Mayısın ilk günü… Pencerenin önünde, gelmesini bekliyorum. Saat tam dokuz. Şimdi dönecek köşeden şimdi, şimdi… İşte; her zamanki gibi erguvan rengi takım elbisesi içinde. Berber Necmi Amca saç sakal tıraşını yapmış, kuru temizlemeci Recai Abi takımını mis gibi temizlemiş. Bahar gibi geliyor Bahtiyar. Kolları havada sert adımlarla yürüyor çarşıya doğru. Esnaf kapıda, komşular pencerelerde. Bazıları alkışla tempo tutuyor, “çiçekler açtı Bahtiyar, dallarını salla Bahtiyar”. Bahtiyar gülümsüyor, havaya kaldırdığı kollarını sallıyor, ellerinde tuttuğu erguvan çiçeklerini yollara döküyor. Beni yine bir ağlamaktır alıyor. Bir ben mi böyle hüzünleniyorum onu görünce? Annem “Söz verdin bu yıl son” diyor. “Hem ne var ağlayacak? O memnun halinden. Yarın eski meczup Bahtiyar’a döner işte. Bırak bari bugün böyle mutlu dolaşsın”. Penceremin altında duruyor Bahtiyar. Kollarını sallıyor, bir yandan da bana gel işareti yapıyor. Ağlayarak iniyorum aşağıya. “Erguvanlar açtı Gülistan.” Onaylıyorum başımla. Son beş yıldan beri yaptığımız gibi yanında yürüyorum. Bahtiyar benimle aynı yaşta, on yedi. Annem artık onunla dolaşmamı istemiyor, beni de onun gibi sanırlarmış. Sansınlar, ne var diyemiyorum, bu yıl son diye söz verdim anneme, yoksa kilitleyecekti beni eve. Seneye ne yapacaksın Bahtiyar, ben on sekizimde gelin gidince? Annem bir kız on sekizinden geçe kalmamalı demişti. Beni evlendirecek biliyorum. Bahtiyar gülümsüyor. Beni durdurup karşıma geçiyor. “Erguvanlar açtı Gülistan. Sen de gül, sen de gül.” Ağlamakla gülmek arasında bakıyorum ona. Uzun kirpikleri gözlerinin kömür karasını gölgeliyor. Gözlerinin içinde ışık oyunları… Böyle olmasaydın Bahtiyar, çocukluğumuzda birbirimize söz verdiğimiz gibi evlenirdin benimle. Senin gözlerine benzerdi çocuklarımızın gözleri. Elleri benimkiler gibi olsun ama, incecik zarif… Bahtiyar beni gülümsetince daha bir coşkulu yürüyor. Peşimizde mahallenin bütün çocukları… Islıklar, alkışlar, alaylar, gülmeler. Bahtiyar’ın şişkin ceplerindeki erguvan çiçekleri gittikçe azalıyor. Berber Necmi Amcanın dükkânında duruyoruz, kapıda bizi bekliyor Necmi Amca. Bir erguvan çiçeği düşüyor yere. “Erguvanlar açtı” diyor. “Evet Bahtiyarcığım, erguvanlar açtı.” Eğilip alıyor çiçeği beyaz önlüğünün cebine takıyor Necmi Amca. Eli Bahtiyar’ın omzunda, gözleri dolu, bana bakıyor. “Aferin kızım. Arkadaşına göz kulak bugün. Biliyorsun.” Biliyorum Necmi amca biliyorum. Yürümeye devam ediyoruz. Arada bir, ellerinde çiçek kalmayınca hızla cebinden bir avuç daha çiçek çıkarıyor. Kollar hep havada. Çocuklar peşimizde onlarında kolları havada. Sıkıldıkça azalıyorlar. Tüm çarşıyı baştan aşağıya geçiyoruz. Çarşı sonunda toprak yola gelince duruyor Bahtiyar. “Erguvanlar çiçek açtı Gülistan.” “Evet, Bahtiyar açtı ama artık seninle gelemem. Annem kızıyor. Sen kulübene gidebilir misin buradan?” Elindeki son erguvan çiçeğini saçlarıma tutturuyor. “Erguvanlar çiçek açtı Gülistan.” Ağlayarak çarşıya doğru koşuyorum. Bahtiyar kolları havada bir sonraki baharı bekliyor.