Sıklıkla kullandığımız bir nida, aayy! Tonlamamıza göre anlamı da değişebiliyor. Şöyle biraz sertçe çıktığında öfke, isyan, bıkkınlık ifade ediyor. A sesini azıcık yaydırarak çıkardığımızda nazlandığımızı anlatmaya çalışıyoruz karşımızdakine, ilgi bekliyoruz. Her ne kadar kadınlık/kadınsılıkla özdeşleştirilse de benliğimizin çocuk taraflarında gezindiğimizde çıkıyor bu türden ‘aayy’lar. Bir diğer aayy! da şaşkınlık anlarımızda çıkıveriyor, kendiliğinden hiç hazırlıksız yakalandığımızda… Kahve fincanına elimiz değince, emekleyen bebeğimiz ya da kedi-köpeğimiz ayaklarımıza dolanıp dengemizi bozduğunda ya da başımızı bir yere çarptığımızda, bıçak parmağımızı kestiğinde vs. vs. vs…

 

Benliğimiz sadece bir kompartımandan oluşmuyor. Nice anne, baba, nine, dede, öğretmen, patron ve çocuk var içimizde cirit atan. Duruma göre hangisini kullanmaya alıştıysak onu seçiveriyoruz aklımızla, kalbimizle. Her ne kadar genellemeler genellikle yanlış olsa da arada işi özetlemek için işe yarayabiliyor. Türkiye’de büyüyüp bu dili konuşan çoğu erkek sıklıkla kullanmaz bu türden bir yardım çağrısını. Sarıp sarmalanmaya programlanan erkekler şefkat ihtiyacı içinde olduklarını- genellikle- söyleyemediklerinden şöyle içlerinden geldiği gibi bir aayy! demezler/diyemezler. Nitekim, aayy! temasıyla ilişki kuran yazarların hepsi kadınlardan oluşuyor.

 

Biz yazarlar için aayy! benliğimizin çocuk tarafıyla bilinçli olarak ilişkiye geçmeye yönelik bir çağrı anlamını taşıyor.  Tonlamamız ne olursa olsun bu sesi çıkarmak, hayatımız boyunca maruz kaldığımız koşullandırmalara bir itiraz niteliğinde. Seçimlerden önce bu temayı seçmemizin nedeni de bu. Mevcut yönetim bizim çocuk tarafımızla hayatı deneyimlememizi istemiyor. Çocuklar sınır tanımaz, zaman zaman kendilerine zarar verecek kadar korkusuz olabilirler. Bu nedenle yönetenler, çocukları sever ve düşünür gibi görünseler de aslında çocukları sevmezler. Gezi direnişinde canını veren, zarar gören, sakat kalan, itiraz eden binlerce – ülke sathında milyonlarca – insan, kısacık bir süre bile olsa, orada çocukluğun saf sevgisini ve kabullenişi tecrübe ederek toplumsal bir ruh yarattı. Ve bu ruh yönetenleri 10 yıl sonra bile o kadar çok korkutuyor ki… yüzümüze kendiliğinden müstehzi bir tebessüm yayılıyor.

 

Biz de seçim öncesi bir aayy! diyelim istedik ve sizden öykü talep ettik. Harika öykülerinizle bize destek olduğunuz için bütün yazarlarımıza ve elbette Kiltablet ekibine teşekkür ederiz. Bu yazıyı seçimlerden sonra kaleme aldık. Ve bugünlerde ‘aayy! demenin yeni bir anlamını daha derinden keşfediyoruz.

 

Hiç acımadı ki…