-Afiyet olsun abi.

-Vay Hâkim teşekkürler, sen nereden çıktın yine?

-Dolmuştan inince gördüm seni. Durakta bekliyordum. Yengem bugün de geçmedi. Abi bana öyle geliyor ki… Tamam tamam kızma abi…

-Hilal buluşalım demişti gündüz. Bana bira ısmarlayacakmış. Ama geldiğin iyi oldu. Onun da pek keyfi yokmuş. Konuşmak istemiyormuş.

-İyi, ben yalnızsındır diye şey etmiştim…

-Yalnızım lan işte. Otur otur, al telefonumu not defterini aç, dediklerimi yaz. Harfleri seçemiyorum.

-Ver abi. Yeni sayfa. Tamam abi, söyle…

-Yaz. İntihar etmeyeceksek içelim bari.

-İntihar etmeyeceksek içelim bari.

-Yaz. Ne sen Leylasın ne de ben Mecnun

-Ne sen Leylasın ne de ben Mecnun

-Yaz. Gökte uçan kuşa Leylam

-Gökte uçan kuşa Leylam

-Sadece yaz, tekrar etme beni!

-Tamam abi.

-Kederlisiniz ya rütbe kazanmış gibisiniz Fyodor Pavloviç.

-Yazdım abi.

-Devam edelim Hâkim…

-Söyle abi.

-Gregor Samsa bir sabah korkulu düşlerden uyandı.

-Evet abi?

-Yanlış hayat doğru yaşanmaz.

-Doğrudur abi.

-Yaz yaz… Hayatta bir anlam olsaydı onda anlam aramazdık.

-Hiiiiç…

-Hâkim. Konuşma yaz. Hayat boştur ama içine sıçınca dolar.

-Bunu nereden okudun abi?

-Engin Geçtan’ın kitabında geçiyordu.

-En doğrusu bu sanki abi.

-Yazıyor musun sen?

-Buyur abi…

-Sen, ben ve silahım olamaz mıyız, üçümüz bir arada yaşayamaz mıyız Çiğdem?

-Offf…

-Yaz sen yahu. İd, ego, süperego.

-Yazdım abi…

-Hâkim sen bu üçünden en çok hangisini seviyorsun?

-Bilinçaltını abi.

-Aynen, ben de… Neyse yaz hele yaz. İnsan bir kere birine geç kalır ve bir daha hiç kimse için acele etmez.

-…

-Yazdın mı?

-…

-Hâkim lan?

-Efendim abi, kusuruma bakma söyle sen abi…

-Yaz. Bira içmez ağlardı.

-Yazdım abiciğim yazdım.

-Hâkim lan, bir uzun hava okuyayım mı? Huma kuşunu okuyayım mı hı? Ne dersin?

-Aman abi, bardayız bir sürü insan var.

-Yaz o zaman. Cehennem başkalarıdır. Yaz. Cehennem insan yüreğinde sevginin bittiği yerdir. Yaz lan yaz. Yokluğun cehennemin öbür adıdır. Yaz. Cehennemin dibine kadar yolun var.

-Yazdım abi hepsini.

-Aferin Hâkim.

-Abi?

-Efendim?

-Hilal sana bakıyor.

-Yaz Hâkim. Okumak yalnızlıktır.

-Yazdım abi de…

-Yaz yaz. Albay Aureliano Buendia yıllar sonra idam mangasının karşısına dikildiğinde…

-Abi?

-Ne var lan?

-Hilal bakıyor sana.

-Boşver sen yaz. Herkes birikmiş bizi seyrediyor. Dağılın! Kukla oynatmıyoruz burada. Acı çekiyoruz.

-Yazdım abi. Zaten o da telefonla konuşmaya başladı şimdi.

-Tamam. Hâkim? Kalk lan tren istasyonuna gidelim, biraz ağlarız orada kendimize. Sonra sen trene biner gidersin ben de el sallarım sana.

-Abi zaten burada da gülmüyoruz ki.

-Sünepe. Yaz lan o zaman. Ben bazen istasyonu bulamayan bir adamım.

-Yazdım bunu da.

-Yaz. Bütün mutlu aileler birbirine benzer.

-Evet, yazdım abi.

-Hâkim? Sen Platon’un Devlet’ini okudun mu?

-Okudum abi.

-Öğretmen ataması yapılacak mıymış?

-…

-Yaz o zaman. Sağlam bir arka mı bulmalıyım, onu mu bellemeliyim. İstemem eksik olsun.

-Tamamdır abi.

-Yaz şunu da yaz. Elma attım nar geldi.

-Yazdım.

(Gittim abesinin dükkânına. Dedim abe sana saygım sonsuz. Bunu evvela böyle bil. Fakat dedim, Gülnaz ne kadar senin bacınsa o kadar da benim davamdır. Bir daha onu eve kilitlersen bu dükkânını yakarım. A bak petrol ordadır dedim. Bi bidon mazotu hibe ederim Gülnazıma dedim.  Aynı böyle. Millet görsün hibe nasıl yapılır hı değil la?)

-Sen ne yazıyorsun, bunlar ne Hâkim? Lan sen milleti mi dinliyorsun!

-Yok abi, ama adam çok güzel konuştu. Alamadım kendimi. Kusuruma bakma.

-Hâkim? Ben kimim lan?

-Aman abi sen benim arkadaşımsın.

-Güldürme beni Hâkim. Sen yoksun ki.

-Aşk olsun abi.

-Tamam tamam şaka yaptım sen varsın. Ben yokum.

-Abi bizi deli sanacaklar.

-Biz de onları akıllı sanıyoruz zaten boşver. Hâkim bak ne soracağım sana?

-Kerem et abi?

-Akıl nedir biliyor musun?

-Arapça akl kökünden gelir…

-Evet, harikasın… Devenin yürümesini engelleyen köstektir Arapçada akıl Hâkim. Bırakalım lan o zaman biz de yürüsün deve kendi bildiğince…

-Yürüsün abi. Bildiğince. Binicisini indirsin de yürüsün.

-Hâkim? Keçi Burcu’na[1] çıkıp intihar edelim mi yine bir ara?

-Sen bilirsin abi, ama bu sefer de Ben u Sen Burcu’na[2] mı çıksak?

-Bakarız… Ben u Sen Burcu dedin ya bu burcun diğer adı Evli Beden Burcu biliyorsun…

-Evlenince mi gidip orada intihar edelim demek istiyorsun abi?

-Lan girme araya ben düşünürken ne diyeceğimi unutturdun bana.

-…

-Hâkim geçenlerde ne oldu biliyor musun?

-Ne oldu abi?

-Yine böyle Hilal ile oturuyorduk. Barda filan değil ha, halk kütüphanesinin bahçesinde. Bir kitap aldık kütüphaneden çıktık, biraz oturalım da bir çay içelim dedik.

-Evet abi?

-Gül satan bir çocuk geldi, güzel yengemize gül al abi, dedi.

-Hilali yengemiz sanmış sabi…

-He ya, Hâkim’im buldu mu acep şu çocuk satan gülün dediği kişiyi diye bir eyvah çıkmaz mı ağzımdan?

-Eyvah ki ne eyvah…

-Deme ya Hâkim’im, bir aralık boş bulunmuşum. Hilal sordu durdu Hâkim kim de Hâkim kim diye…

-Kimi buldu mu, diye sormadı ya?

-Yok, onu sormadı seni daha çok önemsedi zahir.

-Bir duvardan bir taşı çıkarınca o boşluk dikkati çeker abi.

-O hesap… Neyse yazalım Hâkim bre yazalım.

-De ki abim, de ki yazayım hele…

-Yaz. Kalbimle ruhumu kimsesizler mezarlığına gömmüşüm… Aklım…

-Aklım cenazeye çelenk göndermiş demiş şair, abiiii!

-Hadi sen artık git Hâkim…

-Ama abi tam da…

-Hadi lan kalk git! Zaten beni siz delirttiniz.

-Abi ya? Şu Hilal’in de bir Halimesi filan yok mu?

-Bak hâlâ yazıyor… Kime diyorum ben?..

-Tamam tamam gidiyorum zaten olsaydı ben görürdüm…

[1] Diyarbakır surlarından ünlü bir burç.

[2] Diyarbakır surlarından ünlü başka bir burç.