“Üzgünüm tatlım! Benimle yolculuğun kısa sürmek zorunda. Seni de kendimi de bir gecelik zevkin kurbanı yapma hakkını kendimde göremiyorum. Üstelik adam evli.”
Her şey bu cümleyle başladı. Verdiğim karar çok doğru gelmişti bana, o zamanlar.
Hastane odasında uyandığımda doktorun acıyan, korkan yüzünü görmeden önce sesini duymuştum. “Uyanıyor,” demişti. Birbirine yapışmış gibi hissettiğim kirpiklerimi aralamakta hiç bu kadar zorlanmamıştım. Ne olmuştu bana? Bir doktorun muayenehanesinden nasıl olmuştu da bu hastane odasına gelmiştim? Kendimi çok bitkin hissediyordum. Kafamı çevirdiğimde koluma takılmış borularla o plastik kan torbasını gördüm. Neler oluyor diye düşündüm ama bu soruyu sormak için bile ağzımı açamadım. Soruyu zorla aralanan gözlerimde gören doktor anlatmaya başladı.
“Selin Hanım, zor bir ameliyat geçirdiniz ama merak etmeyin, iyi olacaksınız.”
Nasıl olur? Ben sadece bebeğimi aldıracaktım. Kevser’in söylediğine göre yarım saat içinde her şey olup bitecek ve ben eve dönecektim. Ne ameliyatı? Soru sadece zihnimde yankılandı.
“Hiç farkında değil miydiniz? Rahminiz patates tarlasına dönmüş, pek çok miyomunuz varmış. Kürtaj işlemi sırasında kanamanız artınca sizi bu hastaneye kaldırdık. Kanamayı durduramayınca da rahminizi almak zorunda kaldık.”
Sonrasını dinleyemedim bile. Gözlerimden akmasına mâni olamadığım yaşlar yastığımı ıslatıyordu. Ben sadece bebeğin alınmasının yaratacağı boşluğu düşünürken şimdi, yirmili yaşlarındaki bir kadın için en önemli organlarından, rahmimin alınmasına, yaratacağı boşluğa nasıl dayanacaktım? Uyumak istiyorum, hatta mümkünse hiç uyanmamak. Gözlerimi sıkıca yumdum, doktorun sesi giderek azalıyordu.
Ne kadar süre geçti bilmiyorum, tekrar uyandığımda bu sefer Kevser’in acıyan, üzülen bakışlarıyla karşılaştım. Söylediğine göre sakinleştirici yapmışlar, uzunca bir süre uyumuşum. Şimdi kolumda serum takılıydı. Kevser konuşmaya başladı.
“Canım, biliyorum çok üzgünsün ama en azından hayattasın. Neredeyse ölüyordun, biliyor musun? Rahminin alınması için imzayı da ben vermek zorunda kaldım. Ailenin sekiz saatlik yoldan gelmesini beklemek gibi bir şansımız olamazdı.” O anlatırken ellerim karnımdaki boşluğu arıyordu. “Hakikaten hiç farkında değil miydin? Doktorun dediğine göre kanama yapabilirmiş, hatta idrar torbana baskı yapıp sık sık tuvalete çıkma ihtiyacı yaratırmış.”
“Regl aralıklarım sıklaştı zannediyordum. Bazen on beş günde bir oluyordu ve kanama miktarı arkadaşlarıma göre fazlaydı, onu fark etmiştim ama yirmi altı yaşında böyle bir şeyle karşılaşacağım hiç aklıma gelmedi. Kadın doğum doktoruna da doğru dürüst gitmedim ki zaten. İş yerinde en sık tuvalete giden bendim ama günde iki litre su içiyorum, o yüzden diye düşünmüştüm. Kevser, artık benim çocuğum olmayacak mı? Bu durumda hiçbir erkek beni istemez değil mi?” dedim ve gözyaşlarımın yanaklarımı ıslatmasına bir kez daha mâni olamadım.
“Saçmalama ya! Yumurtalıklarına dokunmadığını söyledi ya, doktor. Yani, taşıyıcı anne ile çocuk sahibi olman mümkün. Hem zaten etrafına bir baksana, evli olup çocuk yapmayan ne çok çift var. Belki de haklılar! Giderek her açıdan kötüleşen bu dünyaya çocuk getirmek acaba sadece kendimizi tatmin etmek mi diye, ben de düşünmüyor değilim.”
“Kevser acaba bu yaşadıklarım bu bebeğin benden intikam alması mıydı? Ben onun canına kıydım.”
“Yok şekerim! Bebek, zaten bir süre sonra düşebilirmiş. O miyomlar sağlıklı bir hamilelik geçirmeni engellermiş. Bir tane olsa belki kontrol altında doğurma şansın olabilirmiş. Hem evli bir adamın çocuğunu doğurma gibi bir durumun da yoktu. Neyse, ailen durumu öğrenecek diye çok korktum. Sana bir şey olmasın diye sürekli dua ettim, canım arkadaşım. Sen şimdi her şeyi bırak, iyileşmeye bak. Dört ünite kan verdiler. Bir süre beslenmende kırmızı ete ağırlık vermen gerekiyormuş. Allahtan benim gibi vejetaryen değilsin, işin kolay. Üç gün sonra her şey yolunda giderse taburcu olacağını da söyledi doktor.”
“Çok sağ ol canım. Hakkını ödeyemem.”
“Bunları düşünme bile! Raporlu olduğun süreçte bende kalırsın. Yemekler yaparım sana ama et yemeklerini dışardan söyleriz. Tencerelerime et değsin istemem malum sebeple. Şimdi kendime kahve, sana da bitki çayı almaya iniyorum. Başka bir şey ister misin?”
“Yok canım! Çok teşekkürler her şey için.”
Kevser gidince yine ellerim istemsiz bir şekilde üzeri yara bezleriyle kaplı rahim boşluğumda dolaşmaya başladı. Artık yeni hayatımda regl yok, hamilelik yok. Acaba bu çocuk benim hayatımı kurtarmak için kendini mi feda etmişti yoksa benden intikam mı almıştı karar veremiyordum bir türlü. Benim sınavım da buydu demek ki…