– Sinemaya gidelim mi seninle?

Başımı kaldırıp yüzüne bakıyorum şaşkın şaşkın.

– Ciddi olamazsın!

– Son derece ciddiyim, söz yalnız ikimiz olacağız. Enişten artık film seyretmek yerine film çevirmekle meşgul uzun zamandır, diyor ve sessizce hem de ne filmler, şaşar kalırsın diye ilave ediyor.

– Türkan Teyze yaa siz o zamanda film izlemiyordunuz ki, resmen film çeviriyordunuz, eniştem devam etmiş, sen bırakmışsın deyip kahkahayı basıyorum. Türkan Teyzem de başlıyor gülmeye, sen de az değildin ama. Engel olmak için elinden geleni yapıyordun.

– Ya Türkan Teyze üst üste konmuş kamyon lastiklerinin içine beni hapsetmek hanginizin aklına gelmişti Allah aşkına! İlk önceleri aymadım, patlamış mısırları, şekerleri, içecekleri keyifle mideme indirdikten sonra sizin fısıltılarınıza kikirdemelerinize karışan sinema efektleri, kadın sanatçıların yumuşacık sesleri, erkeklerin tok, güven verici sesleri, seyircilerin bize kadar ulaşan beğeni, kızgınlık, hayranlık, destek nidaları… Uyuklamaya başlardım.

Uykumun en tatlı yerinde uyandırıp eve kadar yürütürdünüz bi de…

– Öyle deme kuzum, bir iki kere ancak yürütmüşüzdür, enişten kucağında taşırdı seni, eve yaklaşınca yürürdün sadece, o da bazen. Ay gel bir sarılayım sana, ohhh mis kokulu yeğenim benim. Sonra intikamın acı oldu ama…

– Altı yaşındaydım, ne bileyim işin sonunun nereye varacağını.

– Dur sana bir melisa çayı yapayım, iyi gelir deyip mutfağa seğirten teyzemin arkasından dalıp gidiyorum. Yirmi sene geçmiş! Antalya’dayız. Her yaz en az iki ay kalıyoruz orada, anneannem ve dedemin evinde. Babam en fazla iki hafta kalıyor yanımızda, Ankara’ya dönüyor. Annem, teyzelerim, kardeşim ben çok güzel zaman geçiriyoruz birlikte. Evlenip gittiği Ankara’nın havasına bir türlü alışamayan annem bu yaz babamı ikna etmiş iki yerine üç ay kalmamızı sağlamıştı. Benim için Antalya demek Türkan Teyzem demekti. Deniz onunla gidersek anlamlıydı, bir tek onun elinden yemek yerdim, ondan başka kimsenin yanında yatmazdım. Çok güzel bir kızdı, ismini Türkan Şoray’ı çok seven anneannem koymuştu. Onun kadar güzel olsun dileği yerine gelmiş, kara kaşlı kara gözlü, narin görünümlü, alımlı bir kız olmuştu teyzem. Filiz Teyzem’in aksine çok da tatlı dilliydi. Filiz Teyzem’in adını dedem vermişti, “madem büyük kızlarımız ünlü sinema yıldızlarının adlarını aldı (bu arada annemin adı Hülya Koçyiğit’i çok seven doğum hemşiresi tarafından konulmuş) küçüğüne haksızlık etmeyelim o da Filiz Akın’ın adını alsın” demişti. Filiz Teyzem çok mesafeli bir kızdı, ne benimle ne de kardeşimle pek muhabbeti yoktu. Odasına kapanır fotoroman okurdu bütün gün. Arada elinde kocaman bir poşetle dışarı çıkar arkadaşlarıyla değiş tokuş ettiği yeni fotoromanlarla eve döner yine odasına kapanırdı. Annemle Türkan Teyzem çok iyi anlaşırlar, her yere birlikte giderlerdi. Kardeşim çoğunlukla evde kalır ben onlara katılırdım. Plaj, çarşı-pazar, sinema, akşamüstleri sahilde yapılan yürüyüşler. O yaz akşam yürüyüşlerine daha sık çıkar olduk. Teyzem bir seferinde anneme uzun boylu, iri yapılı, bıyıklı esmer bir adamı gösterdi. Annem kaçamak bir bakış attı, “kimin nesi, neci bu çocuk, tamam yakışıklı ama biraz araştırmak lazım” gibi bir şeyler söyledi. Bir iki gün sonra biz yürürken o adam yanımıza geldi, annem ve teyzemle tokalaştı, benim yanağımdan bir makas aldı, “ne tatlı şeysin sen ” dedi. Sinir oldum resmen, kimdi bu adam, Türkan Teyzem niye bu kadar ilgileniyordu onunla, niye “babam duymasın” diyordu. Merakım uzun sürmedi. İki gün sonra teyzem, o, ben sahildeki yazlık sinemada yan yana oturmuş, film izliyorduk. Dedemden annem izin almış, benim için değişiklik olacağını söylemişti. Önce teyzemin yanında oturmuştum. Ama adamın teyzemin elini tuttuğunu fark edince yerimden kalkıp aralarına oturdum. Film bana göre değildi, önceden Ayşe’nin seyredeceği film olsun diye araştırılırken şimdi sadece “film olsun da ne olursa olsun” denilerek gelinmişti besbelli. Vurdulu kırdılı bir filmdi, üstelik adam sinirimi bozuyordu, eve gidelim diye tutturdum, çaresiz kalktılar. Adam eve yaklaşınca yanımızdan aceleyle ayrıldı, teyzem ondan kimseye bahsetmememi sıkı sıkı tembihledi. O hafta bir iki denemeleri daha oldu, benzer şeyler yaşadık. Bir sonraki hafta yine sinema lafı edilince ben kocaman bir “Hayır” dedim. Teyzem kulağıma eğilip, “Bu sefer farklı, sana sürprizimiz var” diye fısıldadı ve kandım. Yazlık sinemanın arkasında bir tepeye gittik, “bugün buradan izleyeceğiz filmi, Ayşecik oynuyor, senin ismini aldığın oyuncu, bak patlamış mısır, şeker, gazoz da aldık” dediler. İstersem etrafta dolaşabilirmişim. Ama öyle olmadı, ben onların yakınlaştıklarını gördükçe yanlarına yanaştım, çişim dedim, sıkıldım dedim, burunlarından getirdim. Bir sonraki gelişimizde tepede üst üste konmuş üç tane kamyon lastiği vardı. Adamın elleri kolları yiyecek, içecek, oyuncakla doluydu. Hadi seninle bir oyun oynayalım deyip beni lastiklerin içine oturtuverdiler. Kucağımda onca ilginç yiyecek ve oyuncaklar, bir de küçük el feneri, çıtım çıkmadı, sonuna doğru yarı uykulu “Gidelim artık” diye söylenmelerime teyzemin iç çekişleri, adamın inlemeleri karıştı. Uyuyakaldım herhalde, eve nasıl döndüğümüzü hatırlamıyorum.

Ankara’ya dönüşümüze birkaç gün kala yine buluştular, yine aynı şeyler tekrarlandı, kendimi lastiklerin içinde buldum ama şeytan dürttü. Önce sessizce oturdum sonra lastikleri ite kaka yerinden bir parça oynatmayı başardım ve açılan aradan olan biteni film gibi izledim. Veee bütün ev halkı ertesi sabah her şeyden haberdar oldu. Dedem çok yumuşak, tatlı bir adamdı, niye o kadar sinirlendi, niye Türkan Teyzem’i dövdü o günkü aklımla hiç anlam veremedim. Annem de çok kızmıştı, “çocuğun yanında nasıl yaparsınız böyle şeyler” diye söylendi durdu. Filiz Teyzem niye “Oh olsun, o dayağı hak ettin” dedi anlamadım. Türkan Teyzem bana küsecek diye çok korktum ama o gelip bana sarılarak ağladı. Hiçbir şey olmamış gibi davrandı, hatta evde bir tek benimle konuştu. Ankara’ya döndüğümüzde nişan ve düğün haberlerini aldık. Bir sonraki yıl gittiğimizde teyzem ilk bebeğine hamileydi. Ama beni “ilk göz ağrım” diye sevmeyi hiç bırakmadı.

Yıllar sonra teyzem üç çocuk annesi, şişman, bezgin bir ev hanımı, eniştem mesleğine ek iş olarak “çapkınlık uzmanlığı” yapıyor durumda. Ben aşk ve ayrılık acısından kıvranırken teyzemin bulduğu teselli yolu; beni sinemaya davet etmek. Aslında fena fikir de değil. Kafamda yirmi yıl sonra eniştem gibi olacak biri için mi üzülüyorum acaba sorusuyla, “Hadi hazırlanalım” diyorum…