Rüyalarım sıkıcı olmaktan uzak. Gerçekteyse yapışkan bayat bir kurabiye hayatım. Üstüne sinekler konan karpuz kabuklarının arasından kafamı çıkarıp yukarı bakabildiğim günlerde, geçici bir huzur kaplar içimi. Keşke kısa sürmese! Bayılırım basamaklardan zıplayarak inmeye. Çocukluktan kalma alışkanlık. Her kat ayrı güzellikte bir harabe. Ne kadar inersem, o kadar kat açılır önümde.
Ayağımda bir ayakkabı, yılan derisinden. Üstümde dantelli elbise, siyah, delik deşik, parmaklarımda yarım eldivenler, tırnaklarım mosmor, saçlarım kapuska sarısı, yüzüm kefen beyazı. Onu beklerim saatlerce. O gelince bakmaz suratıma. Ayakkabımı alır kaçar koşa koşa! Kalbimden mi geliyor o sesler baksana! Çatır çutur kırarlar yavrum demiştim sana. Ama anneanne bu rüya, adam da korkuluktan bozma! Basamaklardan inerken tek ayağım çıplaktı başlangıçta. Topuklu ayakkabı benim neyime? Delik çoraplarımı giyerim kış gelince. Kapısı yok katların, soğuk sızdırıyor boşluklar. Kıçımdaki sefalet de delikli, ben hiç sağlam bir don giydim mi? Pamuklu, yüksek belliymiş, kadın dediğin çocuk donu giymezmiş! Cız! Çok ayıp! Yakarım o eli!
Bağırdıkça daha çok benziyorlar korkuluğa. Bir de takılıp düşmesem sesi kartlaşmış hanımlara. Düşerim, kalkarım, düşerim, kalkarım, hop bir ayçiçeği tarlasındayım. O geniş tarlanın içinde, toprağa bularım elimi, kana bulamaktan iyi! Ah, o sarı çiçekler. Anan baban var mıdır derler. Dünya mutlu olma yeri mi? Yiyecekler çekirdeklerini. Kurbağa bacağı kızartacaklar yağında cızır cızır! Kovulurum tarladan, boynumu eğer giderim. Biter mi sandın acılar, kafama sıkar giderim!
Uçarım, bir adaya düşerim. Sırt üstü yüzmeyi çok severim. Karaya vurduğumda üstümde bir önlük, kapkara. Ispanaklar dolanmış boynuma. Saçlarımda biber dolmaları, elimde beslenme çantası. Önüm deniz, arkam orman! Malzemem tastamam. Sobe! Bu çocuk kırklara karışmış! Bitlenmiş, kafasına petrol sıkılmış. Şiir yazarmış, kitap okurmuş, bu çocuk çok yalnızmış. Dans edemez, kırıtamaz, erkeklere yaklaşamaz. Hiç büyümese, hep çocuk kalsa, akşam evden çıkmasa, bacağına ağda yapmasa, memeleri büyümese, canı hiç sevilmek istemese! Çocuk değil, gül bu, pembe!
Ah evladım, vah evladım, ne derler? Konuşur bu insanlar! Ağlama, gülme, kardan kadın ol, erime! Bacaklarımın arası buz gibi, karlar kraliçesiyim şimdi.
Dik dur ki anlasınlar, yaralayamaz seni acılar. Dokuz ay boyunca dik durabilen üç kişiye; iğne, iplik, kurdele seti hediye. Ne duruyorsun, zarını diksene! Yırtıldıkça dik ki, anlasınlar, hakkında konuşamaz bu değnek kafalılar! Evet, evet buz gibi! Karlar kraliçesiyim şimdi! Diz boyu karda, üşüyor ölüler toprağın altında. Pencereden kar geliyor aman annem, gurbet bana zor geliyor aman annem!
Basamaklardan mezarlığa iniyorum, toprağı tekmeleyen bir ölü. Anasının karnını tekmeleyen bebek gibi tekmeliyor kefeni. Toprak kızarmış hamur gibi kabarıyor, ölü oradan çıkmak istiyor. Mezarlıktan çıkıyorum, beton kuleye giriyorum. Bir cadı, sivri burunlu, çirkin. Yaşı da hayli geçkin, ağlamaklı. Prensi soruyorum, gelecek mi? Masallardan sürmüşler o genci. Modern bir kuleymiş benimki. Bilgisayarım, sorunsuz bağlantım, yokmuş bir erkeğe ihtiyacım. Salyangoz kremini çıkarıyor çantasından, “yaşlılık” diyor, “betermiş zindandan.”
Basamaklardan iniyorum, bir odaya giriyorum. Benim müştemilat burası. Rüyadaki hayatımın yüz karası. Tavanlar yemyeşil, perdeler kül rengi. Yatağım dağınık, yorganım büyük. Ayna ayna söyle bana! Benden mutsuzu var mı şu dünyada? Üstüme gürül gürül akıyor ayna. Odam sular altında. Bulutların ne işi var aşağıda? Mavi anaç bir kümülüs çekip alıyor beni. İniş bitti diyor, yukarı çıkalım! Kabul etmez arzularımı yüksekler, şüphesiz yeniden aşağıya itecekler!
Ayağımda bir ayakkabı, yılan derisinden. Üstümde dantelli bir elbise siyah kumaşı delik deşik! Parmaklarımda yarım eldivenler, tırnaklarım mosmor, saçlarım kapuska sarısı, yüzüm kefen beyazı. Onu beklerim saatlerce. O gelince, bakmaz suratıma. Mavi taşlar bırakır yatağa. Ayakkabımın tekini alır kaçar koşa koşa.
Basamaklardan inerken, tek ayağım çıplaktı başlangıçta.