Kitaplarda okumuş, dudak büküp geçmiştim. Bir tek sözün bu kadar deprem yaratacağını beklemiyordum. Temeli sağlam sandığım bir ilişki demek bu kadar kolay yıkılabiliyordu. Oysa kocaman bir yürek taşıyordum. Birkaç dakika öncesine kadar sevgi doluydu. Şaşkınlığım geçince duyduğum sözlerin yüreğime çöküp ruhumu kararttığını hissettim. Belirsizlik içimi kavuruyordu. Bir nedeni olmalıydı. Aramızda buz gibi bir sessizlik oluştu. Kısa bir süre sonra kendince makul kısa bir açıklama yaptı. Özgürlüğü kısıtlanıyormuş. Bu kadar ilgi, şefkat, koruyucu davranışlar zamanla onu sıkmış. Cendereye sokmuş. Dayanamıyormuş. Gelecek için umudunu kaybetmiş. Böyle yaşayamazmış. Benim, onun istediği gibi olacağımı beklemiyormuş. Böylesi ikimiz içinde daha iyi olurmuş. Bir süreden beri kendisini yabancılaşmış, daha doğrusu beni bir “yabancı” gibi algılıyormuş. Beraberliğimiz bitmesinin doğru olacağını düşünüyormuş.
Şok olmuştum. İlk ağızda ne söyleyeceğimi bilemedim. Dudaklarım zırh gibi kapalıydı. Dişlerimi sıkmıştım. Yaralı ve yalnızdım. Cevaplarım bir bir aklıma geliyordu. Söylersem yürek dağlayıcı olurdu. Onun için değil, benim için. Öfkeli, hırçın sözlerim beni rahatlatabilirdi. Katı bir duruş sergileyebilirdim. Gözlerinden anlıyorum, ok yaydan çıkmıştı. Konuşmakta özgürdüm. Lâkin acı, incitici sözler söylemek istemiyordum bunca sevgi dolu yıllardan sonra… Yapamazdım. Sessizliğim, kabullenmem, dirençsizliğim, yıpranmış bir halde göz yaşı dökmem ona cesaret mi vermişti? Gelecek için umutlarım yok olacaktı. Umut dediğin nedir ki… Gelecek için mutlu hayallerin gerçekleşmesini beklemek. Bir temenni sadece.
Neydi istediğim? Güven dolu sıcak bir beraberlik. Ruhum hassasiyete, yakınlığa, içtenliğe hasretti. Bulmuştum. Yüzüm onu her gördüğümde aydınlandı, içim coşkuyla doldu. Kalbim kuş gibi çarpıyordu konuştuğu, elimi tuttuğu, gülümsediği zaman. Sevinç göz yaşlarımı içime akıtıyordum. Sevgisini cömertçe anlatsın. Beni mutlu etsin. İkimiz de mutlu olalım. Işıklar içinde kalalım. Sevecen sesi kulaklarımda yankılansın. Beni büyülesin isterdim. Bulutlar üzerinde uçalım. Parmakları saçlarımın arasında gezinirken hayale dalayım. Bana bir insan, bir kadın gibi değer versin, saygı duysun. Saf ve sıcak bir ilgiye ihtiyacım vardı. Bunu hak ettiğime inanıyorum. Yalnızlığımın acısını belki böyle unutabilirim. Onu özlemek istiyorum. Kalbim yumuşasın. İyiliklerle dolsun. Hayatı onunla birlikte seveyim. Eli elimde konuşurken sesi yüreğime işlesin. Onu sakince dinleyeyim, huzur duyarak. Yokluğunda onu görmek için can atayım. Buluştuğumuzda kalp çarpıntısına rağmen dingin olayım. Sevineyim. Kendimi iyi hissedeyim. Önemsendiğimi anlayayım. Sıkıntılı anlarımda beni teselli etsin. Yüreğim hafiflesin. Ona güven duyayım. Onsuz hayatımın kuru, suskun, tedirgin olduğunu anlasın. Karanlık, hüzünlü, kırılgan anlarımda yanımda olsun. Huzur versin. Birlikte mutlu olalım. Bunları istiyorum. Sadece. Yeter bana, yeter ikimize…
Fakat heyhat. Kararlı görünüyor. Fikrinden dönmesi zor. Bunu yüzüme bakamamasından anlıyorum. O da ne?! Yanağında bir damla yaş. Bir ümit mi? Elinin tersiyle sildi. Hâlâ yüzüme bakmıyor. Biraz daha konuşsun, içini iyice döksün istiyorum. Böylece bana da söz söyleme alanı açılır. Dudakları titriyor. Belki beni daha fazla üzmemek için susuyor. Sessizce kendini eleştiriyor olmalı. Belki, varsa kendi hatalarına sorguluyor. Oysa hatalarını benim defterime yazabilir. Onu tanıdıktan sonra daha da güçlü hale geldim. Taşıyabilirim.
Bunca beraberlik, bunca yaşanmışlık, sonunda “yabancı” olmak. Kabul edilebilir bir durum değil. En azından ben kabul etmiyorum. Ayrılsak bile o benim zihnimde, yüreğimde sürekli olarak yaşayacak. O benim yabancım olamaz. Geçen zaman duyguları, izleri silebilir mi? Ne kadar süre kalabilir? Silinince her anımız kaybolur mu? Zihnim karışık. Sakinleşmem gerek. Hüzünlü olabilirim fakat öfkeli olmamalıyım. Öfke kime karşı? Kendime… Ona öfkeli olamam. Munis bakışları, tatlı gülümsemesi, gamzeleri gözümün önünde. Sev beni diyen bir kedicik. Sokulgan.
Ah, bir konuşsa. Sebebini söylese. Onu daha çok mutlu edecek biri varsa bilmek ister miyim? Bu beni daha çok yıkar. Yüreğimi alt üst eder. Ayrılığı yetmezmiş gibi… Aramızda yaş farkı yok, genç ve sağlıklıyız. Uyumluyduk da… Şimdi mantıklı düşünmeliyim. Erkekler eşsiz duramazlar. Mutlaka biri vardır. Yoksa durup dururken neden böyle bir karar almış olsun. Kendime kızıyorum. Yıllardır böyle bir şey olabileceğini aklıma getirmedim? Sevda gözümü kör etmişti zahir. Aşk acı, aşk yalan…
Zihnim bomboş. Orada ve yüreğimde sadece o vardı, ya şimdi… Lanet olsun kaderime. Kendimde kusur aramayacağım. Böyle yaparsam ona hak vermiş, onaylamış olurum. Zaten kusursuz insan yoktur. Aşkı kusurları örten eflatun bir şal gibi düşündük. Biz de bu şalın altına girdik. Yıllarca mutlu olduk. Hayatımızdan memnunduk. Kimse bozamaz diyorduk. Aşkımız bizi kem gözlerden korurdu. Bu defa fenalık dışardan değil içerden geldi. Sinsi bir yılan gibi zehrini akıttı, gitti, o zehri içimde taşıyamam. Bir an önce çıkarmalıyım. Nasıl?! Uykumu düzenli hale getirmeliyim. Her sabah yeni bir güne başlamanın sevincini hissetmeliyim. Kötü düşünceler benden uzak olmalı. Yaşamayı seviyorum. O’na inat yeni bir macera… Kızgınlıkla karar vermemeliyim. Yaram çok taze. Kabuk bağlamalı. Ne zaman? Bilmiyorum… Kendimi çok yorgun hissediyorum. Kımıldayamıyorum, nefesim daralıyor. Her şey üstüme geliyor. D Ah! ne yapacağımı bilmiyorum. Kimselere anlatamam. Anlamazlar. El için yanma nara, yak çubuğunu sefanı ara, derler mi? Bilmiyorum, zaten yapamam. Onu içimde saklamıştım gece gündüz. Rüyalarımda O vardı. Şimdi kâbuslar beni bekleyecek. Unutmalıyım. Ama nasıl? Yürüyüşe çıkayım. Akşam serinliği zihnimi dağıtabilir. Deniz kenarında oturur, düşüncelere dalarım. Belki içimdeki zehirden kurtulmak için uzun uzun, içli içli ağlarım. Hiçbir yükü taşıyamam bundan sonra. Elveda diyemiyorum. Hâlâ yüreğimde. Daha uzun süre orada kalacak.