Ah kuzum! Pamuğum benim! Dünyanın en güzel kokusu, senin kokun. Aman da gülücükler gelsin! Gül bebeğim… Gül… Ömrünce gül… E mi?

Kaldıracağım şu aynaları, yemin ederim. Şu halime bak Defne’m! Çok kilo almış annen! Oysa benim de minnacık ayaklarım varmış yıllar önce. Benim de kollarım mis kokarmış bebeğim. Annem, “Kafan çok büyüktü,” derdi; doğmak bilmemişim bir türlü. Senin kafan çok güzel, süt kokulum! Akça bebeğim benim! Uykun mu geldi? Hadi bakalım yavrum! Uyusun da büyüsün ninni… Tıpış tıpış yürüsün ninni. Eee… Eee… Eee!

Uyudu, vallahi uyudu! Bilgisayarın başına oturabilirim artık. Yoksunluk krizine girmeden önce bloğuma bir şeyler yazmalıyım! Mailler de birikmiş! Bir ara okumak gerek! Ne yazsam acaba?

“Kadın, uykusuzluktan uyuşan bedenini hareket ettirmeye çalıştı. Düşünebildiği tek şey uyumaktı. Uyku, imkânsız bir aşkın kıvranışlarına benziyordu.”

İçim geçmiş. Hiç klavyenin üstünde uyuyakalmamıştım. Asla bir araya gelmeyecek harfler kavuşmuş sayemde.

RtgahıdkhfpidkvnfvnvlhelfcşslCŞShc.

Ah şimdi bir kadeh kırmızı şarap için neler vermezdim? Uyandı, ne kadar çabuk! Kızım uyandın mı sen? Ağlama bebeğim, anne burada, yanı başında! Acıktın mı? Doyuralım seni hemen. Al bakalım. Doya doya em!

En büyük korkum seni emzirirken uyuyakalmak! Yapmam değil mi? Baban gelse de azıcık uyusam. Ne oldu anneciğim? Kusacak mısın yoksa? Klavyenin üstüne çıkartmasaydın iyiydi bebeğim. Hemen peçeteyle silelim. Dur bakalım harflerde sorun var mı?

“Nokta tuşu” dışında sorun yok balım.  Nokta tuşu gitmiş ama canın sağ olsun.  Altını değiştirelim mi artık? Pis kokular geliyor aşağı taraftan. Aferin benim güzel kızıma. Nasıl da uslu duruyor. Klavyenin nokta tuşunu bozma hatasını uslu duruşuyla telafi ediyor bebeğim. Oh misler gibi oldun bak! Altını da temizledik. Gel bakalım kucağa. Yarım kalan öyküye devam edelim mi beraber? Annenin iki büyük aşkı var, biri sensin, biri de yazmak! Babana âşık değilim artık çünkü o anneden altı saat fazla uyuyor. Sen yine de bunu duymamış ol! Nokta tuşu olmadan yazabilir miyiz dersin? Anneye bir öpücük ver. Hadi devam edelim.

“Uyku ülkesinin büyülü rüya kapısı açıldığında, yazdığı ve oynadığı bir filmin içine düşer insan. Bazılarının filmi yönettiği de söylenir. Düşleme sanatında ustalaşanlar rüya gördüğünü bilir, rüyaya yön verir.”

Ne oldu bebeğim? Neden ağlıyorsun? Tamam, tamam, ayağa kalkalım, yürüyelim biraz. Hareket etmek mi istiyorsun sen? Anladım anneciğim, nasıl istersen. Sen ön tarafımdayken yazmak kolay olmuyordu zaten.

Allah’ım nasıl uykum var, sen yardımcım ol! Eski alışkanlıkları bırakmak kolay olmuyor. “Bebeğin uyurken sen de uyuyacaksın!” Kural bu! Geceleri kitap okumaya son vermeliyim. Cep telefonum nerede? Tamam, bebeğim ağlama! Babayı arayalım mı? İster misin?

Alo Şevket, ne yapalım idare ediyoruz. Defne klavyeye kustu. Nokta tuşu çalışmıyor. Nokta tuşu alabilir misin gelirken? Şaka yaptım tabii, klavye değişecek biliyorum. Biraz erken çıkabilir misin bugün işten? Ayakta uyuyorum. Defne’yi emzirirken uyumam değil mi? Beni “on beş dakikada bir” ara istersen. Bebeğimi yere düşürmek istemem! Evham değil bu! Gerçekten çok uykusuzum. Yok, babaannesi gelmesin, gerek yok! Şevket, annen gelince her şeye karışıyor biliyorsun. Bakarım başımın çaresine.

Ne yapacağımı buldum bebeğim! Çamaşır mandalıyla göz kapaklarımı kaşlarıma tutturacağım. İşi sağlama alalım Defne’ciğim. Ağlama ama… Üzülüyorum. Annenin senin için yapamayacağı şey yok!

Nalân, Nalân uyan! O mandalları çıkar hadi. Merak etme Defne’yi yatağına yatırdım, kucağındaydı, düşürmemişsin. Gözün açık uyumayı nasıl başardın karıcığım? Tamam, gülmüyorum, sinirlenme!

Sana nokta tuşu getirdim. Şaka, şaka! “Yenisini hak etti karım,” dedim, bilgisayar aldım. Hadi kuralım da yazmaya başla!

Merak etme! Bebek işi bende bu gece, onunla ben ilgileneceğim.