Göz muayenesi tamam. En kolayıydı. Renkli yuvarlaklara bakıp çıktım. Sırada ötekiler var. Bugün hepsini halledip kurtulsam. Psikiyatri öğleden sonra hasta kabul edecekmiş. Sabah sekizden beri buralardayım, o da hemen başlasaydı dahiliye ve kulak burun boğazdan hemen sonra birbiri ardına ne iyi olacaktı. Yine de her iki birimin yan yana olmasına müteşekkirim. Benim gibi sabırsızlar için büyük şans. Dahiliyeden sonra kulak burun boğazda da ilk sıradayım. Tam teşekküllü devlet hastanesi raporu istemeleri sayesinde etraflıca kontrolden de geçmiş olurum, fena mı? Hani şu çek-ap dediklerinden. Bir dünya paradan kurtuldum, ama tabii şu muayeneleri art arda getirsem… Bir de şu kalabalık ve kargaşa olmasa, ama hep oluyor. Gerçi dünkü göz doktoru beni umduğum gibi kapsamlı bir muayeneden geçirmedi. Renk körü olup olmadığıma baktı sadece. Hem miyopum hem de astigmatım var benim oysa… Suratıma bakıp, ne için lazım dedi. Cevabım havalıydı, “pilotluk için!” Ha diyerek kâğıda damga vurup imzasını çaktı.
Hah dahiliyeci geldi. Masasından kalkmadan, şikâyetiniz der demez, şikâyetim yok, tam teşekküllü devlet hastanesinden rapor almam gerekiyor dedim. Hiç ameliyat geçirdiniz mi? Hayır. Peki o zaman pantolonunuzun fermuarını açıp göbeğinizi gösterin. Allah Allah? Şaşırdım, ama dediğini de yaptım. Kadınlar sezaryen ameliyatı oluyor ama söylemiyorlar da ondan dedi. İyi peki ne yapalım, yeter ki versin kâğıtlarımı da bir an evvel sıradaki doktora yetişeyim.
Bekleyerek zamanım geçmesin! Beklerken insan neler yapmaz ki… Kitap yok yanımda. Aralarda boşluk olacağını düşünmemiştim, olsa bile evrak takibi için oradan oraya koşuşurum diye… Güzel fikir, yanımdaki kadın örgü örüyor. Bildik cart kırmızıdan çocuk kazağı ya da öyle bir şey. İnsan yanında yumak, şiş taşır mı? Bir kısırları, sarmaları eksik, onları da getirseler komşularıyla burada gün yapacaklarmışçasına tedarikliler. Neden bir hasta için üç beş kişi birden gelirler? Uzun yol metrobüslerde de görüyordum ören bayanları, ama şimdi boş koltuk bulmak garanti olmadığından getirmiyorlar ya da ortaya çıkarmıyorlar. Bazı kadınlar Red Kit’in dudaklarından sigarasını düşürmemesi gibi – sigara sağlığa zararlı görüşü yayılalı beri o garibim de ağzında incecik bir dal parçasıyla dolaşıyor – elinden örgüsünü düşürmez. Valla kent çeperlerinde örgüsünü örerek caddede karşıdan karşıya geçen kadın görmüşlüğüm var. Milyonlarca kadın milyarlarca ilmek… Dünyayı dört beş kez sarıp sarmalayacak kadar örmüşlerdir. Bunlara kalsa apartman mantolamalarını da örerek yaparlar. Neden olmasın ki? Geçirelim şu bizim konduya ya da apartman konduya bir hırka olsun bitsin. Keçe yünden yapılırsa daha iyi olur. Yağmurlarda apartmanın biçimini alır, keçeye de yıkayarak suyla biçim veriliyor neticede. Güneşte kurur. Yaz gelince kaynamaz mı bina? Fermuarlı yapılırsa yazın çıkartılıp kışın giydirilir. Aklım böyle ipe sapa gelmez düşüncelere dalmışken yaşasın, kulak burun boğaz doktoru hanım geliyor galiba.
Bizim Sündüz’e ne kadar benziyor. Onun kalıbında. Ufaraktan. Bacakları da onun gibi. Kalçadan fırlayan iki ince sopa aşağıya bileklere doğru V harfi yapıyor. Bu bacak ve yürüyüş biçimi, figürleri böyle yapan bir ressamı anımsatır her zaman bana. Ne oldu o ressama? Hiç eserlerini görmüyorum, sanki hiç yaşamamış da ben hayalimden uydurmuşum. Dur sahi eve gidince gugula girip sorayım. Saçları da aynı. Bembeyaz koyvermiş, arkadan gelişigüzel toplamış. Önlüğü de olmasa Sündüz çıkagelmiş diyeceğim. Bu hastanede önlükler farklı biraz. Kim doktor kim öteki personel anlaşılmıyor. Hepsinde leylak rengi önlükler. İnşallah kulak burun boğaz doktorudur da hemen beni çağırır. İlk sıra benim zaten. Sonra kantinde bir çay içip tost yer psikiyatriyi beklerim. Ay valla billa yaşasın, iki eli önlüğün cebinde ağır ağır geliyor. Cebinden odanın anahtarını çıkardı. Şanslıyım, şanslıyım şanslıyım… Sündüz Hanım kapının kilidini açıyor. İnsanlar ikiz yaratılmıştır derlerdi de inanmazdım, al işte.
Çok özenirdim stetoskoplu, beyaz gömlekli doktorlara. Doktor dediğin bembeyaz gömleğini giymeli, stetoskopunu boynunda kolye gibi, ne bileyim asker künyesi gibi taşımalı. Bu kutsal mesleğin nişanesini gören herkes bir durmalı, kendine bir çeki düzen vermeli.
Bana da beyaz önlüğü giydirip elime tebeşir verip kara tahta önüne dikeceklerdi ki vazgeçtim öğretmenlikten. Aklım önlükte kaldı sanki. Pişman mıyım değil miyim hâlâ bir karar veremedim. Hah kapıyı da açtı. Bravo, valla aşkolsun çok kişilikli bir kadın bu doktor. Tuttum ben bunu. Gerçekten de iyi bir doktora rast geldim. Yıllarca, devlet hastanelerine düşmüş gariban yurttaşların derdine derman olmuş, Anadolu’nun ücra köşelerinde çile doldurmuş belli. Bu saçları değirmende ağartmadım ben diyor… Dış görünümü çoktan geçmiş. Bulunduğu yeri hazmetmiş ve hatmetmiş hem de içselleştirmiş. Tabii vitrin ne ki? Ambalaj ne ki? İçeriğe bak sen içeriğe! Okumuş, dirsek çürütmüş tıbbiyede. Bravo, bravo bir de şimdikilere bak!
Odanın ışıklarını açtı. İçimde alkışlar, hem doktora hem şansıma. Bekletmeden, hiç
oyalanmadan çağırdı beni.
– Geç şöyle
Biraz emrivaki mi ne?
Olsun, görmüş geçirmişlikten, biraz da samimiyet tabii, yaşlı bir erkek olsa babacan derdim, bu da anaç olsun.
– Şöyle mi?
– Otur!
Önce ağzımı açtırdı. Dilimi çıkardım. Burun deliklerimi iki yana genişleten aparatla iyice muayene etti. Kulaklarımı da kontrol ettikten sonra masadaki içi boş üçgen metal aleti ve çubuğu aldı. Aleti önce sağ kulağıma yaklaştırdı. Çubuğu vurdu. Tınnn. Duyduğumu belirttim. Uzaklaştırdı, yakınlaştırdı, şiddeti artırdı, düşürdü testi bitirip aynı işlemi öteki kulağıma da yaptı.
Hiç sorun yoktu. Sınıfı geçmiştim. Gidip çayımı tostumu yiyerek bir saat kadar oyalandıktan sonra ver elini psikiyatri bölümü. İçimde bir çoşku.
Gamzelerimi ortaya çıkararak masaya yanaştım. Kâğıtları imzalayıp damgalayarak verecek. Verecek, bekliyorum, bekliyorum ama o sanki umursamıyor. Olabilir beklerim, bir iki dakika daha sabırlı olurum.
– Dışarı çık orada bekle.
Kâğıtları imzaladıktan sonra beni çağıracak demek ki.
– Birazdan doktor gelip muayene edecek.
Allah Allah, kulak burun boğaz iyi de, algılarımda bir sorun var. Ben az önce doktor tarafından muayene edilmedim miydi? Doktor gelecek de ne demek?
Çıktım kapının önüne. Sündüz’e benzeyen de kapıyı kapattı ama kilitlemedi.
Az sonra sarışın, leylak rengi değil beyaz önlüklü bir başka kadın koridorda belirdi, içeri girdi ve beni çağırdı.
Sündüz’ün benzerinin yaptıklarının aynısını sırasıyla yapmaya başladı. Kapıyı kapatmamıştı. Sarışın doktor işini yaparken, Sündüz’ün benzeri, elinde paspasla yerleri silerek kapının önünden geçti. Sanki sırıtarak bana bakıyordu. Ağzı olmasa da kesin gözlerinin içi sırıtıyordu. Gözbebeklerinde biraz kin, biraz zafer, biraz sazanın tekisin, fazlasıyla alıksın ışıltıları dolaşıyordu. Kulak burun boğazda işim bitmiş kâğıtlarımı almıştım.
Kantinde otururken ne zaman başlayacak diye çaprazımdaki psikiyatri odasını gözlerimle kesiyordum.
Psikiyatri doktoru bir iki soru sordu. Ama aklım hâlâ Sündüz’ün benzerindeydi. Kâğıda dalgın anlamında psikiyatrik bir tanı yazdı.
Şimdi, şu Sündüz benzerinin yaptığını anlatsam; hastanede kendisini doktor sanan bir temizlikçi var desem… Hastalarla dalgasını geçiyor desem….
Benim deli olduğumu düşünecek! Boşver.