İyi tarafından bak Emel, İstanbul’da olsaydık ya trafikte takılıp kalırdık ya müze bilet
kuyruğunda. Burası nedir ki, avuç içi kadar bir kent İstanbul yanında. Beyoğlu’nda
bile buradan daha çok gezecek yer vardır. Ama yine de güzeldi be eskiden; Mevlevi
dervişlerin saatte dönme hızlarını ya da Çamlıca Tepesinden elini gözlerine siper
edip uzaklara bakarak “buradan Suriye görünür mü iymil” diye soran kasabalı
Avrupa turistlerini özledim. Nasıl özlemem ki… Peribacalarını anlatırken hayran
bakışların fresklerde gezinmesini, Derinkuyu’da katlarca yerin altına girerken
tedirgin sesler çıkarmalarını, arada bir uyuzluk eden çıksa da hep ama hep beni
merakla dinlemelerini…

Terördü, şuydu buydu gelmiyorlar artık! Bizimkileri götürüyoruz mecbur. Hiç
olmazsa isteyeni, anlayanı, kıymet bileni götürsem, paraları var kafaları yok, zevkleri
yok, estetikleri yok!
Hele bu firma, bayilerini toplayıp konsere götürse ya niye yurtdışına götürüyor,
sanatın kültürün ve güzel kadınların başkentinde ne işleri var bu gıda toptancılarının
anlamadım. Bakkal irisi mi desem ne desem, kimi çuval çuval un depoluyor, kimi
sebzeci, kimi pirinççi mercimekçi… Hiçbiri de yanına eşini almamış. Çocukların
okulu varmış, kayınpeder hastaymış şuymuş buymuş. Sahi bunlar niye burada?
Aman bana ne, başıma silah dayamadılar ya, mesleği unutmayayım, boş
durmayayım, hem üç beş kuruş da para geçecek elime. Fazladan para her zaman
lazım olur. Kediciklerin mama, tedavi masrafları aradan çıkıyor işte. Mart da geldi.
Gece de uyutmadı sokaktakiler. Allahtan uçakta biraz uyudum. Şimdi mart ayazında
damlarda kıçları donuyordur da yanıyordur da. Koşuşurken araba altlarında
kalmasalar bari.

Şu tur liderine bak, adam daha uçağa giriş kuyruğunda at gibi yeri eşeledi. Bir şaha
kalkmadığı kaldı. Müzede sıra beklerken ne yapacak bu? Birinci gün geçse sonrası
daha hızlı akar. Yarın akşam kebap yiyeceğimiz bir yer yok mu diye yemeklerden
hoşlanmadıklarını belli ederler. Alt tarafı üç gece. Koskoca ömürlerinde üç gece
kebap yemeseler, geldikleri ülkenin mutfak kültürünü tanısalar, varsa yoksa kebap!
Şehir turunu kısa geçeyim bari, ders dinler gibi sıkılırlar, otobüsün arka tarafı kendi
aralarında maç muhabbetine dalmış belli.

“Sürücümüz olabildiğince yavaş sürecek otobüsümüzü. Evet, caddenin sağ tarafında
parlamento binasını görüyorsunuz. Birazdan kenti ikiye ayıran nehrin üzerinden
geçeceğiz, o zaman eski parlamento binasını da göreceksiniz. Mart ayındayız, kuzey
ülkelerine bahar geç geliyor, mayısta olsaydık buradaki renk cümbüşüne şaşıp
kalırdınız, yeşilin tonları ve meyve ağaçlarının binbir renkli dalları…”
“Mayısta da geliriz Emel Hanım hah hah haaa. Özellikle martta geldik. Yeşil görmek
istesek yaylalara çıkarız di mi ama Turgut hah hah haaa.”
“Evet, yarınki programda öğleden önce bölgenin geçim kaynağı olan peynircilikle
ilgili her türlü bilgiyi içeren peynir müzesi ziyaretimiz var ama isteyen öğleden
sonraki ulusal müze yerine alışveriş merkezlerine gidebilir. Gıda sektörü temsilcileri
olarak peynir müzesini atlamak istemezsiniz sanırım.”
“Ya boş verin Emel Hanım gelsinler biz onlara öğretelim peynirciliği, onların küf
kokulu mağaralarında ne işimiz var değil mi Hayri hah hah haa.”
“Siz bilirsiniz tabii ama ben bana verilen programı uygulamak zorundayım.”

Hangisi Hayri, hangisi Turgut belleğime yerleştiremedim henüz. Tura çıkmadan
önce davetli bayii sahiplerinin kısa bilgilerini içeren bir şirket yayını tutuşturmuşlardı
elime. Hepsi aile babasıymış. 25 yıldır gıda halinde kahvaltılık malzeme satıyor,
babadan devraldığı dükkânında, iki çocuk babası. 15 yıldır şeker dağıtımı yapıyor
otel ve restoranlara, biri kız ikisi erkek üç çocuk babası… Yazılanlara bakılırsa hepsi
de ailesine çok düşkün. Her şey evlatları ve aileleri için bu hayatta.

“Akşam yemeği saat yedide. Oda telefonum hepinizde var, bir şey olursa ararsınız,
akşam görüşmek üzere, oda anahtarlarınızı resepsiyondan alabilirsiniz. Adınızı
söylemeniz yeterli, resepsiyon görevlisi hepinizin oda numarasını biliyor.”

Dün, otobüsle şehir turuydu, otele yerleşmeydi, çabuk geçti. Yol yorgunluğu da var,
yattılar erkenden ama bugün sabahtan beri kâbustayım Allahım. Adam müze
girişindeki galoşları başına bere olarak geçirdi mezbahaya girer gibi. Şaka yapıyor
sandım. Hemen öne geçip ayağıma geçirmeseydim hepsi aynısı yapacaktı.

Duş almak yorgunluğumu az da olsa attı. Yemek salonuna doluşmuşlardır şimdi.
Tur liderinin yanına oturayım, iki saattir Emel hanım bir görüşebilir miyiz deyip
duruyor. Bir sıkıntısı var gibi. Şikâyetleri sıralayacaktır herhalde. Beni ne ilgilendirir,
sizi geziye davet eden firmanıza bildirin. Firma temsilcisi de bir tuhaf, hepsi bir tuhaf
ya, anlayamadım.

“Yanlış anlamayın Emel hanım, bizim sizinle bir sorunumuz yok, ama tur rehberimiz
erkek olacaktı turizm acentesi öyle söz vermişti bize” diyor ikidir. Necati de aynı
bilgilere sahip benle ama nedense tutturdular Necati de, Necati. Ben buralarda
Necati’den daha çok tur attım aslında, neyse artık? Rehber Necati hastalandı, bana
kısmetmiş ne yapalım olur böyle şeyler. Gideyim şunun yanına.

İyi akşamlar Adnan Bey. Yorucuydu bugün ama yarınki programız daha keyifli.
Ben de yani grup adına ben onu diyecektim Emel Hanım. Eğlence istiyor insanlar
çalış çalış…
Tabii tabii dediğim gibi yarınki programda müze yok, iki farklı seçenek var; isteyen
nehirde geziye, isteyen şarap tadımları yapmak üzere üzüm bağları turuna katılabilir.
Emel hanım, biz erkek rehber gelecek diye arkadaşlarla şakasına bir şeyler yaparız,
kulüp falan gibi demiştik.
– Siz striptiz kulübüne mi gitmek istiyorsunuz Adnan Bey?
Yorgundum, lafı eğip bükmenin anlamı yoktu, derdi neyse söylesin olsun bitsin
istedim. Kültür turları rehberi olsak da bu da işimizin bir parçası, ne yapalım,
biletlerini alıp, ellerine verip, kapıdan sokarım, dönüşte şoför getirir, ben de
dinlenmiş olurum. Allah iyiliğini versin senin, sabahtan beri bunun için mi
kıvranıyorsun be adam.
Kulüp değil de…
Ne peki?
Felekten bir gece çalalım diyor arkadaşlar yabancı hanımlarla birlikte…
Ha…
Meslek hayatımda pezevenklik yapacağım hiç aklıma gelmemişti.
– Adnan bey, ben hiç bu tür bir işte rehberlik yapmadım. Her birinize nereden hanım
bulurum, tanıştırırım bilmem ki…
– Yok Emel hanım, siz o konuda düşünmeyin. Biz gelmeden gerekli bilgileri aldık
önceden gelenlerden. Siz sadece bizi verilen adrese götürün, hanımlar orada. Bir de
tanıştırın, belki biraz da pazarlık yapmamıza yardımcı olursunuz, sonrasını biz
hallederiz.
Şaşkın suskunluğum karşısında Adnan Bey, “Biz erkek rehber gelecekti ya, söz
vermiştik bayi sahiplerine, o bakımdan yani sizinle ilgisi yok” diye geveledi.
Yan masadaki gruptan birinin Emel Hanım bu bizim Ezogelin çorbasına benziyor
diye seslenmesiyle kendime geldim.
-Evet evet, çok benziyor pezo gelin çorbasına…
Kafam karışmış dilim sürçmüştü.
-Efendim!
-Evet haklısınız Ezogelin çorbasına çok benziyor içine lahana ilave ediyorlar
fazladan.
Ertesi gece meslek hayatımda bir ilke imza attım, benden isteneni yaptım.
Yapmasam bunun intikamını almak için bir şeylere kulp takıp acenteye şikâyet
mektubu yazarlardı.
Şirket dergisinde nasıl iyi aile babası ve ailelerine delicesine düşkün oldukları yazılı
adamların hepsi o geceyi yabancı bir kadınla geçirdi. Kadınlar da müşterileri de
işlerini biliyorlardı. Bana çok kısa bir çevirmenlik dışında, fazla iş kalmadı. Benden
başka herkesin üstünde alışkın olmanın rahatlığı vardı.
Dönüş günü, eşlerin siparişlerinin, çocukların armağanlarının tedarik telaşı başladı.
Şimdi tur lideri Adnan beyle pazarlık sırası bana gelmişti.
– Adnan Bey özel yaşamınız kimseyi ve acentemizi hiç ilgilendirmez ama
biliyorsunuz ki, yerin kulağı vardır. Aile arasında bir sorun çıkmaması açısından
diyorum, yoksa kimsenin eğlence anlayışı kimseyi ilgilendirmez.
Adnan Bey biraz sarardı. Korkusunu hemen yatıştırdım:
– Rehber bahşişini ona göre toplayın, özellikle mart ayında sokak kedilerinin bakım
masrafı çok oluyor, barınaktakileri de düşünürsek…
Rengi bir anda yerine geldi.
– Siz merak etmeyin, hatta ne istiyorsunuz söyleyin çekinmeyin.
Havaalanına gitmek üzere otobüse yerleştiğimizde elime mikrofonu aldım:
Gezimizden memnun kaldığınızı umuyorum diye başlamıştım ki cümleme…
Çoook memnunuz Emel Hanım diye alkışlar koptu.

Zarftan bahşiş olarak çıkan miktar, bir mart pezosu olarak beni fazlasıyla memnun
etti. Emekliliğe yaklaşmış bir rehber olarak meslek yaşamım boyunca hiç bu kadar
yüklü bahşiş almamıştım.