“Sus oğlum sus… Yok bir şey kuzum benim… Gel biz şimdi yatalım… Uyuyor baban… Uykusu geliverdi işte. Ondan öyle devrilmesi. Sen uyu, ben onu yatağına götürürüm. Merak etme sen. Hadi bakalım gel anneciğin kucağına.”
Hiçbir şeycikler olmaz demişti bir de Naciye Kadın. Kasıla kasıla iki seksen uzandı dağ gibi herif! Ben de telaş yapınca korktu tabii oğlan. Öyle iki büklüm oluverdi masanın başında. Sonra küt yere… Allahım ne yaptım ben?! Ben ne yaptım?!
“Bak gördün mü… Ayıcık da seni bekliyor uyumak için. Kucakla… Koyun koyuna uyuyun birlikte. Yok kuzucuğum, iyi baban. Üzülme sen… Neredeymiş göbüş… Bir öpsün annecik… Hadi kapa gözlerini… Uyku perileri geliyor, geliyor, geliyor… Boncuk gözlerine konuyor oğluşumun. Sakın açma gözlerini… Kaçar periler sonra. Hadi bir tanem, hadi kuzucuğum.”
Sakinleşmiyor oğlan… Çok korktu, çok… Işığı da kısayım. Böyle saçlarını okşayınca belki… Allahım sen bana güç ver. Uyusun ki oğlan, bakayım nâlet herife… Bak görüyor musun başıma geleni!
“Hadi benim kuzum… Hadi canım… Yum gözlerini… Buradayım bak. Nasıl da güzelmiş oğluşumun saçları… Nasıl da pamukmuş oğluşumun saçları… Nasıl da severmiş annesi…”
Oh Allahım… Çok şükür!.. Ne yapacağım şimdi ben?.. Nasıl kaldırırım yerinden? Ya öldüyse?.. Yok canım, niye ölsün?.. Ama baksana yüzüne, bir tuhaf rengi… Valla nefes almıyor bu herif… Ayna… Ayna nerde?
Güzel Rabbim güldün yine yüzüme… Şükürler olsun sana, şükürler olsun. İlk iş, şu kavanozu döküp kırayım… İlk iş şu kavanoz. Tam da dediği kadar koyduydum Naciye Kadın’ın. Bir kaşık demişti, her tabağına bir tatlı kaşığı… Hiç anlamaz demişti, her akşam koy tabağına bak eli gidiyor mu bir daha rakı bardağına, elleri kırılasıcanın. Öyle dedi valla. Rakıya gitmeyen el, bana da kalkmaz diye düşündüydüm. Yok yere hır gür çıkarmaz dediydim. O tıkanasıca boğazından rakı geçtiğinde iyice bir mendebur oluyor, vara yoğa kızıyor, kızdıkça bana sardırıyor, o ağır eli bir kalktı mı da indikçe iniyor, indikçe iniyor… Oğlan ağlıyor, bu sefer daha çok celalleniyor… Bitmiyor, bitmiyor, bitmiyor… Hep bunlar bitsin istediydim, bunlar bitsin… Bir ağız tadıyla yemek yiyelim sofraya oturduğumuzda. Ama başıma gelene bak! Ben en iyisi sıhhiyeci Osman’ı çağırayım bir koşu… Düştü, kaldı derim sandalyeden. Tabii ya, düştü, kaldı. Bakar artık o bir hal çaresine.