Beni öldüremez diye düşündüm şimşek hızıyla; iki dakika önce nefes alan, şimdiyse kan gölünün içindeki diğer adama bakarak. O adam bir tehditti, silahlıydı, bense sıradan, pısırık biriydim. Artık, gecenin kör karanlığına alışmış gözlerimi, ölü adamdan ona çevirdim. Bu kez,
“Beni öldüremezsin!” diye fısıldadım.
“Nedenmiş o?”
Gülümsediğini fark ettim, çıkmaz sokağın dibinde çöp kutusunun arkasındaydık. Dizlerimin üzerinde yere çömelmiş, başım önümde dururken o etrafımda turluyordu. Gözlerimi, ucu havaya doğru sivrilmiş, siyah rugan ayakkabılarından alamıyordum bir türlü. Karım, eski karım, “ben adamın önce ayakkabılarına bakarım, onlar, statü göstergesidir” derdi.
“Neden diye sordum sana!” dedi tekrar.
Bu kez ilk sorusundaki gülümsemesini kaybetmiş, sinirli ses tonuyla bağırıyordu. Ben de bilmiyordum ki verilecek yanıtı. Bir şey uydurmam gerekiyordu hızla. Oysa kafam öyle hızlı çalışmazdı. Alışkanlıklarının dışına çıkmayan, çıktığında da şaşırıp kalan bir adamın üzerine silah doğrultulmuş bir şekilde mantıklı, mantıklı olmasa bile ikna edici bir şeyler söylemesi gerekiyordu.
“Çünkü” dedim, “çünkü yarını görmem gerek.”
“Neden?” dedi bu kez sesinde merak vardı.
Onun ilgisini çekmiştim ama bu ilgi nereye kadar sürecekti?
“Yarın önemli bir gün, işaretleri gördüm, sadece benim için değil, herkes için.”
“Öyle mi? Yarını görmen benim elimde, farkında mısın? Ben senin tanrınım. Yarın için söyleyeceğin önemli şey beni ikna etmezse elveda hayat…”
Bu gece hiç çıkmamalıydım dışarı. Hele bağrışmaları duyunca hiç girmemeliydim bu sokağa. Yaşamı boyunca hiçbir kavgaya girmemiş bir adam niye kahramanlığa kalkışır ki? Alkolün etkisi mi? Karısını, boşandıktan üç gün sonra biriyle sarmaş dolaş görmesinden mi yoksa?
“Yarın, yarın bir meteorun dünyaya çarpması söz konusu.”
Seyrettiğim tüm filmlerden süze süze bu saçmalığı süzmüştüm sonunda.
“Vay, vay, e, anlat bakalım şu hikâyeyi…”
“Ben bir bilim insanıyım, yani sayılırım. Dünyamıza yaklaşan meteor çarpacak mı, teğet mi geçecek, çarparsa ne olacak, dünya üzerinde bunu bilen beş altı bilim insanından biriyim.”
“Ya! Diyelim ki dediğin doğru. Sen neyi değiştireceksin ki? Zaten çarpacaksa çarpacak.”
Adamın benden daha zeki olduğunu düşündüm. Zeki bir katil… Batmıştım bir yalandan nasıl çıkacağımı bilemiyordum. Biraz daha debelenirsem polisin geleceğini düşünmekten başka çarem yoktu.
“Orası öyle ama dünyayı tamamen yok etmeyecek. Bundan sonrasında meteorun etkilerini araştıracak biriyim ben.”
“Sence benim için yarın fark eder mi? Ya da dünyanın yok olması? Bak yanındaki adama, bana yalan söyleyen üçüncü leşim bu. Karım, karımın arkadaşı, bir de bu, şimdi üçü de diğer tarafta hesap veriyor. Ha bir eksik, ha bir fazla… Meteor hikâyen de çok eften püften… İnandığımı sanma. Yine de bir şey uydurmanı sevdim. Şehrazat gibisin.”
“Şehrazat kim?”
“Hem korkak, hem cahil… Yaşasan, şu dünyaya ne faydan olacak ki? Varlığın yokluğun bir bence. Hadi bakalım son duanı yap vedalaşalım.”
Gözlerim kapalı, bildiğim tek duayı okurken gürültüleri duyunca tek gözümü korkuyla açtım. Adam yoktu ortada, ceset de. Bir çöp kamyonu, çöp konteynerini kaldırmış boşaltıyordu. Kamyon uzaklaşırken, kenardan sarkan kolu görünceye kadar rüya olduğunu düşündüm. Beni neden bırakmıştı? Öldürmeye değer bile görmemişti. Bu da bir işaretti. Bir hiçtim. Karanlık sokağın, daha da karanlık noktasını bulup içimde tuttuğum her şeyi çıkarttım.