Selamın aleyküm, abicim. Hoş geldiniz. Ne tarafa gidelim, sayın abim? Etiler? Tabii, emrin olur. Yok, abicim, kısa mesafe, uzun mesafe fark etmez. Müşteri her zaman bizim baş tacımızdır. Ne arzu ederse, onları mutlu etmek vazifemizdir. Kolonya almaz mıydınız? Siz bilirsiniz, sayın abim. Teklif var, ısrar yok bizde.

 

Abicim, siz ne iş yapıyordunuz, sormamda bir sakınca yoksa? Pisikolok mu? Maşallah. Valla hepimizin ihtiyacı var bugünlerde, biliyor musunuz? Ben yeni başladım bu işe, ama eski İstanbulluyuz, tabii. Bu şehrin ruhunu biliriz abicim. İstanbullu kafayı sıyırdı. Eğlencesini elinden aldın mı, üzülür İstanbullu.

 

Af buyurun sayın abim, duyamadım. Haaa… Ben müzisyenim. Despina’nın Meyhanesini bilmezsiniz siz. Yirmi iki yıldır orada her akşam fasıla çıkarız. Darbuka ve solistlik bendedir… Yani… Bendeydi, abicim… Artık gördüğün gibi, şoför olmaya çalışıyoruz. Ama zor tabii… Alışamıyoruz, tabiyatıynan. Ben kendimi bildim bileli sokaklarda şarkı söyledim. Bizim olayımız budur abicim. Bin dokuz yüz doksan sekiz, dokuz… O zamanlar delikanlıyız, Çiçek Pasajı, Beyoğlu geziyoruz, abicim. Ercan Bey, bizim patron, meyhaneyi devralınca bir araya getirdi bizi. Dört arkadaşız. Her akşam çalarız… Yani, bir zamanlar çalardık. Hepsi hayal oldu. Akşam yedide kapatırsan restoranı biz nasıl ekmek yiyelim abicim? Bizim işimiz dokuzda başlar. Paramız on birden sonra bir şeye benzer. Gündüz vakti kim fasıl dinlemeye gelir be abicim?

 

Şimdi diyorsundur ki, bu adam nasıl şoförlük yapıyor. Çok haklısın abicim. Biz müzisyen adamız, ne anlarız taksicilikten. Ercan abinin kaynının arabası bu. Allah razı olsun, verdiler de eve ekmek götürmeye başladık. Bir ay oldu. Gündüzleri ben çıkıyorum. Acemilik var tabii. Yevmiye ancak çıkıyor. Bazen cepten gittiği de oluyor ama şükür… Umudumuz var en azından… Şunu da belirteyim, sayın abicim, her mesleğin kendine göre zorluğu varmış ama bu iş bizi aşıyormuş. Vallahi, restoranda şarkı söylemek kolay işmiş. Bak yukarda Allah var, geçmişte arada şikâyet ettiğim olmuştur. Ama ant olsun bizim restoranlar açılırsa bir gün, bir daha ağzımdan tek bir şikâyet lakırdısı çıkarsa, Taksim Meydanı’nın orta yerinde… Tövbe, tövbe…

 

Pardon, abicim… Tekrar etmeni rica edicem, abicim… Bana en zor gelen tarafı bu işin, milletin dırdırı, abicim. Millet sanki, bir yerden bire yere gitmek içinde değil de, kavga etmek için biniyor taksiye. Patronuna kızan bana sarıyor. Kocasıyla arası bozuk, hadi, takside kavga çıkarıyor. Sayın abim, biz böyle görmedik valla. Meyhaneye gelen adam sarhoş olur, kafası bozuk olur ama bilirsin ne yapacağını. Patlatırsın bir Ankara’nın bağları, olay biter. Bunlar bin beter, abicim. Geçen gün artık canım burnuma gelmiş. Bi kadına bağırdım. “Arabalara bi düğme yapsalar diye hayal ediyorum, biliyonuz mu?” dedim. “Şu televizyonun sesini kısar gibi, kısalım anında milletin sesini.” Ben sakin adamımdır ama artık burama kadar gelmiş. Ayrıcana, madem derdini anlatıyorsun, dinle bi di mi? Bizim de söyleyecek iki lafımız var herhalde. Taksicilik yapıyorsak, anamızdan taksici doğmadık ya. Abicim, bu şehir bitmiş artık. Ben onu bilir, onu söylerim.

 

Bak misal vereyim. Geçen gün adamın biri bindi. Hayat pahalılığından şikâyet ediyor. Yok, kıyma doksan lira olmuş, patates beş liraymış. Söz meclisten dışarı, benden yaşlı bir adam. “Sayın abim” dedim kendisine, “yiyelim içelim, halimize şükredelim. Beterin beteri var…” Adam kafayı yedi, “sen yandaşsın!” diye söylemediğini bırakmadı. Nevrim döndü. Ne yandaşı abicim? Her şeyi söyle de, bunu deme bana. “Bi sus” dedim adama, “bi sus!” “Vay sen, benle nasıl böyle konuşursun!” Bıraksan dövecek. Neyse, sonunda anlaşık. Kurtuluşluymuş. Biliyor, tabii, bizim meyhaneyi. Tatlıya bağladık ama ben bittim. Çektim arabayı Kağıthane’ye. Viyadüğün altında bir yer keşfettim geçenlerde. Nah, bu kadar beton ayağı var viyadüğün. Dümdüz betona bakıyorsun abicim. Kimse yok etrafta. Zaten ortalık, affedersin, lağım kokuyor. Yalnızlığımla ben, baş başayız nihayet… Açtım Radyo Alaturka’yı. Dedim neyse halim, çıksın falim… Tak, Sibel’den bir şarkı düşmedi mi şansıma. Onun sesi titredikçe mücrim gibi, ben ağladım istikbalime kendim gibi…

 

Ah abicim, şarkı söylemeyi çok özledim be!

 

Af buyur abicim… Tekrar etmeni arz etsem? Of of… Sayın abicim, sen benim yaramı deşmek istiyorsun, anladım. Pisikojik teste maruz kalıyoruz. Ona da varız be, abicim. Madem sen güzel bir abimiz çıktın ve madem trafikte sıkıştık, kaldık. Anlatayım…

 

Yirmi iki yıldır her akşam Despina’da şarkı söylerim. Şerefim üzerine yemin ediyorum, bir kere müşteri olarak gitmişliğim yoktur bir meyhaneye. Bizim restoranı Madam Despina kırk altıda açmış. O zamandan mı kalma, daha mı eski bilemem, çınar ağaçları var bahçede. Ah, abim, ah… Bir tanesi var ki, nasıl güzel, nasıl mağrur sana anlatamam. Böyle havuza doğru yatar hafiften. Gövdesi, iki adam sarılsak kavuşamayız, o kadar kalın. Lan sen ne aşklar gördün, ne adamlar içerken kol kanat gerdin be! Hayat ağacımdır o benim. Biz masa masa, dolaşırız her akşam. Onun altındaki masaya geldik mi, bir iki şarkı ekistıradan okurum. Bizde, yalan yok, müzisyen adam parasını almadan okumaz. Ama o ağaç çok bilir be abicim. O ağacın altı ayrıdır… Bir de müşteri, “nasıl geçti habersiz”e istek yaparsa, Allaaaah, tutmayın beni… Bizim hanımla özel şarkımızdır “o ağacın altı”. Hey, hey gidi günler…

 

Ne diyodum abicim? İşte benim de tek, büyük hayalim çok zengin olmak. Öyle zengin olayım ki, o ağacın altında bizim hanımla müşteri olarak oturayım. Hanım içmez. Büyük oğlan iyi içicidir, gelin kızıyor ama olsun. İyi evlilik, kavgalı olur. İki tarafı da dengeler. Böyle dediğime bakma, biz de öyle şeyler yoktur. Hanımın babası da müzisyen olduğu için alışıktır bizim ortamlara. Severek evlendik biz. Yani işte böyle… Hayalim ailecek o ağacın altında oturup bir rakı içebilmek, be abicim. Parayı dert etmeden, oğlana çift porsiyon ciğer söyleyebilmeyi çok isterdim- köftehor çok sever ciğeri… Ah abicim, bırak ciğeri, bir dilim ekmek götüremedim eve günlerce. Benim darbukayı satacaktım da hanım, sağolsun, dur dedi. Ercan abi destek oldu ama adam da nereye kadar hayır yapsın. Kadevesini peşin ödüyor, sigortamızı ful ödüyor ama para kazanamıyor, cepten harcıyor o da. Allah razı olsun, hakkını ödeyemeyiz ama özledim be abicim… Şöyle insanlara şarkı söylemeyi, onları eğlenirken seyretmeyi özledim be!

 

Hay Allah… Valla duygulandım… Abicim, lütfen kusuruma bakmayın. Böyle bir adam değilim ben. Biz sadece şarkı söylerken ağlarız abicim. O da yalandan… Hehehe… Abicim senin gibi müşteri her gün gelse, ben yirmi dört saat taksicilik yaparım Allahıma… İçimden geldi. Bir istek yap, abicim. İstersen “o ağacın altını” sana ithaf ediim abicim…

 

Pardon abicim, duyamadım. Biliyorsun, bizim kulaklar hep yüksek sesten biraz az işitir. Nası yani abicim, inmek mi istiyorsun? Tabii abicim, nasıl arzu edersen. Ama biraz daha vardı Etiler’e … Müşteri her zaman haklıdır… Allah bereket versin abicim. Hayırlı günler…

 

Ablacım, ne tarafa gidiyosun? Bebek mi? Yok ablacım, uymaz. Ben Kağıthane tarafına gidiyorum. Biraz viadük betonu seyredicem ablacım…