Ölmenin bu kadar kolay, bu kadar zor olduğunu bilemezdim. Aklıma bir şarkı takılıyor. Kim söylüyordu bunu? Karnıma bastırmaya çalışırken, ellerim kan havuzunun içinde yüzerken, babamın gözleri gözlerime takılıyken, ben şarkıyı düşünüyorum. Kim söylerdi bunu? Anneme bakıyorum; o hep bulur sözleri. Nereden, nasıl anımsıyor, hayret! Hem şarkıyı bilir hem de söyleyeni. Hadi anne, bak mırıldanacağım şimdi. Yine unuttu bu tatlı cadı kızın sözleri. Burnumu oynatsam ayağa kalkar mısın? Bilir misin şarkıyı? Hani ben tatlı cadıydım, sihirli güçlerim vardı. Her şeyi güzelliklere boğacaktım. Seni buralardan götürecektim. Üniversite okuyup doktor olacaktım. Dergilerde resimlerim çıkacaktı. Sen arkamda, yok yok yanımda duracaktın. Ben her türlü zorlukla mücadele edip büyüttüm onu, herkese karşı gelip okuttum, diyecektin gururla. Yatma anne öyle. Gözlerin açık görüyorum. Tavana bakma, bana bak. Sen severdin bana bakmayı anne. Saçlarımı ne güzel örerdin. Bir sağdan bir ortadan bir soldan sıkıca… Bir sağdan bir ortadan bir sağdan sıkıca… Dua okur gibi mırıldanırdın. Bir sağdan bir ortadan bir soldan… Sonra beğenmez tekrar, sonra tekrar. Yoruluncaya kadar. Bitince de ağlardın, sessiz. Gözyaşın akmadan. Bir tek ben bilirdim ağladığını. Bir insanın dudakları gülerken gözleriyle ağlayabildiğini bir tek ben bilirdim. Bir tek ben bilirdim babamın pişmanlıklarından öncesini. Hep pişman olurdu, değil mi anne? Pişman deyince aklıma pişmaniye geldi. Kasabada… Beraber, evin dışında yaptığımız en büyük kaçamak. Babana söylemek yok, sır aramızda demiştin pişmaniyenin telleri ağzımda dağılırken. Ben babama hiçbir şey söylemedim ki! Onunla hiç konuşmadım ki! Konuşurmuş gibi yapardım. Severmiş gibi. Küçüklüğümden beri seni görerek öğrenmiştim bunu. Babam pişman olmasın. Bak yine öyle bakıyor bana. Birazdan ağlayacak. Yok, yok ağlıyor zaten. Şimdi gelip senin dizlerine kapanacak. Özür dileyecek. Her şeyi unutalım diyecek. Unut yine anne, dün, önceki gün, bir önceki gün yaptığın gibi. Ben de unuturum. Çok iyi bilirim gözlerimi kapatmayı. Tuhaf! Acı yok oldu! Babam elindeki bıçakla oynuyor. Sana mı bakıyor bana mı, anlamıyorum. Belki ikimize birden… Ben büyüdükçe senin gibi olmuşum. Öyle demişti ya! Senin gibi sürtükmüşüm. Kimse benim on iki yaşında olduğuma bakmaz, becerirmiş beni! Ağzını kapatıyordun babamın. Ben her bir kelimeyi anlamaya, anlamlandırmaya çalışırken. Bana yaptın şuncacık kızına yapma çığlıkları arasında görmüştüm metalin parlaklığını. Beyaz, sonra kırmızı… Çığlık bile atmadan bana bakıp gülümsemiştin. Dudakların ağlamıştı bu kez. Babam örgümden yakalamıştı beni. Kaçmıyordum, senin ağır ağır yıkılışına bakıyordum. Sonra bir sıcaklık… Ben hep üşürdüm değil mi anne? Kasabaya doktora gitmiştik. Babam kızardı belki üşüyorum diye. Söyleme, söyleme. Dudaklarım mühürlü. Ah anne!.. Bilemedim ki babamın beni sarsarken, doktora gittik dememin… Doktor iyi bir şeydi, benim için… Büyüdüğünde ne olacaksın, doktor deyince öğretmenim aferin derdi. Doktor civanım. Ah yine bir şarkı geldi bak. Sen bana söylerdin böyle. Ah neler istiyor canım. Sen ne istedin ki anne? Ne istersen alacaktım. Hadi anne… Söyle… İstediğini… Ne alsam… Terlik, pabuç alayım… Uç uç böceğim… Uç uç böceğim. Uç uç… uç…u…