O sabah lavaboda hiç beklemediğin bir durumla karşılaştım. Ciddi bir kanama. Sabah yürüyüşünü yapmak üzere hazırlanıyordum. Eşinden yeni ayrılmış, orta okuldan arkadaşım sundurmada kahvaltı için salata yapıyordu. Adı Metin ama ben ona Sakallı diyorum. Kafasını dağıtmak için on günlüğüne yazlığa gelmişti. Hem kendim hem de onu düşünerek başıma gelen bu olayı söylemenin bir anlamı olmayacağına karar verdim. Moral bozmanın gereği yoktu. Durumu bir kaç gün takip edecek, gerekirse onunla birlikte şehre dönüp gerekli incelemeleri yaptıracaktım. Yürüyüşümü yaptım, gazete alıp döndüm. Lakin aklımda kanama vardı. Tedirgindim ama belli etmedim. Kahvaltı ettik, sabah kahvesi içtikten sonra havuza gittik. Yüzdüm ama keyfim kaçmıştı açıkçası. O güneşlenirken gölgede oturdum. Sabahki olay hakkında fikir üretmeye çalıştım. Basit bir hemoroid kanaması olabilirdi. Eğer öyleyse bir, iki gün içinde geçerdi. Kabız kalmamalı, acı yememeliydim. Alkol, emin değildim. Azalttım. Takip edecektim. İkinci ihtimali zihnimden uzak tutmaya çalışıyordum. Bu olasılık her zaman mümkündü. Yaşım ileriydi. Kalın bağırsak tümörleri yaşlılıkta sık görülür. Daha yaz mevsiminin başındaydık ama dönüş için neredeyse gün saymaya başladım.

Ertesi gün kanama azaldı, bir sonraki gün tamamen kesildi. Bu iyi haberdi. Yine de tedirgindim. Arkadaşım rahat görünüyordu. Kısa tatil iyi gelmişti. Ben de ona uydum. On gün içinde bir daha kanama olmadı, rahatlamıştım. Yine de peşini bırakmayacaktım. Ciddi bir inceleme gerekiyordu. Kalın bağırsak incelemesi şarttı. Bir bahane uydurup onu otobüsle göndermek yerine birlikte döneceğimizi söyleyince sevindi. Sakallı’yı Mecidiyeköy’de bıraktım. Mutluydu. Yeniden görüşmek üzere diyerek ayrıldık. Eve dönünce Tufan hocayı aradım. Bir saat sonra döndü, kolonoskopi randevusunu almıştı.

Çocuklarıma söyleyince doğal olarak telaş ettiler. İşlem öncesi bağırsakların temizlenmesi felaketti. Üç saatte dört litre ilaçlı su içtim. Ta ki berrak gelene kadar. Son bardağı içmedim. Tadını anlatamam. Neyse uyutuldum ve çeyrek saatte işlem tamamlandı. Tümör yok, ama iki adet iç hemoroid saptandı. Kanamanın nedeni onlarmış. Yaş ileri, o nedenle iki-üç yılda bir bağırsak tetkiki gerekiyormuş.

Yazlığa döndüm. Sakallıdan haber yok. İki gün sonra ben aradım. Çok kısa konuştu. Çekimdeyim, dedi. Ne çekimi arkadaş diyemeden telefonu kapattı. Haftasına kalmadan telefon etti geliyorum diye. Otogardan aldım. Ağzı kulaklarında, yolda kısaca sözünü etti. Meğerse bir arkadaşı vasıtasıyla kast ajansına vesikalık fotoğrafını yollamış. Ajans reklam filmlerinde yaşlı, sakallı, emekli görünüşlü bir eleman aranırsa bizimkini önerecekmiş. Evde oğluna, ajansın tarif ettiği şekilde kısa videolar çekmiş yollamış. Sonunda kabul edilmiş. Telefonu kapatma nedeni reklam filmi çekiminde olmasıymış.
Marketten sonra eve geldik. Şu reklam işini merak ediyordum. Tafsilatlı bir açıklama yapması şart olmuştu. Çay demledim. Bahçeye karşı sundurmanın altında çayımızı içerken anlatamaya başladı. Aslında benden ayrıldıktan sonra hemen medyada gösterilen, üç reklam filmi çekmiş. Televizyonla aram olmadığı için hiç denk gelmedim. Beğenmişler. Dizi film şirketlerinin de dikkatini çekmiş. Tarihi bir filmde figüran olarak oynaması için teklif almış. Film çekim tarihinin bildirimini beklerken bana gelmiş. Hayatından memnun, boşanma stresini eni konu atmış görünüyordu. Hava hâlâ sıcaktı akşam saatinde. Havuza gittik. Baktım. Yüzünde kendinden emin, sakin, mutlu bir ifade vardı. Hayatından memnun görünüyordu. Güneş alçalmaya başlamıştı. Çilingir sofrasını kurma vakti.

Peynir, üzüm, yeşil zeytin, kuru yemiş… Allah ne verdiyse kadehleri kaldırdık. İkinci kadehten sonra dili çözüldü. Emekliydi, ancak maaşı yetmiyordu. Ev kirası, sabit giderler derken ay sonunu zor getiriyordu. İktisat fakültesini bitirdikten sonra iki yıllık bankacılık ve sigortacılık yüksek okuluna devam etmişti. Bitirememişti ama dört, beş yıldan beri bir arkadaşının vasıtasıyla otomobil hasarları konusunda danışmanlık veriyor, ek gelir sağlıyordu. Hatta benim ev, yazlık ve araba sigortalarım ondaydı. Şimdi bu film işi çıkınca maddi yönden ferahlayacaktı. Onun adına sevindim. Karnım tok, akşam yemeği yemeyelim dedi ama ben söğüş salata, ızgara köfte yaptım. Gırtlağına düşkündür. Tabağı bile sıyırıp tertemiz yapar. Köftenin kokusuna dayanamadı. Birer kadeh daha yuvarladık. Masayı toplayıp kahve yaptım. Telefonun radyosundan Türk sanat müziğini açtı. Amatör olarak kanun çalar. Emin Ongan yönetimindeki Üsküdar Musiki Cemiyetine devam etmişliği vardır. Kalbur üstü çok şarkıcı piyasaya çıkmıştır cemiyetten. Eskilerden konuştuk, erken göçen arkadaşları andık. Vakit gece yarısına gelirken esnemeye başlamıştı.

Ertesi sabah benden önce kalkmış salatayı hazırlamıştı bile. Ben mutat yürüyüşümü yapıp gazete aldım. Kahvaltıdan sonra telefonla bir iki konuşma yaptı. Haber var mı, dedim. Beklemedeyim, dedi. Gazeteyi eline alır almaz Kara Kartal’ın yenildiğini okuyunca sinirlenip küfretti. Homurdanarak bulmaca ekindeki sudoku sayfasını açtı. En az bir saat konuşmaz. Zihnini dinç tutuyormuş. Bence kutu bulmacalardaki kelimelerin bulunması daha yararlı. Ötekinde dokuz rakam var, hiç değişmeyen. Oysa kelimeler öyle mi ! Binlercesi sana çağrışım yaptırır, bir sohbet konusu açar, eski bir hatırayı canlandırır. Neyse. Herkesin keyfi kendine. Gözlüğünün üzerinden bakıp, bugün öğle yemeği yemeyelim dedi. Sıkı kahvaltı etmiştik. Pastırmalı yumurta, kekikli sele zeytini, kaşar… Öğle üzeri havuza gittik. Ben dalıp çıktım. O biraz yüzdükten sonra güneşlenmek için yattı. Ben güneşe gelemem. Gölgede biraz oturup eve döndüm. Yorgunluk çöktü, biraz uzandım. Uyumuşum. Geldiğini duymadım. Ufaktan demleniyor. Vay köftehor. Akşam yemeğini hazırladık; meyhane pilavı, çoban salata, ızgara kanat… Ben de ufak bir şey koyup oturdum. Fonda TSM. Haydi şerefe deyip başladık. Keyifler hoşe. Allah bozmasın. Gece on bire doğru bir telefon geldi. Beş dakika kadar dikkatle dinledi. Sonra bana dönüp dizi film işi oldu, dedi. Cuma günü gidiyorum.
Hafta sonu torunlar geldi. Bir hafta kalıp İzmir’e öteki dedesine gittiler. Sakallıdan haber yok. Günler geçiyor. Sabırla bekliyorum. Sonradan öğreniyorum ki sette bütün oyuncuların telefonları toplanırmış, haberleşme yasakmış. Dizi film ciddi iş. Orta Asya ülkeleri ve Balkanlardan acayip talep varmış bizim dizilere. Tabi olur. Entrika bizde, şiddet bizde, vurdu kırda gırla… Halk bu tür filmlere tutkun. İnsan oğlunun hücrelerinde şiddet var demek ki. Bizimki tarihi dizide oynayacak. Sonradan öğrenecektim. Selahaddin Eyyubi.

Sonunda telefon etti. Yirmi gün yokum, dedi. Prova çekimleri beğenilmiş. Diyaloglarda zorlanmış. İSMEK drama bölümünde kursa yazılmış. Önerilen bazı kitapları okuyacak, özet çıkarıp kursta rol kesecekmiş. Sıkı çalışması gerek. Üniversitedeyken Cyrano de Bergerac oyununda kadet rolüne çıkmışlığı var. Söylemişti. Tebrik ettim. Seni sonra ararım, ders çalışmam gerek deyip telefonu kapattı. Vay be adama bak! Seksenlerine giderken başımıza artiz kesildi. Helal olsun.

Dördüncü hafta yazlığa geldi. Biraz avans vermişler. Keyfi yerinde. Havuza giderken yavaş yürüdüğü dikkatimi çekti. Hayrola! Evde anlatırım dedi. Yemekten sonra kahveleri içerken, hareketli bir plan çekerken yere düştüğünü, kaburgasının ağrıdığını, o gün nefes alırken zorlandığını ifade edince yönetmen bir hafta izin vermiş. Gömleğini sıyırdı, gösterdiği yere dokundum, ağrıdığını söyledi. Film çektirmemiş. Yaşlı adam, seksen kilonun üzerinde, aniden düşünce… Dönünce çektireceğim dedi. O hafta iki kere havuza gittik, ısrar etmedim. Nefesi iyi, ağrısı yok. Otobüse bindirip yolcu ettim.

Merak ediyorum ama aramıyorum, ondan haber bekliyorum. Eylül’ün sonuna geliyoruz. On gün oldu haber yok. Dönüş hazırlıklarına başladım. Arabayı bahçeye çekip yıkadım. Eşyalarımı yükledim. Aslında burada sonbahar nefistir, balık mevsimi açılır. Gün batımının tadına doyum olmaz. Ilık hava, limonata gibi Döneceğim sabah küçük oğlu aradı. Babamı hastaneye yatırdık, dedi. Sırtım ürperdi. Nutkum tutuldu. İki gün önce apartman merdivenlerini çıkarken nefesi tıkanmış. Basamaklara oturup arkadaşını aramış. Acilen hastaneye götürmüşler. Çekilen akciğer filminde sağ tarafın kapalı olduğunu, bir litre kadar kanlı sıvı boşaltıldığını söyledi. Ertesi günü hastaneye gittim. Gülüyor, nefesim açıldı, dedi. Yataktan, içinde pembe sıvı olan diren sarkıyor. Torba boş. Kanama durmuş anlaşılan. Atlattı görünüyor, ayrılırken sakalını okşadım.

Olaylar öyle hızlı gelişti ki sonuç beni şoke etti. Göğüs boşluğundan direne edilen kanlı sıvı incelenmiş, şüpheli bir iki hücre görülmüş. Akciğerden biyopsi yapılmış. Kötü. Kemoterapi başlamış. Bu arada telefonda bana hiç bunlardan söz etmedi. Bu sırrı niçin benden sakladı? En yakın arkadaşı değil miydim? Benim üzülmemi istemedi mi? Kendine yönelecek merhamet yüklü, acıyan bakışların altında ezilmek istemedi mi? Karşısında hep susan birilerinin olması… Tabi ki kendisi de suskun kalacaktı. Bundan sonra yaşanacak yılların belirsizliği ve bunun verdiği sonsuz hüzün ve öfke. Günlerin neler getireceği bilinemezdi. Her gün bunları düşünmek, bu duygularla yaşamak nasıl bir şeydi? Sevdiği hayattan kopmak, ümit ettiği güzelliklerin bir daha geri gelmeyeceğini düşünmek. Kalan ömrünün ne zaman biteceğini bilememek. Artık anılarını gizli göz yaşlarıyla ıslatabilir. Telefonla konuşmak yerine ziyarete gidecektim. Yeniden hastaneye yatırmışlardı.

İki ay içinde iyice zayıfladı. Avurtlarını doldurarak, tabakları sıyırarak yemek yiyen adam iştahım yok diyor. İnanamıyorum. Lezzetli bir tatlıyı yedikten sonra, biraz da utanarak, “daha var mı” diye soran Sakallı, iki lokmayı zor yutuyordu. Tombul yüzü incelmiş, yanakları çökmüştü. İki oğlu ve yeğenleri nöbetleşe yanında kalıyorlardı. Kaysı hoşafı ve çorba götürdüm. Lakin damardan beslenmeye geçmişlerdi. Zamanın acımasız kollarına bırakıp döndüm. Zihnim bomboştu. Çevremdeki her şey anlamını yitirmişti. Evde, kendi akıbetimi düşünmeye başladım.

Benim de yaşım ilerlemiş, seksene merdiven dayamıştım. Her yıl yaptırdığım rutin testlerde bir sorun çıktı. MR, biyopsi derken ameliyat kararı alınıp alınmaması gündeme geldi. Doktor yaşımın ileri olduğunu, ameliyattan çekinirsem kemoterapi, ışın tedavisi seçeneklerini hatırlattı. Fakat ben sorunun kökten çözülmesini istiyordum. Tedavi uzamamalıydı. Eskiden, hasta olacaksan cerrahi bir hastalık olsun derlerdi. Kes, at. Toptan çözüm. Fizik olarak iyi durumdaydım. Sigara içmiyordum. Şeker hastalığım yoktu. İlaçla ayarlanabilen bir tansiyonum vardı. Dolayısıyla, yaşım ileri olmasına karşın, ameliyat için uygun bir hastaydım.

Bu durum benim ikinci sırrımdı. İlkini telaşa kapılmadan atlatmıştım. Fakat ikincisi… Söylemeyecektim. Sakallıyı ekim ayı sonunda kaybettik. Benim sırrımı öğrenemedi. Sağlıklı olsaydı söyler miydim? Emin değilim. Belki ameliyat sonrası. Vefatından bir ay sonra ameliyat oldum. Nekâhat dönemim tahminimden de iyi geçti. Ameliyat sonrası test sonuçlarım olumlu. Kendimi iyi hissediyorum. Nazar değmesin diye sağlığımı soranlara “idare ediyorum” diyorum. Evrenin ulu mimarı izin verirse beş yıl süreyle kontrol altında kalacağım.