DEPRESİF KİŞİNİN TERAPİ SÜRECİ FARKINDALIKLARI

İlk paragrafta ekonomik bir betimlemeyle sonu gelmez acılar çeken depresif kişinin bu acıyı dile getirmekteki olanaksızlığının, acının bir bileşeni olduğu, ifade edilir anlatıcı tarafından. Asıl mesele acıyı anlatmakta yetersiz kalınca, buna sebep olan olayları anlatılmaktadır. Depresif kişi boşanmış bir anne babanın kızıdır. Yatılı okullarda okumuştur. Çocukken ebeveynleri sağlıklı bir ayrılık gerçekleştirememiş, çatışmalarını çocukları üzerinden yaşamışlar, dolayısıyla kendisinin ortodonti ve diğer masraflarını birbirine yıkma konusundaki suçlamalarını ve çekişmelerini yaşamak zorunda kalmıştır. Ebeveynlerinin bunu para kaygısından çok bir ilke meselesi olarak gördüklerini fark ettiğini söylese de, anlamak ve bilmek çocukluk yaşantılarımıza ait acı verici anlardaki duyguları değiştirmekte yeterli olamaz ne yazık. Bu çocukluk travması depresif kişi için bir terk ediş, ihmal, hatta doğrudan istismar gibi algılanmıştır.

Anlatı boyunca depresif kişinin zihninin içinden, terapistiyle ve arkadaşlarıyla görüşmelerinin yorumlarını okuruz. Anlatıcı hem depresif kişidir hem de değildir. Ben diliyle anlatılmadığı için değildir, ancak öylesine depresif kişinin zihninin içinden tespitler yapar ki anlatıcı olsa olsa bu zihni yaşayandır.

Depresif kişinin kronik müzmin depresyonu hem kendisi hem çevresi için çekilmez bir hal almıştır. Arkadaşlarına telefonda bu acı verici çocukluk deneyimlerini anlatmadan önce defalarca dilediği özürler, anlatacaklarından daha da bezdiricidir. Bu haliyle başkalarını sıktığının uzaklaştırdığının farkındadır. Narsisttir, ben merkezcidir. (Çünkü çocukluk ihtiyaçları karşılanmamıştır.) Acı yüklü hayatını önemser ve orada, hayatının o döneminde takılı kalmıştır. Dört yıldır gittiği sertifikalı terapisti, onun yarım düzine arkadaşına “Destek Sistemi” adını takmıştır. Bunlar çocukluktan gelen eski tanıdıkları, yurttan oda arkadaşları, yıllardır görmediği başka şehirlerde yaşayan, duygusal acısıyla mücadelesinde yardımcı olacak sözler söyleyen kadınlardır.

Terapistle çalışmasında “Başkalarını Suçlama Oyununun” işe yaramadığını aslında ebeveynlerini izlerken fark ettiğini söyler. Öyle ki ebeveynlerin birbirine gösterdiği saplantılı nefret, çocuklarına olan sevgilerinin üzerindedir. Terapisti, yargılayıcı, otoriter değil, rol yapma ve dramadan faydalanan destekleyici bir ekolden gelmektedir. Yazar terapi türleri konusunda deneyimli görünmektedir. Terapisti, Destek Sistemini önemsemektedir. Bu destek sistemiyle ve diğer ilişkilerde kişi, risk alarak ilişkiyi derinleştirebilir. Destek sistemindeki çekirdek üye zaman içinde rotasyona girer, terapist bunun normal olduğunu söyler.

Depresif kişi gece gündüz arkadaşları ve terapistini arayarak, kendisinin bezdirici, arkadaşlarına neşe vermeyen bir yük olduğunu bildiğini söyler. Ona göre sürekli mızmızlanan, çocukluğunda göremediği duygusal desteği talep eden bir çocuk,  gibidir (Farkındadır, minnettardır ancak yapa gelmeye devam eder. Kim bilir, böylelikle bilinçaltı ebeveynlerinden öç alıyordur ya da mazohistik cezalandırılma fantezilerini gerçekleştiriyordur.) Depresif kişi aslında Destek Sistemindeki arkadaşlarında gördüğünü sandığı bıkkınlığı, terapistin mimiklerinde de aramaktadır.

Yıllar önce oda arkadaşının bir telefon görüşmesine tanık olmuş, karşı tarafı bıkkınlıkla dinleyen mimiklerini izlemiştir. O yüzden arkadaşlarına hassasiyetle, en ufak sıkıntılarında telefonu kapatabileceklerini söylerken, terapiste de bunun kapatmayın diyen gizli bir yönlendiricilik taşıdığını bildiğini itiraf eder. Ah evet, her şeyi bilmektedir bu depresif kişi. Arkadaşlarını sıktığı için özür diler, arkadaşlığı için teşekkür eder. Bunu söylediği her seferinde terapist bu inançların nasıl hissettirdiğiyle ilgili çalışmaları gerektiğini söyler.

Sonunda ailesi, çocukluğunda sorunların çözümü için bir arabulucuyla saati 130 dolara anlaşmıştır. Oysa depresif kişi arabulucunun her iki tarafın çatışmasına maruz kalan kişi olarak 130 dolar alırken kendinin bu işi bedava yapmış olduğunu fark ettiğini söyler terapiste (Bu “İçteki çocuğa odaklı deneysel terapi inziva hafta sonunda” gerçekleşmiştir). Hatta Depresif kişiye göre anne babası bir de arabulucuya ödedikleri yüzünden onu suçlu hissettirmişlerdir. Anne babasına bu yüzden öfkelidir. O hafta sonu içteki öfkeli çocuğun açığa çıkmasını sağlayan katartik bir öfke nöbeti yaşayarak polistren köpükle pelüş yastıklara vurur. Terapist, kişinin risk alarak açığa çıkan kızgınlık duygularını destek sistemiyle paylaşması için yüreklendirir. Bunun acınası görüneceğini söyleyince, terapist bu acınası sözcüğü yerine başka bir sözcük tercih ettiğini söyler. Örneğin hassas. Acınası sözcüğü de aslında yargılandığını açıkça dışa vuran, içteki çocuk tarafından travma ve terk edilme olasılığına karşı ortaya konan bir savunma mekanizmasıdır. Narsiszm, kendine acıma, nefret, suçluluk, tüm bunlar bir ruhsal zırh gibi kişiyi sararak gerçek yakınlığın önüne geçmektedir terapistin ifadesiyle. Bunlar sayesinde kişi yeni travmalardan, yaralardan korunmuş olur. Savunma mekanizmaları ne güzel tarif edilir!

Bu arada sürekli depresif kişinin mızmızlanmasını okurken satır arasında terapistin bir yıldan az ömrü kaldığından söz edilir. Yazılmaz ama terapistin kanser olduğunu hissederiz. Terapistin depresif etyoloji modelinde; kronik depresyonun bizatihi savunma mekanizması olduğu, bu sayede kişi onunla meşgulken bastırdığı çocukluk yaralarını ve onlarla temasa geçmeyi zorlaştırdığını okuruz. Terapist, okuyucu için beklenmedik bir anda intihar eder. Üstelik kayıp ve terk travması konusunda hassasiyetlerine karşı onunla bağ kurmuş hastalarına not bırakmadan, veda etmeden.

Yas sürecinde, depresif kişinin destek sistemine ettiği telefonlar sayıca katlanır ve vakitli vakitsiz hal alır. Yas sürecinin doğası gereği kaybedilen kişi, yani terapist sorgulanır. Terapistinin ilgiyle onu dinlemesi için parayla onun saatini satın aldığını söyler arkadaşlarına. Tıpkı ebeveynleriyle ilişkisinde de engel teşkil eden para gibi.

Kendisinin uçları yenmiş tırnaklarına karşın terapistinin annesininki gibi uzun bakımlı tırnakları vardır ve seanslarda ellerini bir kafes gibi kucağında birleştirmektedir. Burada kafes sözcüğünün seçilmesi de terapistin tutsak hissetmesi olarak yorumlanabilir. Terapistin hareketinden zamanla rahatsız olmamayı başarsa da kendisine hissettirmeden saate bakmaya çalışmasından rahatsız olmaktadır. Rahatsız olduğu diğer bir konu da terapistin bazı açıklamaları bir çocuğa anlatır gibi bir ses tonuyla tekrarlamasıdır. Böylece terapistine ilişkin eleştirilerinde onu da bazen yetersiz bir ebeveyn konumuna soktuğunu, anlamış oluruz. Terapistin profesyonel ilgisi ona yetersiz gelmektedir, çünkü o ebeveynlerinden alamadığı şefkat, yakınlık ve ilgiyi beklemektedir. Başkalarını suçlama oyununun işlevsizliğini fark etmesine rağmen aslında depresif kişi arkadaşlarına ve terapistine karşı sürekli bu oyunu oynamaktadır. İlgisinin profesyonel olması nedeniyle terapistini eleştirmektedir. Oysa hiçbir arkadaşıyla yakınlık kuramadığı için terapiste ihtiyaç duymaktadır. Parayla arkadaş (terapist) satın alması da ona küçültücü gelmektedir.

Terapist hep dinleyecek, yargılamayacak, duygusal açıdan açık ve verici olacak, kendi kişisel ihtiyaçlarını talep etmeyecek oluşuyla depresyondaki kişi için ideal bir tek yanlı ilişki biçimidir. Onu ideal kılan da ironik şekilde saatinin 90 dolar oluşudur. Ayda 1000 dolara hayali arkadaş satın almıştır (Hayali arkadaş bir çocukluk fantezisidir, tek taraflıdır, sadece almaya dayanır, vermeye değil). Arkadaşlarına da şu mesajı vermektedir, ödediğim parayla sizi de vakitli vakitsiz aramayarak bir tür fidye vermiş oluyorum!

Fetüs pozisyonunda oturarak bir çocuk gibi ağladığı seansın sonunda hissettiği acıyı paylaşamadığını, histerik bir isyanla şu şekilde tanımlar: Gökteki güneşi tarif etmek isterken ancak yerdeki gölgeleriyle yetinmek zorundadır.

Yas sürecinde günleri arkadaşlarını işyerinden aradığı telefonunun başında geçer. Çalışma ortamı da zaten destekleyici ve duygusal bir bağ kurmasına olanak sağlamamaktadır. Terapistin önerisiyle gittiği meşguliyet grupları (nefesli çalgılar, holistik beden eğitimi) da cesaret kırıcı olur.

Terapistin ölümü onun kayıp ve terk edilme kaygılarını tekrardan açığa çıkarmıştır. İlişki kurma, bağlanma, güven duyma yeteneği, gençliğinde yanındaki erkeklerin başka bir kız hakkında konuşmasıyla da travmaya uğramıştır. Sonunda yine risk alarak arkadaşlarının kendisine karşı tiksinti, mesafe, küçümseme hissedip hissetmediklerini sormaya karar verir.

İki çocuk annesi, verici, besleyici, boşanmış, 2 yıldır nöroblastomla mücadele eden arkadaşına bu soruları sorar! Kadının gördüğü kemoterapi yüzünden öğürmeleri arasında, telefonda terapisti için bir şey hissetmediğini itiraf eder! Kendisindeki temel insani yakınlık, şefkat, özen yeteneği için kaygı duyduğunu anlatır.

Ne tür bir insan diye sorar: Solipsist, kendi kendisiyle kafayı bozmuş, duyguları içine hapsolmuş, asalak yapıda… Acıyla fark eder…

Son söz. Bu denli konsantre bir anlatı metninin, terapiste de, depresif kişiye de destek sistemine de objektif uzaklığın, bu haliyle tarafsız kalabilen anlatının, anlatıcının büyük başarısı olduğunu teslim etmeli. Adeta bir tür vaka çözümlemesi ya da analitik bir metin olabilecek bu anlatının, kendisi de yıllarca kronik depresyonla mücadelesi sonunda, genç yaşında intihar ederek aramızdan ayrılan bir yazara ait olduğunu görmek şaşırtıcı gelmiyor insana. Arkadaşlar, aileler, ayrılıklar, boşanmalar, kanserle mücadeleler, ölümler, kayıplar ve insan olmanın acısının toplamıdır belki de depresyonun acısı!

Çevirmen Sabri Gürses de bu metnin üstesinden hakkıyla gelmiş. Zor, ama çarpıcı bir metin. Benim özetim ise kitaptaki hepsi birer tamlama olabilecek açıklıktaki sözcük dizinlerini tekrarlamaktan ibaret.

Kimsenin depresyon acısı çekmediği günler dileğiyle…

 

David Foster Wallace, Depresif Kişi/İğrenç Adamlarla Kısa Görüşmeler, çev.: Sabri Gürses, Siren Yayınevi, 2016, 352 sayfa