Her şey yeni sahiplendiğimiz dokuz aylık border- collie cinsi köpeğimizi veteriner kontrolüne götürdüğümüz gün başladı. Sarah, orada bakımı yapılan hasta bir siyam kedisine ilk görüşte âşık oldu. Kokladı, önünde yerlere yattı, kuyruk salladı ve kendini kelimenin tam mânâsıyla rezil etti. Hemen o an aklımıza bir de kedi sahiplenmek fikri yerleşti. Neden olmasın, evde birlikte olurlar canları sıkılmazdı. Veteriner, Tuzla’da yaşayan kedi üreticisi bir kadının adresini tutuşturdu elimize.

“Civardaki herkes ‘aslan besleyen kadın’ olarak tanır onu,” dedi.

Biz yalnızca yavru bir Siyam kedisi istiyorduk ama tartışmadık.

İlk hafta sonu tatilimizde Tuzla’ya gidip tren istasyonu yakınındaki tek katlı bahçeli evi bulduk. Civardaki komşular bizi meraklı gözlerle süzüp niye geldiğimizi anlamaya çalışıyorlardı. Bizi tahta kapının hemen önünde, girişten eve dek uzanan kalın bir zincir ve yoğun dışkı kokusu karşıladı. Yerdeki pislikler kedilerin beceremeyeceği kadar büyüktü. Yarısı yenmiş minderler, paramparça olmuş kilimler, çiğnenmiş ayakkabılar. Ardından darmadağın saçları, uzun süredir yıkanmadığı belli sabahlığı içindeki “aslan besleyen kadın” göründü.

“Aslan yavrusunu geçen hafta Darıca Hayvanat Bahçesi’nden teslim aldılar. Dokuz ay birlikte olduktan sonra ayrılmak zor geldi,” dedi yaşlı gözlerle.

Demek ki veteriner şaka yapmamıştı. Evde aslan besleyen bir kadın!

“Siz kedilere geldiniz sanırım? İçeri gelin!”

Divanda, sobanın yanına atılmış minderlerde, yemek masasının, televizyonun üstünde, lavabonun, küvetin içinde, balkondaki boy boy kafeslerde her boydan her cinsten kedi vardı. Öbek kedi, öbek yemek, öbek pislik! Oradan bir an önce kaçıp gitme isteği uyandı içimizde…

“Tam size göre sevimli yavrularım var,” diyerek bizi amonyak kokusuna doğru, evin iç odalarına sürükledi kadın.

Kucağımızda dört sıska bacak üzerinde zar zor durabilen, koca kafalı, yelken kulaklı, maviş gözlü, sürekli hapşıran bir siyam yavrusuyla ne yapacağımızı bilemez halde evin yolunu tuttuk. Sara yavruyu görür görmez çıldırdı. Etrafında defalarca döndü, heyecandan birkaç damla çişini halıya kaçırdı ve o dakikadan sonra yavrunun kulu kölesi oldu…

Cingöz, Cincöz, Çimcoz, Cimcoz derken Cimcöz oluverdi fincan gözlü kediciğimiz.

En sevdiği uyku yeri Sara’nın tüylerinin arasıydı. Birlikte uyuyup birlikte uyanıyor, yemek yiyor oynuyorlardı. Sara’nın hırlayarak yavruyu incitmeden dişlerinin arasında tutmasını korkulu gözlerle, nefesimizi tutarak izliyorduk. Cimcöz hayatından memnun, içine kaçmış aslan kimliğiyle en ufak bir korku belirtisi göstermeden kabarıp yampiri saldırışlarla koca köpeğe kafa tutuyor sonra da evin koridorlarında amansız bir kovalamaca süregeliyordu. Herkes halinden memnundu.

Sara’yı kısırlaştırmadan önce bir kez yavrulatmak istedik. Anneliği tatmak ne de olsa her dişinin hakkı. Uykuları derinleşip meme başlarının etrafındaki tüyler azalmaya başladığında bizden önce Cimcöz ondaki değişikliğin farkına varmış, pembeleşip kabaran memelerinden doğacak yavrulardan önce ilk o süt emmeye başlamıştı. Artık kedi mamalarını yemeyi kesmişti. Köpek sütü emen aslan yürekli kedi!

Sara’nın dört yavrusu oldu, ama Cimcöz’u bir an olsun kendi yavrularından ayırmadı. Cimcöz, köpek sütü emdikçe serpildi, sağlıklı genç bir kedi oldu. Köpek yavrularıyla alt alta üst üste oynayıp uyuyor, aynı meme başı için didişiyordu. Sara’nın ilk göz ağrısı olarak meme önceliği hep ondaydı. Yavrular beş aylık olduklarında artık yeni sahiplerine gitme zamanları gelmiş, Sara da çoktan gece gündüz onları besleyip temizlemekten yorulmuştu. En son yavrunun da ardından hepimiz derin bir nefes aldık. Hem üzülmüş hem de zorlu bir maratonu geride bıraktığımız için rahatlamıştık.

Sara’nın sütü yavrulardan sonra kesilmedi. Cimcöz canı ne zaman isterse talepkâr bir şekilde koca köpeği alaşağı edip hemen memesine yapışıyordu. Bir taraftan kapalı gözlerle trans halinde sütü lıkırdatırken diğer taraftan da iki patisiyle köpeğin memesini sağıp duruyordu. Dünyanın en cılız kedisi köpek sütü sayesinde dünyanın en semiz kedisi olmuştu.

Dediğim gibi çok bereketli bir yıldı bizim için. Doktora kontrole gittiğimde iki aylık hamile olduğumu öğrendim. Kedi, köpeğimi hemen evden uzaklaştırmam gerektiğini söyledi bana. Doktorların kimi söylediklerini ciddiye almamayı öğrenmiştim. Kedi ve köpeğimizden vazgeçemezdik. Sağlıklı bir hamilelikten sonra bir kızımız oldu. Sarah, Cimcöz’e gösterdiği ihtimamı bebeğe de göstermeye devam etti. Bir an olsun başından ayrılmıyor, her işin ortasında olmak istiyordu. Cimcöz, bebeğin beşiğinde, ayakucunda uyuyordu artık.

“Kedi ağzına – burnuna oturur, bebeği boğar,” diyordu kimi aile büyükleri.

Dinlemedik ama gözümüzü de bir an olsun üstlerinden ayırmadık. Kızımız oturmaya başladığında, ön tarafını yastıkla yanlarını kedi ve köpekle destekleyip mutfakta yemek pişirebiliyor veya temizlik yapabiliyordum. Muhteşem bebek bakıcılarım Sara ve Cimcöz sayesinde annelik hayatım kolaydı.

Sara’nın sütü epeydir gelmiyordu ama Cimcöz memesini emmeyi bırakmamıştı. Küçük kedimizin artık büyüdüğünü kabullenmesi gerekiyordu. Annelik sırası ondaydı. Evimize yardıma gelen Fatma teyzemizin erkek güzeli bir Ankara kedisi vardı. Bir gün işe kedisiyle birlikte gelmesini önerdik. Cimcöz’le, yeşil gözlü Ankara erkeği o gün epey tantanana çıkardılar evde. Birkaç fincan kırıldı, vahşi sesler yankılandı koridorlarda ama Fatma teyze kedisini çantasına atıp gittiğinde Cimcöz bambaşka bakıyordu artık. Evet, zaten çok uyuyan kedimiz neredeyse tüm gün uyanmıyordu. Meme başları da kabarıp pembeleşmişti. Vücudunda süregelen değişimlerin etkisi mi bilinmez, Sara’yı emmekten o sıralarda vazgeçti.

Kızımız ilk yürüme antrenmanlarını Sara’yla birlikte yapıyordu. Cimcöz bir kenardan onları seyretmekle yetiniyor son huzurlu günlerinin keyfini sürüyordu. Bir sabaha karşı altı tane kulak büyüklüğünde yavrusu oldu ardı ardına. Ne siyam kedisiydi yavrular ne de Ankara kedisi! Sarah tüm doğum boyunca heyecanla koridoru arşınlamış bir Cimcöz’e bir bize gidip gelmişti. Bizim aksimize kediyi yalnız başına bırakmak istemiyordu. İlk çıkan yavruyu annesinden önce yalayıp temizledi. Cimcöz teşekkür eden gözlerle bakıyordu Sara’ya. İşbirliği içinde altı yavruyu firesiz dünyaya getirmeyi başardılar.

İki annesi oldu yavruların. Kazara biri uzaklaşacak veya kutunun dışına düşecek olsa havlayıp evi başımıza yıkıyordu Sara. Hani sütü gelse birkaçını kendisi bile emzirmeyi deneyebilirdi. Cimcöz disiplinli bir anneydi, Sara’nın da yardımıyla altı ele avuca sığmaz yavruyu kısa sürede hizaya soktu.

Kızımız tüm bu karmaşanın ortasında hayatından memnun olanları oyun parkından izliyordu. Kedi ve köpeğin ezeli düşmanlığını öğrenmeden onların gerçek dostluğunu kendi evinde öğrendi. Belki de bunun içindir ki dil, din, ırk, cinsiyet farkı gözetmeden herkesle arkadaş olabiliyor, önyargılardan uzak yaşamayı biliyor.

Sara dokuz yıl bizimle birlikte yaşadı, en son taşınmak zorunda kaldığımız evde köpek beslemek yasak olduğu için onu, kendisine uzun zamandan beri hayran, bir arkadaşımıza verdik ama sıkça Cimcöz’ü ve bizi ziyarete geldi. Kimi tatillerde kısa süreli de olsa bizimle kaldı. Cimcöz, Sara’yı hiç unutmadı, her köpek havlayışında o sanıp kapılara, camlara koştu.

Sara’nın ölüm haberi geldikten bir ay sonra, güneşli bir günde her zaman yaptığı gibi dalları balkona uzanan erik ağacından bahçeye indi ve bir daha da geri gelmedi.

Aslanlar üzüntülerini ve ölümlerini göstermek istemez derler ya!