İhanet çok yüzlü bir bıçak gibidir. Her kenarı ruhumuzda ayrı izler bırakır. Aşkta, iş ortamında, aile içinde ihanete uğrayabiliriz. Aldatan kişiye göre açılan yaranın derinliği değişebilir. Bıçakla açılan bir yara er ya da geç iyileşir ama ihanetin acısı hep durur içimizde.
Açlık Oyunları’nda Suzanne Collins’in yazdığı gibi “ihanet için önce güvenin olması gerekir.” Güvendiğimiz kişilere açarız yüreğimizi, sırlarımızı; sahip olduklarımızı paylaşırız onlarla ve hatta sevgiliyse o insan bedenimize dokunacak kadar yakınlaşmalarına izin veririz. Çok zordur birine güven duymak. İçimizde bir ses uyarır durur bizi. Bazen de gerçek bir ebeveyn figürüdür bize “koru kendini” diyen. Annemiz, babamız veya bir arkadaşımız. Bütün çatlak seslere rağmen güvenmeyi seçeriz.
Zor olsa da başarıldığında müthiş bir rahatlık sarar ruhumuzu. Mutlu, huzurlu hissederiz. Doğumla birlikte gelen yalnızlık duygusu dağılır. Dünya daha güvenli, yaşanabilir bir yer halini alır. Birini her şeyiyle tanıdığımıza inanmanın getirdiği özgüven ayakta tutar bizi. Aslında bir yanılsamadır bu. Ve ihanetle bir anda yerle bir olur o güvenli koza…
İhanete uğrayan kişi artık aynı insan değildir. İster lav püskürtsün ister sadece kül üflesin öfke volkanı patlamıştır bir kere. Onu bastırdıkça yavaş yavaş yayılır benliğimize. Öfke lavlarının karanlığı zemini endişe ağaçlarının büyümesine olanak sağlar. Bir süre sonra koskoca bir korku ormanı sarar içimizi. Yalnızlaşırız, bir sonraki güven adımında daha da zorlanırız.
Yalnızlaştıkça öfkemiz büyür. Karşımızdakini suçlarız. İhanetle sırt sırta gezen kavramlardan biri de intikamdır. Öfkenin doğurduğu, korkunun beslediği yalnız çocuk genellikle acelecidir. Duygularını denetleyemediği için sonunda bir kez daha kurban olacaktır. Zaten kurban ilan edilmiştir bir kere. Bundan sonrası tekrar tekrar yeniden oynanmasıdır aynı sahnenin. Her seferinde bu kez tedavi edileceğini umarak…
Bu sayımızda ihanetin farklı yüzlerini anlatan öyküler bulacaksınız. Ayrıca Kazuo Ishiguro’nun Günden Kalanlar adlı romanının eleştirisi de bulunuyor bu sayımızda. Yazımızı ihaneti üç kelimeyle anlatmayı başaran Shakespeare ustadan bir alıntıyla bitirelim. “Sen de mi, Brütüs?” Bir “de” ekiyle Sezar’ın bütün bir hayatı özetleyen, Brütüs’ün güvendiği son kişi olduğunu bize hissettiren muhteşem replikle…
Hiçbir zaman ihanete uğramamanız dileğiyle, iyi okumalar.
Hüseyin Karagöz