıyor. O ana kadar çalıştırdığı bütün kabiliyetsiz öğrencilerinin aksine bu çocuk bir dahi. Ne var ki, öğrenci ders bitip evine gittikten sonra evden küçük porselen bir parçanın eksildiğini fark ediyor. Birkaç dersten sonra o bibloları çocuğun çaldığına emin olsa da çocuğun hırsızlığını kimseye söylemiyor ve çocuk liseye gidinceye kadar dersler her hafta aynı gün ve saatte devam ediyor.
Trevor öykülerinde son derece sıradan, genellikle arkalarda kalan, hayatlarındaki tüm yenilgilere rağmen özlemleri, yarıda kalan umutları olan, yaşadıkları hayatla başa çıkmak için kendilerince yöntemler geliştiren insanların duygu durumlarını yazmayı tercih ediyor. Burada da hayatının sıradanlığını, heyecansızlığını, sevgisizliğini, dile getirmek istemediği yalnızlığını geçmişte yaşadığına inandığı sevgi parçacıklarıyla doldurup kendini mutlu olduğuna inandıran bir karakterimiz var. Olayları yüzeysel görünüşleriyle ele alıp asla derine inmeyi istemeyen Miss Nightingale ancak ona heyecan veren bu dahi öğrenciyle karşılaştığı zaman hayatını sorgulamayı göze alıyor. Ancak çocuğun hırsız olması Miss Nightingale’in öğrencinin hayatına girmesiyle iyileşen hayatına gölge düşürür. Hiçbir şeyin göründüğü gibi olmayabileceğinin farkına varan öğretmen babasının o çikolataları kendisi onu bırakıp gitmemesi için rüşvet olarak getirmiş olabileceğini, karısını aldatan sevgilisinin kendisini de aldatıp her şeyin bir yalandan ibaret olup olmadığını sorgular. Ancak bu gerçekle başa çıkamayacağından bu düşünceleri savar. Evden ufak tefek şeylerin kaybolmasını böyle dahi bir öğrenciye ve onu dinleme ayrıcalığına sahip olmanın bedeli olarak görür.
Yalanın birçok şekli var. Bu öyküde gördüğümüz gibi kendini bir şeye inandırmak da yalanın bir türü. Karakterimiz kendini kandırmasa hayatta kalabilme gücünü yitirecek. Bu açıdan baktığımızda kendini kandırma hali beyaz bir yalan mı? Trevor’ın bu kitabının ana teması hayatta kalmak. Zengin, fakir, genç, yaşlı, kadın, erkek vs. kim olursak olalım hepimizi ilgilendiren bir konu bu. Kim bilir, belki bizler de hayatta kalma içgüdüsüyle birçok irili ufaklı beyaz (!) yalanlar söylüyoruz kendimize. Öykülerin net bir sonu, soruların net bir cevabı yok. Bütün ipuçları yazarın verdiği detaylarda gizli. Dikkatli okuma gerektiriyor. Bu anlamda okuru da çalıştıran, interaktif diyebileceğim bir yazar Trevor.
Kitabın diğer öykülerinde karakterler çoğalıyor. Hikâyede yer alan her karakterin detayını da veriyor yazar bize. Kimi zaman ilgisiz karakterlerin hikậyeleri paralel ilerliyor ve şaşırtıcı bir şekilde birleşiyor. Bir de öykülerine tatlı bir gerilim koymayı iyi beceriyor Trevor. Hem detayları kaçırmamak için yavaş okumak istiyorsunuz ama ne olacağını da merak ettiğinizden hızlı da olmak istiyorsunuz. Ben her öyküyü en az iki kere okumakta buldum çözümü.
Öyküyü kısa bir bakışın sanatı olarak adlandıran Trevor’ın öyküleri gerçekten kısa öyküler. Hiçbir kelimesi, cümlesi fazla değil. Her yazdığı cümlenin hikâyenin önünüze açılmasına katkısı var. Yazarın öykü dinamiğini anlayıncaya kadar zorlayıcı olsa da bir kere çözdünüz mü lezzetine doyamayacağınız bir yazar William Trevor. Boşu boşuna öykü dalında İngilizce dilinin dâhisi denmemiş! Okuyun ve okutun derim.
Son Öyküler- Willam Trevor- Çevirmen:Püren Özgüren- Yüz Kitap- Ağustos 2023, İstanbul- 174 sayfa
Teşekkürler:))