Ölmek,

                                                                                                                             Her şey gibi, bir sanattır

                                                                                                                            Bu konuda yoktur üstüme.

                                                                                                                            Lady Lazarus – Sylvia Plath

 

İyi akşamlar Bay Yeats, gününüz nasıl geçti? Hiç anlatmazsınız zaten, ben anlatayım o zaman. İyi bir dinleyici olmanızı seviyorum. Bu evi tutarken sizin varlığınızın şiirlerimi kutsayacağını düşünmüştüm ama gecelerime yoldaşlığınız da çok önemli oldu hayatımda.  Yalnızlığın beni kadar zorlayacağını tahmin etmezdim. Belki de yalnızlıktan ziyade aldatılmışlık beni zorlayan. Bunları konuşmak istemiyorum bugün. Kalbime pençelerini geçirmiş bir baykuş gibi sürekli batıyor hayal kırıklığım zaten. Neyse neyse, bugün yayınevime uğradım, yeni şiir dosyamı göstermek için randevu almaya. Biliyorsunuz hâlâ telefon bağlanmadı. Bay Heinemann geçen ay yayımladıkları romanımın satmadığını söyledi. Üç sene evvel bastıkları şiir kitabımın da çok satış yapamadığından bahsederek yeni bir kitap için acele etmemeliymişim. Kadın yazarlar fazla ilgi görmüyormuş. Hıh!  Kadınları sokmak istedikleri sadece ev kadını rolünden çok sıkıldım. Siz ne düşünüyorsunuz Bay Yeats? Biliyor musunuz, üniversite mezuniyetimde konuşma yapan başkan adayı biz kadınlar için ülkeye hizmet etmenin en iyi yolunun  ev kadını olmaktan geçtiğini söylemişti. İnanabiliyor musunuz Bay Yeats? O dönem  beraber olduğum tüm sevgililerim, evet çok sevgilim oldu, bir kaçı evlenmek bile istedi benimle , kalemime hayranlık duyuyorlar ama evlendikten sonra yazmayı hobi olarak sürdürmemi bekliyorlardı. Bir de bana deli diyorlar! Esas  böyle bir beklentisi olan herkes deli. Sizce de öyle değil mi Bay Yeats? O role sığamayacağımı daha sekiz yaşında ilk şiirim yayımladığında fark etmiştim. O zaman Amerika’nın en ünlü kadın şairi olmaya karar vermiştim. Gülmeyin, doğru söylüyorum. Hâlâ daha da bu iddiamdan vazgeçmiş değilim. Ancak bütün bunlara katlanmak, şiirle dolu kafamın dünya üstünde anlaşılacak bir yer bulamaması hayatı ne kadar zor kılıyor biliyor musunuz?

 

Ah, size teklif etmedim. Konyak alır mıydınız Bay Yeats? Hayır mı, kusuruma bakmazsanız ben biraz daha alacağım. Nefesimi kesen soğuğa karşı ancak konyakla içimi ısıtabiliyorum. Hiç böyle soğuk bir kışla karşılaşmamıştım. Çocuklarım sürekli hasta. Henüz Şubat ayındayız, bahara daha çok var. Nasıl dayanacağız bilmiyorum. Ted de çok ilgilenmiyor bizimle. Vakti yok zira! Hahaha! Sevgilisinin sıcak kollarından çıkıp bu soğuk eve, çocuklarına gelemiyor. Haa, esas günün haberini size söylemeyi unuttum Bay Yeats! Yayınevinde Ted’in sevgilisinin hamile olduğu söyleniyordu. İnanmıyorum, inanmak istemiyorum! Allah belanı versin Ted! Bunu nasıl yaparsın? Ne olur bana doğru olmadığını söyleyin Bay Yeats. Siz ruhlar, duvarlardan geçebilir, istediğiniz yere gidebilirsiniz değil mi? Belki de sadece dedikodudur. Bilmiyorum, bilmek de istemiyorum. Bak konuşmayacaktım bu konuyu ama her şey Ted’e çıkıyor.

 

Evliliğe karşıyken Ted’le tanışınca hiç düşünmeden evlendim. Öyle etkileyici bir kalemi vardı ki! Kendi değerinin farkında değildi. Onun kendi değerinin farkına varması için şiirlerini gazetelere, dergilere, yarışmalara yolladım, karalamalarını temize çektim. Kendimi bırakıp ona odaklandım. Onu var ettim. O da bana yazmam için destek oldu, yalan yok. Kendi şiirlerime ayıracağım zamandan fedakârlık edip iyi bir eş (!) olarak onun şiirlerine vakit ayırmak zaman zaman içimde bir öfke yarattıysa da yaptım. Kendini sadece evine, eşine ve çocuklarına adamış eş rolü kabul ettiğim bir şey değildi ama arasını bularak kendi tanımımı yarattım ben de. Hahaha! Çocuklarımızı görüyorsunuz, ne tatlılar değil mi? Bahçeli bir ev aldık, arılarımız vardı. Kendimize bir cennet yaratmıştık. Her şey mükemmeldi. Yaşıyordum hayatı, sonuna kadar keyifle. Her şeyimiz vardı; yazıyorduk, üretiyorduk ta ki o kadın hayatımıza girinceye kadar. Tanıyorum kadını hatta kocasını da ama adını ağzıma almak istemiyorum. Anlıyor musunuz Bay Yeats? Kadının kim olduğu önemli değil, burada önemli olan Ted’in bizi terk etmesi. Ted’in arkasına dönüp bakmadan tensel arzularının peşinden gidip cennetimizi yıkması. Biliyor musunuz, Ted’in ona yazdığı aşk şiirlerini buldum. Cildinin güzelliğinden, kokusunun baş döndürdüğünden bahsediyordu. Fena değildi şiirler ha, bu arada! Sanırım onu yatakta tatmin edemediğim için terk ettiğini düşünüyorsunuz her erkek gibi ama hayır! Biraz vahşi ama heyecanlıydı. Bazen ipin ucunu kaçırdığı olurdu. İkinci çocuğumu o yüzden düşürdüm. Dehşete düşecek bir şey yok Bay Yeats, aramızda bir oyundu. Babam da beni döverdi ama beni en anlayan ve seven de oydu. Babam da Ted de tam her şeyin güzel ve sarsılmaz olduğuna  inandığım zaman bırakıp gittiler beni.  İşte bu, bu içimde onarılmaz bir boşluk yaratıyor. Nasıl başa çıkacağımı bilmiyorum. Uzun zamandır duymamayı başardığım kafamın içindeki o ses yeniden durmadan yüksek sesle konuşmaya başladı. Susturmaya çalıştım susmadı. Onu dinlemeye başladım. Onun hızına yetişeceğim diye çılgınca durmadan yazdım. Kanım çekildi, canım yandı ama gene de yazdım. Okumak ister misiniz Bay Yeats? Hoş, geceleri karanlıkta yazarken omuzumun üstünden baktığınızı hissediyordum. Ruhunuzun dolaştığı bu evde içimdeki acıyı, öfkeyi, özlemi mısralara dökerken yardımcı olacağınızı biliyordum. Peki içimdeki boşluğu, hayal kırıklığımı, yalnızlığımı anlayabilir misiniz Bay Yeats? Babam gibi sarıp sarmalayabilir, kafamın içinde durmadan konuşan sesi susturabilir misiniz? Dertlenmeyin, kimse yapamadı siz de yapamazsınız. Gelin içelim Bay Yeats; size, bana, şiire, yok oluşa… İçelim parça parça ayağımızın altından çekilirken hayat!

 

Sıkıldınız mı Bay Yeats? Sıkılmayın, daha gece uzun. Anlatacak çok şeyim var. Şu Hordes de bana antidepresan verdi geçen hafta, uykusuzluğuma- depresyonuma iyi gelecekmiş güya! Bir damla uykum yok. Siz de yalnız bırakmayın beni Bay Yeats. Biliyor musunuz, Bay Hordes benim için psikiyatri kliniğinde yer arıyormuş, yer bulur bulmaz yatıracakmış beni. Ha hay! Bilmiyor ki, bir daha hastaneye yatıp elektroşok yiyeceğime ölürüm daha iyi. Sizin hiç yolunuz düştünüz mü oralara Bay Yeats? Düşmediyse bilmezsiniz, dayanılmaz bir acı. Daha da acısı çok aşağılayıcı! Ölmek daha kolay ve şiirsel. Bazı insanlar ölümden çok korkuyorlar. Halbuki ölüm bir kurtuluş, bir rahatlama. Karanlığı giyinme ve kendine yakıştırma. Zayıf insanlar intihar edermiş. Ne kadar saçma! Ölmeye karar vermeyi ve hatta ölüme doğru adım atmayı becerebilmek tam da kararlı, cesur insanların işi. Şaşırmayın Bay Yeats, ben kaç kez denedim ölmeyi. İlk elden tecrübe yani. Her seferinde kurtardılar beni. Gerçekten ölmek istiyor muydum şimdi tam ayırdına varamıyorum, gerçekten ölmek istesem becerirdim diye düşünürüm zaman zaman.

 

Ölüm fikri bu aralar çok sık dolaşıyor kafamda Bay Yeats. Uyumak istiyorum. Derin bir uykuya dalmak. Öyle derin bir uyku olmalı ki bu, kafamın içinde sürekli konuşan sesi duymamalı, hiçbir şey düşünmemeliyim. Sabah uyandığımda etlerimi koparan acı geçmiş, hayat yeniden yaşanabilir olmalı. Ana rahmine geri dönmüş gibi her şey sıfırlanmış, aydınlığa doğmak üzere karanlığa boğulmuş olsun isterim. Ancak uyandığımda her şey gene aynı olacak; Ted beni terk etmiş, ev hâlâ soğuk, babam ölü, annem Amerika’da, her an kliniğe yatırılma tehdidi Demokles’in kılıcı gibi başımda sallanacak, şiirlerim hâlâ bir kadının elinden çıkmış olacak ve ben gene yeryüzünde sığacak bir yer bulamayacağım. Değişen bir şey yok anlayacağınız Bay Yeats! En iyisi ölmek ! Hayata en havalı imzamı ölerek atmak! Beni dinlediğiniz için teşekkür ederim Bay Yeats! Sürekli aldığım ilaçlardan bulanık olan kafamı sayenizde topladım ve artık ne yapacağımı biliyorum. Konyağın güzelliğini de belirtmeliyim. So n yudum ve sonsuz karanlık… Kim bilir belki bir gün iyi bir dize olur.