– Aman, aman, aman! Kalk oğlum kalk! Uyan çabuk! Kalk ulan kalk!
– Hop! Ne oluyor abi ya?..
– N’olcak ya?! Uyuyakalmışız! Fırla çabuk, fırla! Geç kaldık.
– Dur abi, dur ya! Bu ne telaş?
– İçeri almazlarsa, görürsün sen telaşı. Çabuk diyorum sana, çabuk!
– Of ya, sıççam şimdi anatomisine de, sınavına da!
– Hadi, yürü yürü, söylenme!
***
– Abi, selam! Bizi Çapa’ya atar mısın, acil?
– Atlayın bakalım. Hayrola, hastanız mı var?
– Keşkeee! Tövbe, tövbe! Yok abi ya, sınava yetişçez de. Uyuyakalmışız. On
dakkamız var.
– Tamam ya, uçarız şimdi.
– Yaşa be abi. Oğlum, sen alarmı kurmamış mıydın?
– Kurmaz olur muyum, ya?! Duymamışız, işte! Malum beşte yatınca!
– Neyse, neyse, trafik açık bari!
***
– Evet arkadaşlar, herkes tamam mı? Kapılar kapanıyor.
– Dur abi, dur, yettik!
– Pes vallahi, bugün de geç kaldınız ya!
– Sorma abi ya, beşte yatınca, uyanamamışız.
– Eh, son güne bırakılınca böyle oluyor tabii!
– Ukala herif!
– Efendim?
– Günaydın diyordum!
– Oğlum ya, hasta mısın sen; ya duysaydı?
– Duysun lan duysun; yalan mı?
– Sakin olur musun lütfen?!
– Tamam ya, tamam! Asistan bozuntusu n’olacak! Hocanın gözüne gircem diye
yapmadığı numara yok ibnenin.
– Evet arkadaşlar, ekürimiz de geldiğine göre, herkes tamam demektir. Ahmet
Efendi kitle bakalım kapıları. Çıkışı da unutma! İsim listelerini gördünüz di mi?
Onarlı gruplar halinde gireceksiniz. Beş dakika sonra başlıyoruz. Zil çalınca ilk
grup giriyor. Sonrası anlattığım gibi. İkinci grup için tekrar gelirim. Ha, bu arada,
hocamız kesinlikle uğultu istemiyor. Kopyadan bahsetmiyorum bile, sonuçları
malumunuz. Hadi bakalım kolay gelsin!
– Biz hangi gruptayız oğlum?
– Ne bilim ya, şu listelere bi ulaşabilsek. Pardon arkadaşlar ya, pardon, bi müsaade
edin, lütfen.
– Görebildin mi?
– Uyuz herif, ayırmış ikimizi, ben ilkteyim, sen ikincide.
– Desene, kurtuldun kurbanlık koyun gibi beklemekten.
– He, ya, ne demezsin! Bana bak, şu kas dokusunun adı neydi ya?
– Fascia mı?
– Hah, işte o! Öğrenemedim gitti şu mereti.
– Zırrrrrrrrrrrrrrr!
– Hoppalaaa! Bu ne biçim ses, yahu? İşkence odası sanki!
– Eee, Pavlov’un itleri hazır ola geçiyor oğlum, ne de olsa!
– Hah, hah, hah, çok komik? Eğlen sen, eğlen. Görücem seni içerde! Yürü hadi,
yürrüüü…
– Bu ne biçim bir koku, yahu? Kafam yandı yetmedi, sıra ciğerde demek. Çek,
oğlum çek! Candır formaldehit. İyi gelir kusmaya, bayılmaya.
– Evet arkadaşlar, ilk defa girenler için anlatıyorum. Gördüğünüz gibi, bu odada on,
diğerinde de on olmak üzere toplam yirmi masada yirmi parça bulunuyor. Parça
başına da 30 saniyeniz.
– Vauv, amigdalayı yaktık desene!
– Zil çaldıkça değişeceksiniz. Bitince de çıkıştaki bekleme odasına demirlemeye.
Kalem kâğıtlar hazır diil mi? Adlar yazılsın, hemen!
– Tek hatırladığım o zaten!
– Kadavra parçası üzerindeki işaretli, bayraklı yerleri yazın. Dokunmak serbest
yalnız işaretlerle oynamayın.
– Tüh ya, gördün mü şimdi, eldivenleri evde unuttuk! Neyse, boş ver şimdi ya!
Yetiştiğimiz ne devlet. Kalemle idare etçez artık. Çıkışta da doğru çöpe…
– Cevap sırasına dikkat edin. Bilemediklerinize tire atın ki, karışmasın. Otuz
saniyede bir zil sesiyle değişeceksiniz. Bekleme yapmayın, başkasının zamanını
çalmayın. Hadi bakalım, duydunuz zilin sesini!
– Zırrrrrrrrrrrr!
– Hah, hoş geldin Erkan Yolaç! Neyse, neyse sinirlerimizi bozmayalım daha
şimdiden. Geçmek ya da anatomiden kalmak, işte bütün mesele bu! Kâbusun
bedene bürünmüş hallerine hoş geldiniz canım!
Burası neydi ya? Hah, tamam.
– Zırrrrrrrrrrrr!
– Bu ne ya? Çarkıfelekte miyiz hocam?
– Konuşmuyoruz.
– Hımmm…Nereden çıkıyodu bu ya? Os maxilla mıydı, vomer miydi?
– Zırrrrrrrrrrrr
– Kahretsin ya, ne çabuk geçiyo bu zaman. İlk akla gelen doğrudur derler oğlum.
Yoksa vomer miydi la?
– Bekleme yapmayalım, evet hadi, hadi, değişin.
– Tamam, tamam! Aha bunu biliyodum ben ya! Neydi? Hay ben senin Latince
gibi…
Fermuar gibi bi şeydi işte! Femuar’dı galiba. Aman ya, satmışım anasını. Yaz
gitsin. Öyle de battık, böyle de. Şimdi çalar sinir oynatıcı.
– Zırrrrrrrrrrr
– Bayılacam ya, bayılacam. Ter içinde kaldım. Bi de bu koku. Odaklan oğlum
odaklan. Hah, bu da tamam!
– Zırrrrrrrrrr
– Yemin ediyorum, “Şans Kapıda”yı geçtik. Neyse, bu da ok!
– Zırrrrrrrrrrr
– Zurnanın zırt dediği yer. Salaksın oğlum sen, salak. Gene unuttun. Neydi la
bunun adı? Hah, tamam! Buldum, facia.
– Zırrrrrrrrrrrrrrr
– Aha burası da bir insan yerisi ama neyisiydi acaba? İnsan bildiğini de unutuyo,
valla! Yemin ediyorum Nazileri geçtiniz be, Nazileri…
– Zırrrrrrrrrr
– Aha bu konuya hiç çalışmadım zaten, geç bunu!
– Zırrrrrrrrrr
– Buyur burdan yak. Nereden çıkıyordu bu ya? Topla kafayı topla. Nasıl
toplanacaksa? Gaz odası gibi mübarek! En iyi sabun da benden çıkacak anlaşılan.
– Zırrrrrrrrrrrrrr
-O değilsin, bu değilsin, nesin ya sen, nesin? Hah, buldum, Aziz Nesin! Hay senin
kafana!
– Zırrrrrrrrrrr
– Ah Sobotta ah, yaktın beni. E, hak ettin sen bunu. Laboratuvarda dalga
geçmeyeydin, iyiydi. Şimdi oynamazdın zilli düdük gibi. Yok, yok, bu da
çıkmayacak anlaşılan, çak tireyi.
– Zırrrrrrrrrr
– Manyak mısın oğlum sen, şu kısacık ömürde değer mi la, bunlara? Basıp gidcem
valla şimdi. Hop, hop! Ha gayret, yüzdün yüzdün kuyruğuna geldin.
– Zırrrrrrrrrrr
– Hay ben senin zırına! Zır, zır da zır zır! Ömrümü yedin be! Pavlov’un köpekleri
de neymiş. Gelsinler de bizi görsünler. İşkence bu ya, resmen iş-ken-ce! Neyse bu
kolaymış!
– Zırrrrrrrrrrrrr, Zırrrrrrrrrrrrrrr, Zırrrrrrrrrrrr, Zırrrrrrrrrrrrrrr, Zırrrrrrrrrrrrrrr,
Zırrrrrrrrrrrrrr,
– Zırrrrrrrrrrr
– Evet arkadaşlar, duydunuz zilin sesini. Kağıtları bırakıp, bekleme odasına geçin.
Diğer grup gelsin, hemen! Daha, doksanlık bir ordu bekliyor bizi!
– Hocam ya, bu zil sesi nedir Allah aşkına? Berbat bir şey ya! Keşke, müzik olsa…
– Oldu canım, bi dahaki sefere Serdar’dan “Şeytan Diyor ki”yi çalsak keser mi
sizi?!
***
– Oh be! Çok şükür gelebildin. Nassı geçti oğlum?
– Nasıl geçebilir abi ya, sence? Zır, zır da zır, zır!
– Ya, di mi, hep söylüyolardı da, yaşamak başka şeymiş valla. İnsan bildiğini de
unutup, mal gibi bakıyor.
– Aynen abi ya, aynen. Ben sana diyim, bu Sobotta yaktı bizi, ha! Atlas nire,
kadavra nire? Hiç benzemiyodu ya! Keşke, Netter mı aleydik, lan?
– Ne bilim oğlum ya, bi de salak gibi dünya para ödedik. İşin aslı, hata bizde,
laboratuvar derslerini es geçmeyecektik.
– Diyosun?
– Öyle abi ya, öyle. Doğruya doğru.
– Yok, yok, doğrusun. Çok takılınca ben de aynı şeyi düşündüm. Ne diyelim geçti
borun pazarı. Sür eşeğini ikinci partiye.
– Of ya, yine aynı işkence! Çekilir gibi diil valla! Hayır içerde yapılan zır, zır
işkencesi yetmiyormuş gibi bi de bu hapishane koğuşu. Şu hale bak ya!
– Hem de ne ya! Sigara yok, telefon yok. Bari yeteri kadar oturacak yer yapın, di
mi? Abdesane ibriği gibi diziyolar insanı.
– Onu bırak oksijen bile yok oğlum. Camlar dahi kilitli. Neymiş? Kopya olurmuş!
– Oluyomuş oğlum ya; geçen seneki sınıfın bir dönemini yakmışlar bu yüzden.
– Hadi ya!
– Evet arkadaşlar, hepinize, geçmiş olsun! Tüm uyarılara rağmen biri adını yazmayı
unutmuş. Bu kağıt kimin? Eminim çabucak hatırlayacaktır. Kim o bakalım, fascia
yerine facia yazan. Ha bi de femuar var. Yok bi de fermuar yazaydın bari.
Gerçekten facia!!!
– Allah kahretsin beni, yine yanlış hatırlamışım.
– Ne? Ne diyon oğlum sen? Sen misin o yoksa? Kah, kah, kah!!!
– Gülme ya gülme, rezil olduk zaten.
– Kah, kah, kah. Ay, kusura bakma abi ya, tutamıyom kendimi. Zır zırdan
sinirlerim oynadı, herhal.
– Yok, yok, hiç mahsuru yok canım. Koca salon yerlerde zaten.
– Hocam yazim mi adımı?
– Gel bakalım gel, Bay Facia! Ha, sen miydin o?! Şu, müzik isteyen?!
kiltablet nisan 2