Nedir bu lekelerle alıp veremediğimiz, dedim bir gün kendime, mutfakta… Tezgahtaki çay lekesini çıkarmaya çalışıyorum. Kalsa ne olur ki? Olmuyor işte! Neden diye merak ediyor insan. Alt tarafı leke… Göz istemiyor, gönül hiç istemiyor! Bünye kabul etmiyor. İyi, güzel, pırıl pırıl dokuyu, bütünlüğü bozuyor… Çürümenin başlangıcı gibi! Hiç olmazsa silinebilir, çıkarılabilir lekeler olsa bari! Ya çıkmayan lekeler? Hani şu “kara leke” dediklerimiz… Yaman! Yaman çelişki… Keşke hiç girmeseymiş yaşamlarımıza, dediklerimizden.
Birincisi daha masum kalıyor yanında, İkinci Dünya Savaşı, Yahudi Soykırımı, Hiroşima, Nagazaki, bile isteye… Gazze, Filistin Soykırımı… Daha niceleri… İnsanlık tarihi kara lekelerle dolu. Anmak, hatırlamak bile istemiyor insan, insansa eğer… Kendi tarihimizde de bir dolu kara leke… Bunlar tarihtekiler… Bir de kişisel tarihlerimiz, bireysel lekelerimiz var. Makrodan mikroya malzeme insan olunca bilmem kaç milyon yıl geçse de değişen şey sadece teknoloji. Teknoloji lekeleri çıkarmada epey yol kat ettirdi insanlara… Umarız insanlığa da ettirir.
Google hazretlerine sormadan olmaz tabii! Diyor ki: Leke, bulunduğu yüzeyden, malzemeden veya ortamdan açıkça ayırt edilebilen bir renk bozulmasıdır. İki farklı malzemenin kimyasal veya fiziksel etkileşimi sonucu oluşurlar. Kazara lekeleme, malzemelerin kullanılmış, bozulmuş veya kalıcı olarak temizlenmemiş gibi görünmesine neden olabilir. Kasıtlı lekeleme, biyokimyasal araştırmalarda ve ahşap boyama, pas lekeleme ve vitray gibi sanatsal etki için kullanılır.
Son dönemlerde tıbbi alanda yaygın olansa: Leke tedavisi, yüz ve veya vücudun herhangi bir bölgesinde oluşan lekelerin giderilmesi için yapılan tıbbi bir durumdur…
Tedavi ediciler internette boy boy: Çamaşır leke çıkarıcısı, yüz leke çıkarıcısı…
Deyimler deseniz çeşit çeşit: Alına, itibara, şana, şöhrete, namusa, akla gelen her yere leke sürülebiliyor.
Keşke tüm lekeler özellikle kara lekeler, çamaşır suyu döktük mü çıkabilseydi. Dikkate değer bir olgu da beyazdan kiri çıkarmanın en kolay olması, yani masumdan, leke tutmuyor çünkü. Güneşe, aydınlığa maruz bırakmak yetiyor. Bakıyorsunuz apak…
Sonuçta hepimiz insanız. Hangimiz lekesiz olduğumuzu iddia edebiliriz ki? Dilerim çıkmaz değil, silinebilir, kötü iz bırakmamış lekelerimiz olsun, kara, kapkara, akım dedikçe kararanlardan değil!
Ne yazık ki sayımızın yayın tarihi de kara bir leke: 1 Mayıs 1977 katliamında ve diğer 1 Mayıslarda kaybettiklerimizi saygı ve minnetle anıyor, İşçi ve Emekçilerin, kalem emekçilerinin de bayramını içtenlikle kutluyoruz.
Sayımıza öyküleriyle katkı veren değerli yazarlarımız Ebru Asya, Füsun Uzunoğlu, Hüseyin Karagöz, Nurdan Atay, Nuriye Yıldız, Sonnur Karapınar ve Tuba Tunçay’a teşekkürlerimizi sunarken özel bir teşekkür de ilk öykü kitabı internetten satışa sunulan sevgili arkadaşımız, yazar Hüseyin Karagöz’e… “Kilitli Hatırılar” kitabıyla ilgili sorularımı yanıtlayarak öyküsünün yanı sıra sayımıza çok değerli bir katkıda bulundu.
Keyifli okumalar diliyoruz.
“Öykülerde yaşar hayat ve edebiyat… öykülerle…”