“İyi niyetimizi kullandın, sana olan güvenimizi yıktın.”

“Duyduğumda inanmak istemedim ama söyleyen sağlam.”

“Hep böyle olmaz mı? Güvenini kazanırlar, sonra gelsin arkandan iş çevirmeler.”

“Yok öyle şey, asla! Arkadan iş çevirmem, hem gizlim saklım yok ki benim.”

“Ne yani, yaptığını inkâr mı edeceksin?”

“Ne yapmışım ki?”

İnci, Malika’nın yanıtları karşısında sinirleniyor. Gözleri çakmak çakmak annesine dönüyor,

“Bak, şimdi de aptal yerine koyuyor bizi! Çok ayıp! Çok ayıp Malika!

Ortamın gittikçe gerginleşen havasını az da olsa yumuşatmak için Aleyna atılıyor,

“Malika abla, bizim akrabalardan biri parkta bir adamla görmüş seni.”

Olan bitene anlam veremeyen bakışlarını, karşılarına suçlu gibi oturduğu, üç kadın üzerinde dolaştırıyor Malika, ne yani, bu mu bütün mesele.

“A, evet. O Hikmet, arkadaşım.”

“Aaaaaa, yok artık! Pişkin pişkin, arkadaşım, diyor! Dayanamayacağım!”

“Anne sakin ol! Tansiyonun çıkacak. Malika! Malika! Sözlerine dikkat et! Aleyna koş, anneannene limonlu su yap getir!”

“Ayyy! Abartma istersen anne! Yangını körükleme. Soruyorsunuz, kadıncağız da yanıtlıyor.”

“Kadıncağızmış! Sus, karışma sen!”

… …

Malika, anne kız arasındaki tartışmayı gözlüyor. Aleyna’ya minnetle bakıyor, seviyor, sıcacık seviyor hem de. Kardeşlerini emanet ettiği büyük kızına çok benzetiyor onu. Annesinden olgun, çatışmaya dönüştürmüyor sürtüşmeleri. Tıpkı şimdiki gibi, hep orta yolu bulmaya çalışıyor. Aleyna aralarındaki tek olgun kadın.

Filiz Hanım örneğin, bakımını üstlendiği yaşlı kadın. İlk günden ölçüp biçmekle meşgul, tuhaf testler uyguluyor Malika’ya durmaksızın. Hırsızlık testi, laf taşıma testi, dedikodu, temizlik, karşılık verme, yeme, içme testi, daha birçok test. Her gün bir yenisini bulmada usta, bitmiyor testler.

Hay Allah! Yoksa şimdi de onlardan birinde mi Malika?

Aklını ev temizliğiyle bozmuş deli Filiz. İçinden öyle sesleniyor yaşlı kadına, ‘Deli Filiz’, çok da yakışıyor, normali yok yaşlı çatlağın. Günde iki kez balkon sildiriyor. Her tuvalete girip çıkmada dezenfektan sıktırıyor klozete. Ellerini yıkatıyor Malika’ya durmadan, kendisi ıslak mendille siliyor. Bulaşık makinasına güvenmiyor, elde yıkatıyor bulaşıkları.

Malika hiç yakınmıyor. Gıcır gıcır lüks ev, temizliğinde ne var. Hele o çeşit çeşit mikro fiber bezler yok mu, ovmayı bile gerektirmiyor, kolaycacık hallediveriyor her işi. Memnun işinden, canla başla yapıyor. Hem eli ayağı tutuyor Filiz Hanımın, insan pisliğiyle de uğraşmıyor.

En önemlisi, şimdiye kadar gördüğü en güzel odada kalıyor Malika. Dolaplı banyolu pırıl pırıl. İstediği zaman banyo yapabiliyor, hatta sabah akşam yıkansın istiyor Filiz Hanım. Yıkanıyor Malika her akşam, bütün sorunlarından arınmak istercesine sert sert ovuyor her yanını. Aral Gölü kuruduğundan bu yana bu kadar sık, bu kadar sert yıkanmamıştı Malika. Arkasında bıraktıklarından utanarak, çok konforlu yaşıyor. Ah, bir de özlem olmasa…

Herkes memnun, öyle sanıyor Malika. Örneğin yaşlı cadı, fark ettirmemeye çalışıyor ama onunla sohbete bayılıyor. Hayran hayran, ciddiyetini bozmadan dinliyor onu. Malika’da geçit vermez dağlarını, kumlarının kızılından adını alan büyük çölünü, kuruyan Aral Gölü’nü, kentini, köyünü, çocuklarına masal anlatır gibi anlatıyor büyük bir iştahla.

Her şeyde ölçüyü karıştırıyor yaşlı kadın. Sohbetlerinde annesi gibi yakınlaşıyor Malika’ya, bazen de en derine batırıyor tırnaklarını. Ortayı bulamıyor bir türlü. İnci de boş bırakmıyor, sürekli gözlüyor ikisini. Üstten üstten buyurmalar, had bildirir bakışlarla hemen yıkıyor iki kadın arasındaki köprüyü.

Anlamazdan geliyor Malika aralarına İnci’nin yerleştirdiği rekabeti.

… …

“İnci Hanım sorun nedir?”

“Ay! Dayanamıyorum, sustur şunu anne!”

“Anne! Abartma artık sen de! Doğru dürüst konuşsana, yangını körükleme!”

“Sus sen, hadsiz!”

“Kızım sen evli değil misin? Memleketinde bir ailen yok mu?” Sorularını peş peşe sıralayan Filiz Hanım giriyor araya hiddetle, devam ediyor soluk almadan;

“Ne yaptım demek de ne oluyor? Bizi aptal mı sanıyorsun? Hikmet midir, her ne karın ağrısıysa, arkadaşım dediğin o adamla el ele, omuz omuzaymışsınız parkta. Daha ne olsun!”

“Ne kötülük var ki, Hikmet arkadaşım, bizim oralardan.”

“Malika abla, bizimkilerin anlamak istemediği tam da bu. Evli kadınsın, çocukların var ama erkek arkadaşın olduğunu söylüyorsun. Şimdi bunu açıkla bizimkilere.”

Malika şaşkın. Zihninde bir yere oturtamıyor soruları. Ne zamandır ailesinden, ülkesinden, bütün yakınlarından, yakınlıklarından uzakta. Ekmek parası peşinde. Esen rüzgârların çöl kumlarıyla doldurduğu Aral gibi Malika. Yatağı kurumasın, çocukları susuzluktan kavrulmasın diye düştü yollara. Gölü çevreleyen akarsuların kuruyan yatakları gibi yürüdüğü yollar. Taşlı, çakıllı, çatlak. Suyu çekilmiş balçığın keskinliğinde, parçalıyor yürüyeni. Acımasız, geri dönüşsüz. Koskoca gölü kurutan elin, ufalayıp kum tanesine çevirdiği yaşamına, bütün gücüyle su taşıyor Malika.

Çocukları kurumasın diye bütün çabası. Arkasına bakamıyor, özlemi bastırıyor, eline ayağına batan dikenleri yok sayıyor Malika. Damla damla, sabırla, dudakları, yüreği kanayarak çoğaltmaya çalışıyor göle su katacak pınarları. Ancak o zaman, ancak o zaman…

… …

Karşısında durmadan açılıp kapanan ağızlara bakıyor Malika.

Malika’yı bilmiyorlar, anlamıyorlar.

Malika’yı ne kolay yargılıyorlar. Yüreğinin başı nasıl ağlar, burnunun direği nasıl sızlar, özlem nasıl kanatır bilmiyorlar.

Göl kuruyunca neler olur, yaşamamışlar.

Şans olarak gördükleri kapılarda nasıl kuruduklarını, bir tas su alıp Aral’a dökmek için nelere katlandıklarını anlayamıyorlar.

O kapıların ardındaki konforda kendi gölleri hiç kurumayacak sanıyorlar.

Oysa çöl sinsi, çöl her yanda. Dünyanın göllerini, denizlerini, dünyanın kendisini son damlasına kadar kurutmaya ant içmiş.

Bilmiyorlar.

Dünyanın suyu kuruyor! Dört bir yana savruluyor Malikalar!

Malikalar dört bir yanda suya hasret, çığlık çığlığa!

Duymuyorlar!

Kendi sesleri bastırıyor suyun seslerini!

Fark etmiyorlar…

“Kızım sen evli değil misin?” Filiz hanımın sorusu havada patlıyor sanki. Bu cümleyi defalarca kuruyor Filiz. Durmadan tekrarlıyor,

“Evli değil misin? Evli değil misin? Evli değil… … Ev…”

“Sorumu duymazdan mı geliyorsun, evli değil misin?”

“E…vet. Ha… Hayır, sayılmam.”

“Ne demek sayılmam?”

“Kâğıt üzerinde, resmi olarak evliyim.”

“Evlisin yani?”

“Evet.”

“Eh o zaman, bu erkek arkadaş da neyin nesi?”

“Namussuzluk bal gibi namussuzluk anne, ne olacak! Namussuzluk!”

“Aa aaaa! Anne ne biçim konuşuyorsun! Ayıp ama artık sus istersen, biraz sakinleş!”

“Aleyna! Sus sen!”

“Niye namussuzluk, anlamadım. Hikmet bizim oralardan. Tanıdık. Buluşur, konuşuruz ara ara.” Sesi gittikçe ufalıyor Malika’nın.

“Sarmaş dolaş… Arkadaştan öte görünüşte. Hem evli hem iyi arkadaş. İkisini bir arada yürütmek beceri ister. Zorlanma sen, birbirinize hayırlı olun. Annem de ben de buna göz yumamayız. Bu şartlar altında burada çalışamazsın. Hem kız annesiyim ben, olmaz!”

İnci’nin bütün sözleri, rüzgâr önünde savrulan Kızılkum Çölünün kumları gibi kırbaçlıyor yüzleri. En çok da Malika’nınkini…

Suskunluk çöküyor salona, balkondan caddeye, şehre, tüm dünyaya yayılıyor, bütün sesleri örtüyor.

Aleyna, Filiz Hanım şaşkın. En çok da Malika.