Sıradan bir berber değildi Askanios. Firavunlar ülkesinde doğmuş, Kimeion Kralı Agamemnon’a hediye edilmişti, henüz bir çocukken.  Kralın kızı Prenses Hermodike’yle aynı yaştaydı. Erkek olmasına erkekti doğuştan ama bir kadına zarar vermez hale getirilmişti köle tüccarları tarafından.

Ah, zavallı Askanios!

Kaçan tavuğun başına gelmedi onun başına gelen

Birlikte büyüseler de köleydi işte Askanios. Ev işi, yemek derken, başladı prensesin saçlarını taramaya. Onun gibi mükemmel lüle yapabilen başka biri yoktu sarayda. Onun ördüğü saçlar konuşulur dururdu kızlar arasında. Önce prensesin nedimelerine saç yaptı sadece. Büyüyüp de uzayınca boyu, soylu erkeklerin de kişisel bakımını üstlenmeye başladı. Kral Agamemnon gitmezdi gimnazyuma onsuz. Berber olarak ünlendi tüm Aeolis şehirlerinde.

Ve gün gelip de Frig kralı Midas’la yapınca anlaşmayı, sadece kızına veda etmedi, berberiyle de helalleşti gönülsüzce Agamemnon. Kızı Hermodike itiraz etmemişti ticaret anlaşmasının şartı olmaya. Sadece “Askanios da benimle gelecek demişti babasına” kararlı bir tonda. Sevdiğinden değildi onu yanında istemesi. Hermodike pek sevmezdi kimseyi. Herkes haddini bilmeliydi. Bir prensesle, bir köle bir miydi?

Ağzı sıkı bir gençti Askanios

Bir tek o bilirdi prensesin gizli gizli seviştiğini yakışıklı Leonidas’la zeytin ağaçlarının altında

Bu yüzden yanında taşıdı berberini Hermodike, kraliçe olacağı Frig ülkesine

O günlerde sabah hazırlığı daha uzun sürer hale gelmişti. Aslında dedikodu yapıyorlardı prenses ve berberi, saç bahane. Askanios geceleri şehirde dolaşıyor ve yabancılardan müstakbel koca Midas hakkında bilgi topluyordu gizlice. Sarışın ve yakışıklı olduğunu söylemişti bir gemici Midas’ın. “Zengin olduğu da yalan” demişti Asurlu bir ihtiyar. “Pintilikten ölür kendisi.” Hasetten başka ne beklenirdi ki, gezgin bir tüccardan?

Bekledikleri gibi olmadı hiçbir şey. Askanios da prenses de kalakaldılar öylece, o meşhur Frigya kralını görünce.  Esmer ve çirkin suratlı bir adamdı karşılarında duran. Üstelik bir berduş gibi saçı sakalı karışmıştı birbirine. Kulaklarının üzerine kadar indirdiği keçe takkeyle genç bir kraldan çok içi geçmiş bir feylesofa benziyordu Midas. Sarayın her yanı altınla kaplı olmasa inanmazdı kimse bu adamın anlaşma falan becerebileceğine.

Hermodike ne tiksindi kocasından ne de âşık oldu kendisine, uzak durdu ondan sadece. Günler geçti sarayda böylece. Hermodike kraliçe olarak yapması gerekenlere harfiyen uyuyor ama karılığın gerekliliklerini yerine getirmiyordu asla. Midas ise, Kral Agamemnon’la yaptığı ticari anlaşmanın bir parçası olan bu evliliği bitiremiyordu her nasılsa. İkisi de hapsolmuşlardı bu altın saraya.

Zenginlik ne büyük bela

Koca kral köle olmuş altına

Karısına söz geçiremiyor Midas

Acaba neler gizleniyor o keçenin altında?

Midsas hediyelere boğdu karısını, kazanmak için kalbini. Pamphilia’dan kokulu yağlar getirtti. Savaşçı Med’lere adam gönderdi, doğunun ipeklerini ayaklarına serdi. Reddedildikçe büyüdü hüznü Midas’ın. Çabaladıkça eridi feri gözlerinin. Bes belli bir derdi vardı kralın. Askanios tanıyordu erkekleri. Cinsiyetsiz bir kölenin farklı oluyordu hayat tecrübesi…

Hadi Askanios yaklaş krala

Tut elinden, arkadaş ol ona

Askanios korkutmadan usul usul arkadaş oldu Midas’la. Hermodike’nin bakımlı erkek sevdiğini anlattı yavaşça. Saçın sakalın arkasına saklanmış küçük bir çocuk bakıyordu kırılgan bir yalnızlıkla. Hamama götürdü onu Askanios. Annesi gibi sabunladı gövdesini. Usturayla ter temiz etti sakalını. Baktı ki, değişiyor karısının tavrı, daha çok güvendi Askanios’a ve sonunda bir gün çıkardı keçe takkesini utançla… Kralın kulaklarının yerinde iki koca eşek kulağı vardı. Askanios şaşkınlıktan kaçayım derken, ayağı kaydı.

İşte Askanios, sonun geldi

Sırlar yalan getirir, yalanlar ölüm

Kaç buradan hemen

Kurtar kendini!

Kulaklarında çınlayan bu sesi dinlemedi Askanios, çoktan öğrenmişti bir köle için hayatta kalmanın susmaktan geçtiğini.  “Sus” diye bir ses de fısıldıyordu kulağına aynı anda. O çığlık atmayan sesi dinledi. Ve sustu…

Midas ona eşek kulaklarının hikâyesini ağlayarak anlattı. Müziğe çok düşkündü kral. Binbir çalgıcı gelir önünde yarışırdı her temmuz festivalinde. Birden kendini Pan ile tanrı Apollon arasında jürilik yaparken bulmuştu Midas, geçen sene. Şarabın da tesiriyle Pan’ın sihirli flütünü beğenmişti. Ve öfkelenen Apollon onu bu eşek kulaklarıyla cezalandırmıştı, kulakları büyüsün de iyi sesi ayırt etsin diye.

Önce kendini sakinleştirdi Askanios, sonra Midas’ı. Onun eşek kulaklarını lülelerin arasına sakladı güzelce. Midas bile inanmadı kendini obsidyen aynada görünce. Ve tabii kimse fark etmedi oyunu. Keçe takkenin altından sarkıttığı perçemlerle, karısı bile anlamadı kulakların büyüklüğünü, zaten çaresizlik sarmıştı artık Hermodike’yi. Belki de dert etmeyecekti kocasının eşek kulaklarını, çoktan vaz geçmişti yasak aşkından. İşte her şey yoluna girmişti. Askanios susmaya devam etti.

 

Günler geçti susarak. Askanios da katılmıştı oyuna, isteyerek kapatmıştı kendini kafese. Ama içi rahat durmuyordu işte. Hermodike’nin de Midas’ın da konuşacakları bir arkadaşları vardı. Berberleri aynı zamanda en yakın dert ortaklarıydı. Askanios ise yapayalnızdı. Birisine dökmek istiyordu içini. Beceremiyordu yalan dolanla yaşamayı. Sonunda bir gün Gordion’un geniş kapılarından dışarı çıkmayı başardı. Sangarius nehrinin suyunun saçları gürleştirdiğine dair aptalca bir yalan uydurdu. Ama bütün inanılmaz yalanlar gibi işe yaradı.

Askanios kimsenin olmadığı bir yerde elleriyle küçük bir kuyu kazdı. İyice emin olunca etrafta kimsenin olmadığından, kafasını gömüp toprağa, avazı çıktığı kadar bağırdı. Midas’ın ‘eşek kulakları vaaaar’dı!!! Biraz rahatlamıştı. Atmıştı o yükü üzerinden. Yalanı paylaşarak hafifletmişti üzerindeki ağırlığını. Hemen örttü kuyunun üstünü. Kimsenin anlamayacağından emin oluncaya kadar toprak taşıdı etraftan. Ve gitti bir kova su buldu uzaktaki bir köyden. Güle oynaya döndü Gordion’a. Konuşulacak bir konu çıkmıştı Firigyalılara. Herkes suyun tedavi edici etkisini konuşmaya başladı. İnananlar inanmayanlara aşağılayarak baktı. İnanmayanlar inananları aptallıkla suçladı. Ve Gordion’da sakin bir kış yaşandı.

Eyvah bahar geliyor şimdi

Bakalım ne çiçekler açacak etrafta

Uyanan uykusundan

Bitkiler olacak yakında

Gerçekten de ısınan havalarla birlikte kapıların dışından uğultular geldiğini fark etti muhafızlar. Rüzgâr estikçe sesler duyuluyordu uzakta bir noktadan. Birkaç kişi anlaşılmaz seslerin kaynağını bulmaya gitti. Dolanıp durdular bir süre. Rüzgârın esmesini beklediler kimi zaman çaresizce. Sonunda anladılar ki, küçücük bir çimendi grubuydu o sesi çıkaran.

En küçük bir esinti de bağırmaya başlıyordu çimenler: “Midas’ın kulakları, eşek kulakları” diye.

Kimse anlam veremedi bu olaya. Bir süre sonra unutuldu gitti. Midas tanrı Apollon’la anlaştı. Apollon Delfi’deki tapınağa yapılacak beş altın kâse karşılığında laneti geri çekti. Hermodike yasak aşkıyla buluştu yeniden. İyi bir eş ve kendini ülkesine adamış bir kraliçe olarak nam saldı halk arasında. Bir dolu tapınak inşa ettirdi ana tanrıça Madra Kubala’ya. Askanios da çok zengin oldu. Bitkilerle güzellik ilaçları hazırladı ve onları zengin tüccarlara sattı.

Her üçü de küçük yalanlarının unutulduğunu gören insanların suçlu mutluluğu içinde ölüp gittiler. Ama o üç beş çimen yüzünden anlatılır oldu bu öykü. Hakikat kimi zaman bir rüzgâr sesiyle şarkı oldu söylendi, kimi zaman bir çimen yeşiliyle masal oldu yazıldı.

Susmak örtemedi bir türlü, gerçeğin üstünü… Gerçek yalanlarla güzeldi.