– Ooo iyi ki evin yolunu buldunuz hanımefendi. Saatin kaç olduğundan haberin var mı? Bıktım artık seni böyle beklemekten. Sen gelmeden uyuyamıyorum bunu biliyorsun ama beni germekten zevk alıyorsun. Herkesin peşine takılma diyorum ama beni dinleyen kim?
(Bu akşam sana cevap yok anne istediğin kadar söylen.)
– Saat bir buçuk olmuş, farkında mısın? On ikiler de yetmez oldu sana.
(Yoo benim saatle hiç işim olmaz.)
– Ben niye uykusuz kalıyorum senin yüzünden. Bu saatte başına bir şey gelse ben kimi ararım, kimden yardım isterim, aklına geliyor mu?
(Sen unuttuysan ben hatırlatayım; benden başka üç çocuğun daha var, hem de ikisi erkek.)
– Kimin canı sıkılırsa uyduruyor bir etkinlik! Yemekmiş, sinemaymış, doğum günüymüş, geziymiş sen de baş köşeye kuruluyorsun. Bu son olsun, benim artık bu yaşta bunları çekecek halim kalmadı.
(Yaşında ne varmış ya, daha yetmişlerin başındasın. Senden daha yaşlı Gonca Teyze daha yeni gelmedi mi Vietnam’dan.)
Ertesi gün kahvaltıda;
– Sinirden uyuyamadım. Niye bana bunu yapıyorsun? Bir gün düşüp bir yerlerde kalacağım sebebim olacaksın. Bir buçukta gelmek ne demek? Sen hiç utanmıyor musun? Senin o saatte eve geldiğini gören komşular ne düşünür? Evleneceksen evlen de kocanla gir çık istediğin saatte. Sorumluluk onun olsun. Ben bu gidişattan hiç memnun değilim. Başına bir şey gelecek; başta o hayırsız baban, bütün akrabalar beni suçlayacak. Bu sondu bir daha dün geceki saatlerde bu eve gelme! Herkes geç saatlere kalsın ama sen daha erkenden kalk ve vakitlice gel evine.
– Aaay yeter artık! Dün akşam sesimi çıkarmadım diye ben suçu kabul etmiş, sen de haklı olmuyorsun. Senin her söylediğini de kabul edecek değilim. Karşında on yaşında çocuk yok. Ben artık otuz beş yaşında, kariyer sahibi, bir sürü insanı yöneten yetişkin bir kadınım. Evin en küçüğü ve seninle birlikte oturuyor olmam sana benim hayatıma istediğin gibi karışma hakkını vermez. Önce güzel bir şekilde karşıla sonra güzelce sor “Evladım sen niye bu kadar geciktin?” diye. Merak etmiyorsun biliyorum ama ben yine de anlatayım. On iki olmadan kalktık yemekten. Tünele yürüdük ama tünel kapanmış Karaköy’de. Sonra Mesut’la taksiye bindik metroya kadar. Bilmiyorsun, merak da etmiyorsun ama ben yine de bilgilendireyim; hafta sonu metrolar sabaha kadar çalışıyor. Metrodan Levent’te indim metro durağından eve yürüyerek değil de taksiyle gideyim diye. Ama hafta sonu olduğu için taksi bulamadım. Gelen taksiler hep internetten çağrıldığı için bizim gibi durakta bekleyenleri almadılar. Dakikalar sonra birini buldum da apartmanın önünde inebildim. Hepsi bu ama sen iki gündür kafamın etini yiyorsun.
Yok efendim evlenecekmişim. Uygun birini bulduğum da zaten olacak o iş, sen merak etme. Hem evlensem seninle oturacağımızı nereden çıkarıyorsun? Diğer çocukların evli. Neden onlardan birinin yanında oturmuyorsun? Demek insanlar hala otururken ben erkenden yemekten kalkıp “Arkadaşlar annem kızıyor benim eve erken dönmem gerek,” demeliyim ha! Arkamdan dalga geçerler be! Bunu artık ergenler bile söylemiyor biliyor musun? Sen başka bir dünyada yaşıyorsun galiba.
Evet utanmıyorum! Ben utanılacak ne yapmışım söyle bana. Komşuların öyle düşündüğü falan da yok. Sen kendin söyleyip kendin inanıyorsun. Benim yanımda çalışan yeni mezunlar bile evlerine sabaha karşı gidiyorlar. Sen farkında değilsin ama bu şehir uyumuyor Belma Hanım. Okul arkadaşlarımla bir yemek yemek bu kadar sözü söylemene sebep olacaksa ben de babam gibi defolur giderim bu evden.
Zaten sen böyle olmasan belki biz de babasız büyümeyecektik. Kim bilir ona ne kadar dırdır ettin de adam babasından kalan evi sana bırakıp ceketini bile almadan çekip gitmiş.
Haa, böyle bana karışmaya devam edersen, yediğim bir lokma ekmeği burnumdan getirirsen ben de senden uzak bir yerlerde bir ev kiralar giderim, haberin ola! Abimler ve ablam istedi diye onlara evlenene kadar seninle birlikte oturma sözü verdim ama ben de bu kavga gürültüyü çekemem. Zaten işyerinde çeşit çeşit insanla uğraşıp duruyorum. Bari evde birazcık huzurum olsun. Karar senin.
(Keşke babam yerine sen defolup gitseydin bu evden!)