Sevgili Özge,

Sana bu mektubu maalesef yaşadığım kötü olaylar nedeniyle yazıyorum.

Martın onuydu ve aslında diğer günlerden farksızdı. Etfal’deki randevum için Şişli’ye geldim, ara sokaklardan geçerek Bomonti binasına ulaştım. İlacımı yazdırdım ve çıktım. Genelde Şişli’den dönüşte teyzemlere gider, Derin’i severdim ancak taşındıkları için bundan mahrum bir şekilde alt sokakta Taksim’e giden otobüse bindim. Yolda hep anılarımız aklıma geldi. Bilmem hatırlar mısın? Konser çıkışı buradan yürüyerek seni eve bırakmıştım. Kahvelerimizi alıp yürürken bana duyduğun bir sözden bahsetmiştin. “İnsan âşık olur, kendine âşık eder” demiştin bu sözü konuşmuştuk seninle. Bence doğru bir sözdü. Sen de kendini bana âşık etmiştin. Bunu söyleyememiştim yürürken sana. İzlediğimiz filmlerden bahsedip birbirimize filmler önermiştik. Duvarlardaki afişlere bakıp bir sonraki etkinliğimizi seçmeye çalışmıştık. Gülüp eğlenerek yürümüştük. Bu yol bizim yürümeyi sevdiğimiz bir yoldu. Çok güzel sohbetler etmiştik bu yolda. Ancak bir süredir çok boş tartışmalarla birbirimizi üzmüştük ve konuşmuyorduk. Bugün yanına gelmek istiyordum fakat ikimize de biraz ders olsun istemiştim. İlk fırsatta yanına gelecektim. Gelecektim diyorum çünkü gelemedim. O akşam Sağlık Bakanı televizyona çıktı ve ülkemizde ilk vakanın tespit edildiğini söyledi. Günler günleri vakalar vakaları izledi. Sayılar arttıkça yasaklar geldi. Ben senin yanına gelemedim. Farkında olmadan birbirimizi cezalandırmış olduk. Hasret kaldık böylece.

Sana bu mektubu yazmamın asıl nedenine gelirsem Özge, yirmi dört Nisan’da koku ve tat alamadığımı fark ettim. Bunlardan mahrum kalmak nasıl zormuş bilir misin? İnsan neyden mahrum kalsa onun kıymetini anlıyormuş. İçtiğim kahvenin tadını alamayınca durumu fark ettim. Bu ne beter bir durummuş.

Hemen maskemi takıp hastaneye gittim. Durumu anlatınca bir kabinin önüne getirdiler ve test yaptılar. İki gün sonra açıklanacak dediler. Hafiften nefes darlığımda başlamıştı. Ben bunun astımımdan dolayı olduğunu düşünerek kendimi teselli etmeye çalışıyordum.

İki gün odamda kaldım, çıkmadım. Sonrasında test sonucumu görmek için telefondan sisteme girdim. Belirtilerini göstermeye başlasam da bu gerçekle yüzleşmek istemiyordum. Her şey benim kuruntum olabilirdi. Sistemi açtım ancak sonuç sayfasına girmem zaman aldı ve bu zaman arttıkça korkumda artıyordu. Sonuç sayfasını açtığımda pozitif yazısını görmemle diğer tüm dertlerimi unutup kendimi ölüme çok yaklaşmış hissettim. Beynim donmuş gibiydi ve vücudumu bir ürperti sarmıştı. Haberlerde görünce salgın gerçek gibi gelmiyordu fakat beni buldu. Gözyaşlarıma hâkim olamadım ve uzun zaman sonra ağladım. Günlük telaşlarımın sıkıntılarımın ne kadar değerli olduğunu anladım. Yaşamak ne güzel şeydi, bunun farkına vardım. Bir süre sonra kendimi toparladım. Aileme ve sana güçlü olduğumu göstermem gerekiyordu. Mücadele şimdi başlamıştı.

Bugün hastalığımın yedinci günü… Kronik hastalığım olduğu için günler acımı arttırarak geçiyor ve ben sana bu mektubu bir daha seni görememe düşüncesiyle yazıyorum. Odamı havalandırıyorum. Sebze ve meyve ağırlıklı besleniyorum. Kaynamış suya lavanta ve okaliptüs katıp soluyorum ve ilaçlarımı içiyorum. Düzelir gibi de oluyorum ancak umudumu kestiğim de oluyor.

Umarım kavuşuruz tekrar sohbet eder güler ve yürürüz isimlerini bilmediğimiz sokaklarda. Bilseydim son bakışımdı sana bir daha unutamayacağım şekilde yüz hatlarını kazardım aklıma ve bırakmazdım elini asla.

Bu hastalık bitecek ve geleceğim yanına, biraz geç olsa da.