Raye, kırk beş yaşında alkol komasına girip öldü. Hayatta olsaydı, o gece içtiği şarapların listesini instagramda yayınlayıp, bağcılara katkıda bulunacaktı ama parası yetmedi. Öldüğünde, Azrail ona acıdı ve bir kazanda filtre kahve demledi. Peru çekirdeklerinden. Azrail’in yüzü, genç yaşta şöhreti yakalamış bir dizi oyuncusunu andırıyordu. Raye, “Böyle ölüme can kurban,” diye düşündü. Yaşarken az mı hayalini kurmuştu yakışıklı oyuncunun. Kahvesini içtikten sonra kendi cenazesini izlemeye karar verdi. Koltuğuna oturdu, Tünel TV’yi açtı. Azrail de ona eşlik etmek için yanına oturunca, işkillendi Raye. Şüpheleri, kolundan yayılan ısının, gövdesini ele geçirmesiyle son buldu. Ölüm, kesinlikle kasap kokuyordu.
Raye’yi gece yarısı yatağında ölü bulan kocası Fikret A. , büyük bir rahatlama hissetti. Kızı gibi sevdiği, “melek yüzlüm” dediği karısı Raye; nihayet Hakk’ın rahmetine kavuşmuştu. Fikret sabaha karşı ilk iş buzdolabını açtı, soğuk su çıkardı. Rakısını asla ılık suyla içmezdi. Raye kocasının çok hızlı içmesine sinirlendi. Televizyon izlerken çenesini tutamadı.
“Fikret yavaş iç Allah aşkına. Misafirlerin yanında uyuyakalacaksın yine. Fikret bir kere de ağzınla iç. Bir kere de insan gibi iç.”
Fikret, beş dakika içinde iki kadeh rakı içti. Raye’nin cansız bedenine sarılıp, müzik dinlemeye devam etti.
Raye söylenmeye devam etti:
“Fikret, bari öldüğüm gün Ahmet Kaya yerine Erkan Oğur çalsaydın ya. Rakı yerine şarap içseydin. Tavuklu pilav yerine, makarna haşlasaydın taziyeye gelenlere.”
Evin açık kapısından giren Refika Hanım, damadının sızdığını fark edince, kocası Mithat’ı dürttü.
“Kızım ölmüş benim, kızım. Yaptığına bak. Bari gündüz vakti içmeyeydin. Püh, yazıklar olsun. Birazdan insanlar gelecek. Şu evin haline bak. Her yer köpek tüyü içinde. Sen öldürdün kızımı. Elektrik süpürgesi nerede? Mithat, çekil ayağımın altından, dip köşe temizlik yapmam gerek.”
Mithat Bey, gazeteyi ikiye katladı, kızının ölüm ilanını yüksek sesle okumaya başladı.
“Acı kaybımız Raye A., bir baltaya sap olamadan ölmüştür. Babasına itaatsizlikle tanınan biricik yavrumuzun cenazesi, kendi isteği üzerine Bozcaada Çamlıbağ yöresinden, bağ turlarının gerçekleştiği saatlerde, üzüm fıçısına konarak önce çiğnenecek, ücretsiz tadım sonrası defnedilecektir.”
Tekrar kapı çaldığında evi temizlemeye devam eden Refika Hanım çok sinirlendi.
“Cenaze evine çat kapı gelinir mi canım? Ne biçim insanlar bunlar? Fikret kapıyı açsana.”
Fikret kalkacak durumda değildi. Refika Hanım damadına söverek kapıyı açtı.
Yoga matları ellerinde üç genç kadın girdi içeri. Raye hayattayken onlarla zaman geçirmeyi çok severdi. Sepin, Gece, Özge. Tavuğun kokusunu alan Sepin, üstündeki “vegan şeyler” tişörtünü Raye’nin hediye ettiğini hatırlayarak sinirlendi:
“Raye öldüğü gün tavuk dağıtılmasını istemezdi. Makarna yapın demişti bana. Ne büyük saygısızlık.”
T.A. salonda gezindikçe havada dolaşan tüylere yenisi ekleniyordu. T.A. , tavuğun kokusuyla çıldırmış gibi davranıp, rahmetlinin yazarını herkesten sakladığı bir kitabı parçalamaya başladı. Gece, köpeğin ağzını açmaya, kitabı kurtarmaya çalıştı ama hayvan kesinlikle ağzını açmıyordu. Gece, Refika Hanım’ın eline tutuşturduğu toz beziyle gözyaşlarını silerken, bir yandan da ağzına kaçmış köpek kıllarını çıkarmaya uğraşıyordu.
“Ah ! Ah! Eklem yogasını çok severdi rahmetli. Akşam onun anısına yoga yaptıracağım canlı yayında.”
Refika Hanım, Özge’ye de “kapı açma” görevini vererek, temizlik yapmaya devam etti. Özge, Refika Hanım’a pis pis baktı.
“Raye’nin dediği kadar varmış. Kızı ölmüş bir kadının koltuğa yığılıp ağlaması gerekmez mi? Babası da ayrı manyak, mutfakta getirdiğimiz su böreklerini yiyiyor.”
“Raye’yi onlar mı öldürdü acaba? Kocasından şüphelenmiyorum ben.”
Gece, toz bezini Mithat Bey’in gazetesine doğru fırlatırken, bir şeyler hatırlamış gibiydi.
“Raye’nin kafası çok karışıktı. Ben katıldığı yazı çalışmasındaki arkadaşlarından şüpheleniyorum. Bir de hocası var, yazar olan. Karnavalesk yapıda yazdığını sanıyor Raye ama beceremiyor. Üstkurmacada yetersiz. Fikret de hep köstek oldu kıza. Hayal gücünün zayıf olduğunu söyleyip durdu. Biz de, genç sevgili konusunda çok gerçekçi davrandık. Sürekli kocasına geri dönmesini söyledik. Bize neydi ki. Kafasının içinden kime giderse gitsin. Hele ben, ikisini yatakta basmışım gibi neler neler söyledim. Kendimi asla affetmeyeceğim. Belki de benim yüzümden öldü Raye.”
“Bana kalırsa Özge, bugün o tavuğu ikram edemeyiz. Raye’nin kemikleri sızlar.”
Kapı tekrar çalınca Özge görev bilinciyle zıpladı. Gelen, Raye’nin komşusu Yeşim’di. Elinde büyük boş bir tabak vardı:
“Kediler için biraz tavuklu pilav rica edecektim. Bu arada başınız sağ olsun. Fikret yok mu?”
“Uyuyor Fikret.”
Özge tabağa tavuklu pilav koydu, Yeşim’e uzattı.
“Birkaç saat sonra tekrar uğrarım. Kediler yine acıkır.”
Özge Sepin’i dürttü:
“Bir tane normal arkadaşı yok rahmetlinin.”
“Biz varız ya.”
“Beni ayrı tutun. Yeni normale alışamıyorum. Bu maskeler kokuyor. İltihaplı diş eti kokuyor.”
“O koku köpeğin ağzından geliyor anlamadın mı? Tavuklu pilav verelim şu garibana.”
Refika Hanım etrafa kolonya püskürtmeye başladı.
“Bu ev asker çorabı kokuyor. Ben hayatımda böyle pislik görmedim. Özge senin mutfakta ne işin var? Senin görevin belli. Gece, sen de bırak şu pis köpeği. Rahmetlinin eşyalarını valize koyalım beraber.”
“İyi de bu iş için erken değil mi Refika Teyze?”
“Kızım ölmüş benim be. Kızım ölmüş. Ne erkeni. Hadi.”
Gece ve Refika arka odalardan birine geçerken Özge fenalık geçiriyordu.
“Ay yok, ben dayanamayacağım daha fazla. Adam su böreklerinin hepsini yedi. Kadın, kızı daha gömülmeden eşyaların derdine düştü. Raye’den hiç iz kalmasın istiyorlar.”
Sepin tavuğun kokusu çıksın diye pencereleri açmaya başladı:
“Evi havalandırmak gerek. A! Kar başladı. Haziranda kar yağdığı görülmüş şey değil.”
Azrail koltukta Raye’ye iyice sokuldu.
“Üşüyor musun?”
“Yok. Sayende üşümüyorum.”
“Kara filmi sevdin mi?”
“ Bilemiyorum Azrail. Bana bu kadar sokulman dikkatimi dağıtıyor.”
Derken yeniden kapı çaldı. Gelen, rahmetlinin kız kardeşi Asuman’dı. Tepeden tırnağa pembe giymişti. Özge onu görünce aklına pamuk şekerler geldi.
“Ay merhaba. Ablam ölmüş doğru mu? Anne! Bak cenaze için Furla’dan çanta, Gucci’den elbise aldım.”
“Kaç para verdin kızım bunlara?”
“Ay sana ne babişko. Karışma sen.”
“Manyak bunlar ya. Refika kaç para vermiş kaç?”
“Ay anne, benim uçuşum vardı unuttum. Cenazeye gelmesem ayıp olur mu ki ablama?”
“Çok güzelmiş çantan. Perşembe ben de takarım güne giderken.”
“Hadi ben gidiyorum babişko. Ha, bu arada niye ölmüş ki ablam?”
“Fikret öldürdü onu Fikret. Sabah içmeye başladı. Pis ayyaş.”
“E iyi o zaman. Ben gidiyorum, hadi bay!”
Özge, Sepin ve Gece kol kola girip titremeye başladılar. Kar iyice bastırmıştı.
Raye, kara filmi izlerken, cenazesini izlemeye dayanamayacağına karar verdi. Azrail’in elinden tuttu, tünelin ucundaki ışığı görünceye kadar yürümeye devam etti.
Öykü bizi başka bir görüş açısına götürüyor. Hepimizin bildiği söylenmeyenleri yüzümüze çarpıyor kendi tünelimize girmeden önce. Çok beğendim. Nazlı Akın’ı tebrik ederim.