“Canım kızım ne kadar yakıştı gelinlik sana!”
Sakın narsist falan olduğumu düşünmeyin, aynaya baktığımda düğün için yaratılan beni ben de beğendim ve anneme hak vermek durumunda kaldım. Onca hazırlık koşturma da bu sonuca ulaşmak için değil miydi? Flamenko dansçılarının kıyafetine benzeyen kuyruğu fırfırlı gelinliğim vücudumu sarmış, düşük topuzumun üzerinden uzayan Fransız güpürlü dantel duvağım ve makyajımla kusursuz görünüyordum. Fakat şu beynime üşüşen sorular… Üç ay öncesine kadar benim için, ailem için yabancı olan bir adamın iki saat sonra karısı olacaktım. Bir elbise bile alırken kılı kırk yaran ben Eros’un okunu yiyince mi böyle olmuştum, yoksa coşmuş hormonlarımın kurbanı mıydım?
Bir insan ne kadar sürede tanınır? Ya da bir insana ne kadar süre sonra güveniriz? Onu hayatımızın başköşesine ne kadar süre sonra oturturuz? Yıllar önce hemcinsleri adına konuşan bir okul arkadaşım; bir erkeğin bir aylık bir tanımanın ardından evlenme kararı alabileceğini söylemişti. Gerçi hâlâ görücü usulü birbirini hiç tanımadan evlenen insanların yaşadığı bir ülkede yaşıyorum. Peki ama biz neden evlenmek için bu kadar acele ediyoruz? Rekor kırma gibi bir çabamız olduğunu sanmıyorum. Askerden dönünce de evlenebilirdik. Benim altı ay beklemeyeceğimi mi düşünüyor. O zaman bana güvenmiyor demektir. Bir insan güvenmediği biriyle neden evlenir ki?
Şu koyu renk ruj daha iyi olacak sanki…
Aynı işi yapıyor olmaktan başka ortak noktamız yoktu tanıştığımızda, zamanla aynı müziklerden, yemeklerden, filmlerden ve kitaplardan hoşlandığımızı gördük üzerine bir de cinsel uyum eklenince evliliğimizin önünde bir engel yokmuş gibi gelmişti bana ama neden şimdi bu deli sorular bu en güzel günümde kafamda dolaşıyor?
Neydi yabancı olmak? Birbirine yirmi yılın üzerinde yabancı olan iki kişi nasıl oluyor da bir imzadan sonra birbirinin canı oluyor? Yeni canlara hayat verip, onları birlikte yetiştiriyorlar. Değil aynı şehirde, aynı ülkede, dünyanın farklı yerlerinde doğup büyümüş insanlar bile bir gün gelip hayatlarının kalanını birlikte geçirme kararı alıyorlar. Aynı anneden doğan, aynı ailede yetişip yabancılaşan hatta yabancıdan öte düşman olanların yanında, çocukları olduktan sonra boşanan karısını, hatta çocuğunu öldürenler hangi saikle bu aşamalara geliyorlar? Eros ne çabuk yerini Thanatos’a bırakıyor.
Bu parfümü Okan seviyor onu sıkayım bari…
Düğün günü düşündüğün şeylere bak Meltem ya! Kov gitsin bu kötü düşünceleri kafandan. Yakışıklı, dürüst, eğlenceli birini bulmuşsun daha ne istiyorsun? Hem sen bugüne kadar insanlar konusunda yanılmadın ki! Arkadaşların, dostların, çalışma arkadaşların seni ne zaman yanılttı. Güvenmediklerini de hiç yakınına sokmadın. Yüzeysel bir ilişkiyle yetindin. Hayat arkadaşını seçerken de seni yanıltmayan hislerine güveneceksin doğal olarak. Etrafındaki mutlu evlilikleri düşünsene! Ayrıca ailen de bu çocuğu çok sevdi. Her şeyi eleştiren annen bile bir kusurunu bulamadı müstakbel kocanın.
Şu kırmızı kurdeleyi unutmamam lazım babam üzülür sonra…
Evet ya etrafımda onlarca mutlu evlilik var benim; arkadaşlarım, kuzenlerim, akrabalarım. Okan’ın ailesinde de durum hiç fena değil. Mutlu, evli, çocuklu abla ve abiler, birbirine hâlâ ậşık anne ve baba; boşanmış bir kuzeni göz ardı etmemize yeter de artar bile. Ayrıca en yakınımda annemlerin otuz yılı aşan mutlu evlilikleri var. Armut dibine düşecek ve benim de mutlu bir evliliğim olacak. Evrene gönderdim gitti.
Hayır ya! Böyle bir günde telefonu kapatmak da ne?
ANNEEE, OKAN’A ULAŞAMIYORUM.