Canım kızım merhaba;
Doktora çalışman umarım iyi gidiyordur. Roma’da sanat tarihi okuman beni öyle mutlu ediyor ki…
İçimi dökecek ve hatta akıl danışacak kadar büyüdüğün için şükran duyuyorum. Yaşadıklarımı, endişelerimi, beklentilerimi sana mektupla anlatmak benim için çok daha kolay olacak;
Canım kızım bir yıldır görüştüğüm biri var ama emin olamıyorum. Kibar, cömert, saygılı. Dinlemesini biliyor. İyi bir geliri, evi, arabası var. Eşini kaybetmiş. Çocuğu yok.
Sevgi, aşk, sadakat üzerine verilen bir konferansta tanıştık. Soru, cevap bölümünde konuşmacıya sorduğu soru üzerine çıkışta tebrik ettim. Böyle başladı. Bakışları derindi. Etkilendim. Sonra mesajlaştık.
Hayatımızı güzelleştirelim diye mesaj yollayınca olumlu bir ikon attım. Cumartesi Kafe Nero’da buluşup iki sergi gezdik. Nevizade’de yemek yedik. Yağmurlu bir havaydı, hiç fark etmedim.
Başka bir gün Ara Cafe’de buluştuk. Yemek yedik sohbet ettik. Bir sergi gezdik. Sürekli resmimi çekti. Sonra paylaştı. Daha sonra Hacı Bekir’de tatlı yedik, çay içtik. Bu arada ikimiz de çayı seviyoruz. Ortak ve güzel bir nokta.
Bu arada biliyorsun Saliha yenge vefat etmişti. Beni yalnız bırakmak istemedi. Cenazeye ve duaya katıldı. Çok etkilendim. Haftasına sinemaya bilet aldım. Çaykovski’nin karısı. Berbattı. Utandım. Bu konuda hiç konuşmadı. Olgun adam.
Ona ışık olduğumu söylüyor. Sait Faik’ten bir yazı gönderdim. Cevabı hemen geldi. “Dünyaya, İstanbul’a ve sana hilesiz sarılmak istiyorum. Var mısın”, diye sordu. “Abe yes” dedim birden. Sonra utandım. Fikirlerimi önemsiyor. Sınıf arkadaşımın vefatında da beni teselli etti. Harika anlayışlı bir insan. Dost sıcaklığına, sevgi dolu sözlere, nazik bir dokunuşa ihtiyacı varmış. Kimin yok ki?
Canım kızım ciddi bir ilişkiye karar vermek çok zor. Sen daha süt emerken baban beni sekreteriyle aldatmıştı. Oysa nasıl bir aşkla evlenmiştik. Fırsat kolluyormuş meğer. Erkeklere karşı içimde hâlâ bir kuşku var. Bağlanıp terkedilmek istemiyorum. Böyle daha iyi. Saygılı bir düzeyde Nejat’la olan beraberliğimiz sürerken bu düşünce hep zihnimde. İyi bir insan. İçimdeki şüpheden bir türlü kurtulamıyorum. Bir ara psikolojik destek alsam mı diye düşündüm. Nejat; nazik, anlayışlı, sevecen, saygılı olsa da bir virüs gibi yerleşen kuşkuyu atamıyorum zihnimden. Bir kez daha aldatılıp, terkedilmeyi kaldıramam. Yıkılırım.
Aslında bana iyi geliyor ama eve dönüp yatağa girince huzurum, mutluluğum yerini kısa sürede ümitsizlik, kuşku, hatta korkuya bırakıyor. Yine de ondan ayrılamıyorum.
Onu bir pazar günü kahvaltıya çağırdım. Çiçek ve kitapla geldi. Mutfakta yardım etti. Masayı birlikte hazırladık.
14 Şubat hem sevgililer günü hem de Dünya Öykü gününde bana bir kitap almış. “Aç Koynunu Ben Geldim “. Kinaye içeriyor değil mi? Bir de ipek bir fular… Kendi eliyle boynuma bağladı. Saçımdan öptü. İçimde bir şeyler koptu. Kulağıma, kafa dengi olduğumu, özgür kadınların saygıyı hak ettiğini, bana yakın olmanın iyi geldiğini, buna engel olmamamı söyledi. Bir hafta sonra yeniden kahvaltıya çağırdım. Boynumda fularla karşıladım Nejat’ı. Elinde bir demet gül, pembe.
Arada sms atıyor. “İçindeki çocuk ölürse ruhun da ölür” derler bilirsin. Seni tanıdığım andan beri içimdeki çocuğun yaşadığını hissediyorum.”
Marcel Proust’tan bir alıntı yollamış. Özetle, “Karar vermek için cesaret göster ve yüreğinin sesini dinle. Ben yüreğimin sesini dinliyorum. Kararlıyım. Sen?” Buna sessiz kaldım.
“Küçük, sevgi dolu bir dünya kurarız. Kalan ömrümüzü saygı, şefkat, huzur içinde geçiririz”, diye yazıyor. Bir şey diyemedim. Hemen yeni bir sms. “Kaldıysa güzellikler dünyada birlikte arayıp bulalım. Hayatın musikisini içimizde hissedelim. Bunu hak ediyoruz”.
Çok düşündüm canım kızım. Sonra yanıtladım.
“Sana değer veriyorum. Birlikte güzel şeyler yaptık. Teşekkürler. Bazı konuları henüz aşamadım. Beni anlamalısın.
Cevap gecikmedi. “Tereddüt etme. Güven duy. Kararlı ol. İki bedende tek ruh olmak zor değil. Aşamadığın konuları birlikte çözeriz. Benim için bir armağansın. Sahip olmak değil, birlikte olmak istiyorum. To be, not to have. Yüreğin ne fısıldıyor? Beni etkiledin. Değerli bir insan, bir kadın ve annesin. Bunları hissediyorum ve paylaşıyorum. Son yıllarımda karşıma çıktın, ışığını söndürme. Seninle yaşamak istiyorum. İnan ve güven. Birlikte başka dünyaya gideceğiz. Sağlıklıyız, aklımız başımızda, ortak zevklerimiz var. Kararsızlık sana yakışmıyor. Dün seyrettiğim bir tv filminde erkek kadına şunu söylüyor: ‘Seni eskisi gibi sevmiyorum. Sevmiyor musun? Evet sevmiyorum. Çünkü… Evet, çünkü… Çünkü seni eskisinden daha çok seviyorum’. Hayat kısa. Ne getirir, bilinmez. Kuşkudan kurtul. Evet de. Hafifleyeceksin. Bu cevabı bekleyerek yaşama tutunuyorum. Benimki bir aşk mı? Hayır. Bir kavuşma isteği. Sıcak, içten, dürüst. Mırıldandığım sensin, lakin yanımda yoksun. Canımın içinde cansın, seni kendime kattım. İzin ver lütfen”.
Zihnimin yarısı evet diyor. Diğer yarısı kuşkulu düşüncelere sahip. Kendime kızıyorum bazen. Kararsızlığıma… “Her birey yalnızdır, Sevmek için birbirine vesiledir. İçimizde doğan sevgi benliğimize egemen olur. Yüreğim senin yüreğin oldu. Seninki de benim. Yaşadıkça… Pusulamız sevgiyi göstersin. Yola çıkalım. Mutluluk yakında. Bir şeye varsam her şeyimle varım. Yüreğim açık sana”. Yazdıklarına teşekkür ettim. Biraz yalnız kalmak istediğimi söyledim. Karar vermek için mi? Bilmiyorum. Yoksa yoruldum mu? Zihnim karışık.
“Sensiz olmaz” diyor. Bana olan ihtiyacını anlıyorum. Güçlü kadınlara ilgi duyuyor. Ben güçlü müyüm? Kararsızım. O bana inanıyor. “Doğru insansın. Hazır ol, beni yalnız bırakma, set çekme diyor”. Ağlamak istiyorum. Böyle bir ikilem hiç karşıma çıkmamıştı.
Çok okuyan birisi… “Aç yüreğini” dediğinde benim yüreğim açık dedim. “Yürekler açıksa ne bekliyoruz” dedi. Ortak yanlarımız fazla. Dar zamanlardayız. Günlerimiz sayılı. Fakındayım. Hareket geçemiyorum bir türlü. Bir dairenin içindeyim. Çıkamıyorum. Nejat da vazgeçmiyor. Kararlı bir duruş sergiliyor. Dost sıcaklığı istiyor. Aslında onu anlıyorum. Hak veriyorum. Bir liman arıyor. O liman benim. Davet var. İcabet şüpheli.
İstanbul’u geziyoruz hafta sonları. Programı Nejat yapıyor. Güzel bir beraberliğimiz var. Her buluşmamızda elinde bir çiçek. Yürüyüş yapıyor, fotoğraf çekiyoruz.
Canım kızım biliyorum, derin konular. Yüreğim bazen onay veriyor. Her şey iki dudağımın arasında. Lakin zihnim kapıyı kapatıyor. Bir türlü evet diyemiyorum. Bende bir tuhaflık var sanırım. Niye böyle oldum bilmiyorum. Evet demek, hayatımı onun hayatına taşımak demek. Bunu başarabilir miyim? Emin değilim.
Bir fotoğraf gönderdi geçenlerde. Arkadan çekilmiş. Yemek hazırlayan bir çift. Birbirlerine gülümseyerek bakıyorlar. Sıcak bir an. İnsanın içi ısınıyor. Bir an karar verir gibi oluyorum. Sonra zihinim bulutlanıyor. Anlayamıyorum. Bir gün sonra şunu yazmış. “Nasıl baktıysan aynaya silinmez iz bırakmışsın. Her baktığımda seni görüyorum”.
“Seni tanıdıktan sonra İstanbul’u daha çok seviyorum” diye bir sms yolladı. “İçinde sevdiğin varsa o şehri yaşamaya başlarsın” diye eklemiş.
Son mesajına şunu yazdım. ‘Biraz ironik ve pragmatik düşünüyorsun’. Hemen cevap geldi. “İncitme riski taşıdığından sana karşı ironi yapmam olanaksız. Serzenişte bile bulunmam. Beni tanımış olman lazım. Pragmatik yaklaşım dersen asla böyle bir yaklaşımda bulunmam. Bu söz beni irkiltir. Fırsatçılığı hatırlatır. İçten pazarlıklı, kurnaz. İkisi de bana uymaz. Win-win pozisyonu maddi nitelik taşır. Kuşku uyandırır. Benin ilişki temelim sevgi ve saygıya dayanıyor. Ve yalnızlığa. Seni özlüyorum, seni düşünüyorum, birlikteyken mutlu oluyorum. Zihnindeki tereddüde son verebilirsen ikimizi de memnun edecek beraberliğimiz olacağına inanıyorum. Sen de inanmalısın”. İroniyi o anlamda kullanmadığımı söyledim. Belki de alınmıştır bilemiyorum.
“Sevgi onu bulduğun yerdedir.” Sonra şunu eklemiş. “Kararsız yüreğe sesleniyorum. Mesajlarıma bigane kalma. Sende bir yerim olduğunu biliyorum. Belki çözüm arıyorsun. Engel varsa zihninde onu aşma, ortadan kaldır. Özgür bir kadınsın. Karar verebilirsin. Fikri düzeyde partneriz. Hadi, hedefe yürü. Bekliyorum”.
İşte böyle canım kızım, bir tanem. Ne dersin? Senin onayın benim için çok önemli. Nejat’a evet demeli miyim?
Seni canından çok seven Annen