– Merhaba Ayşin Hanım. Hoş geldiniz. Buyurun, buyurun!
– Merhaba Mehmet Bey! Umarım hoş bulurum. Telefondaki sesiniz beni epey telaşlandırdı!
– Yok, yok! Merak etmeyin. Süreci kazasız belasız atlatırsak sorun kalmayacak. Buyurun şöyle oturun lütfen.
– Kazasız belasız mı? O da ne demek şimdi? Hayrolsun inşallah! Sizi dinliyorum.
– Ayşin Hanım, biliyorsunuz, şu malum olaylarla ilgili okulda epey bir patırtı koptu.
– Hangi olaylar?
– Canım şu park olayları işte!
– Hangi park Mehmet Bey? Otopark mı, çocuk parkı mı?
– Yok canım, var ya şu, Taksim!
– Taksim mi? Allah, Allah! Bilmece gibi konuşuyorsunuz Mehmet Bey! Çözebilene aşk olsun!
– Gezi Parkı diyorum Ayşin Hanım, Gezi!
– Ha, öyle desenize kuzum! Diliniz mi varmıyor?
– Varmıyor valla! Epey dilimiz yandı da! – Nasıl yani? Ne alakası var ki sizinle?
– Okuldan katılanlar nedeniyle milli eğitimden tebligat aldık. Hem de özel okullar idaresinden.
– Allah Allah! Ne diyorlar peki?
– Ne diyecekler, aba altından sopa gösteriyorlar.
– Sopa mı?
– Evet, Ayşin Hanım; kanun, yönetmelik deyip topa girmişler, okulunuz kapanır ha’ya kadar getirmişler işi.
– Yapmayın ya! Demek o kadar ciddi?!
– Evet, maalesef! – Peki, ne yapacaksınız?
– Öncelikle örgüt başının cezalandırılması isteniyor.
– Örgüt başı mı? Öcalan mı yani?
– Yapmayın Ayşin Hanım! Ne alakası var?! Bal gibi anladınız ne demek
istediğimi.
– Hayır, anlamadım, gerçekten anlamadım.
– Haberiniz olmaması imkânsız!
– Neden?
– Neden olacak Ayşin Hanım, Efe Can Efendi’nin okulda grup kurup, Gezi’de
kol gezdiğinden.
– Hadi canım! Hiç olur mu öyle şey? Efe Can ve Gezi Parkı? Güleyim bari!
Sabah yataktan zor kalkıyor adam. Bir de Gezi’de mi gezecek gece vakti?
– Evet, aynen öyle, Ayşin Hanım. Gündüz okul, gece Gezi!
– Yapmayın Allah aşkına. Nasıl olur böyle bir şey?
– Valla, orasını biz bilemeyiz. Size sormak lazım!
– Bize mi! Bizimle ne alakası var Mehmet Bey? Biz mi git dedik çocuğa?
Yani demek istiyorum ki olmaz öyle bir şey. Olsa haberimiz olurdu mutlaka.
– Ben de onu diyorum ya hanımefendi! Çocuk geceleri parkta cirit attığına
göre haberiniz vardır mutlaka!
– Ne münasebet canım! Öyle bir şey yapsa hiç haberimiz olmaz mı? Mümkün
değil elbette!
– Nasıl mümkün değil, kare-kare fotoğrafları var oğlunuzun.
– Fotoğrafları mı, inanılmaz! Benzetmiş olmasınlar?! Hem niye böyle bir şey
yapsın ki çocuk? Emin misiniz?
– Buyurun işte, kendi gözlerinizle görün. Hiç şüpheye mahal yok bence.
Üstündeki de okul montu, üstelik!
– Allah, Allah! Gözlerime inanamıyorum Mehmet Bey; nasıl olur? Hâlâ aklım
almıyor. Demek biz onu uyuyor zannederken, o bizi uyutuyormuş. Merak
etmeyin siz; gösteririm ben ona dünya kaç bucak!
– Valla, işin o tarafı sizi ilgilendirir. Bizi ilgilendiren tarafı Efe Can’ı bir an
önce bu okuldan almanız…
– Efendim? Anlayamadım?!
– Efe Can’ı diyorum, Ayşin Hanım. Bir an önce bu okuldan alıp başka bir
okula vermeniz lazım.
– O niyeymiş o?
– Çünkü bizden istenen bu; elebaşının okulla bir an önce ilişiğinin kesilmesi.
– Saçmalamayın canım! O kadar da değil, artık! Ne yaptı ki bu çocuk; adam
mı öldürdü?
– Yo, Allah korusun, öyle bir şey yok tabii de! Biz de okulu düşünmek
zorundayız. Hem okul değiştiren ilk çocuk Efe Can olmayacak ki! Çevresine de
çabucak alışıyor zaten. Baksanıza bir yıl olmadı, koca okulun elebaşı olup
çıkıverdi maşallah.
– Mehmet Bey sizi anlıyorum. Efe Can biraz hareketli, delişmen bir çocuk
ama okuldan atılmasını gerektirecek bir şey yok ortada. Orantısız güç
kullanmak moda oldu galiba. İyisi mi ben Müdür Bey’le görüşeyim bu konuyu.
Müsait mi?
– Maalesef! Nijerya’da, kardeş okul ziyaretine gitti. Hafta başında dönecek.
– Anladım; o gezide, yerine siz bakıyorsunuz bu durumda.
– Evet, Ayşin Hanım.
– Peki, o zaman Mehmet Bey, şimdi beni iyi dinleyin lütfen. Efe Can bu
okuldan hiçbir yere gitmiyor. Yıllardır okul aile birliğinde görev yaparım,
başkanlıklarım da var ama şimdiye kadar böyle anlamsız, orantısız bir ceza ne
gördüm, ne de duydum. Disiplin yönetmeliğini ezbere bilirim. Bu işin cezası
olsa olsa üç gün okuldan uzaklaştırmadır. Öyle değil mi?
– Öylesine öyle de Ayşin Hanım, mesele tebligat!
– Boş verin siz tebligatı, yönetmeliği uygulayın, yeter. Biz de üzerimize düşeni
yaparız; olur biter. Ötesine karışamazlar zaten. Muz cumhuriyeti mi burası?
Sizden bir şey rica edeceğim. Şu zarfı gelince Müdür Bey’e verir misiniz
lütfen? Laboratuvara katkı rica etmişti de gelirken getireyim dedim.
– Ayşin Hanım, bizi zor durumda bırakıyorsunuz!
– Aşk olsun Mehmet Bey! Hiç öyle bir şey yapar mıyım? Ama yönetmelik de
ortada, değil mi? Tamam benim çocuğum da suçsuz demiyorum ama verilecek
ceza da adil olmalı. Ayrıca, sizden bir eğitimci olarak Efe Can’a sahip
çıkmanızı beklerdim. Sonuçta bu çocuklar hepimizin, öyle değil mi? Memleket
de trajikomik; gençlerinden tırsıyor. İki toplandılar diye hemen toma-sopa-gaz!
Siz yapmayın bari. Ateş olsalar, cürümleri ne ki? Anlaştık değil mi? Ha bu
arada, sıkışıklık varsa önümüzdeki yılın ödemesini de şimdiden yapabiliriz.
Biliyorsunuz, okula katkımızı esirgemeyiz. Elimizden geldiği kadar!
– Ne diyeyim Ayşin Hanım, siz de haklısınız, biz de. Kayıran Allah beni
kayırsın. Bu fırtınada bir de işsiz kalmak istemem doğrusu. Sizin gibi bizim de
çoluk çocuğumuz var.
– Aman Mehmet Bey, yapmayın lütfen. O kadar da değil. İş oraya varacaksa,
bu ülke bitmiş demektir. İşin sonu korku imparatorluğu ki, hiç birimiz
istemeyiz, değil mi? Hep birlikte mücadele etmek lazım. Korkmayın lütfen. Ben
artık müsaade isteyeyim. Müdür Bey gelince haber verin isterseniz, yine
gelirim.
– Yok! Gerek kalmadı artık. Baksanıza hem avukat, hem yargıç, işi bağladınız.
– Ha ha ha! Çok şakacısınız. N’palım savcılık gaz kaçırınca, yargı güçlü
olmalı. Görüşmek üzere, hoşça kalın!
* * *
Terbiyesiz herif! Aklınca beni avlayacak. Sen kimsin be?! Kaç okul
dolaşmışım ben bugüne kadar? Hepinizin ciğerini bilirim. Dininiz imanınız
para. Hele sizin, Allah’ınız para! Geri zekâlı! Kurmuşlar bir para kardeşliği,
uyutup duruyorlar milleti, din-iman diye, diye! Ah Efe Can ah, kimlerle
muhatap ediyorsun beni be evladım. Bu kaçıncı okul ha, kaçıncı? Bir lise
bitireceksin diye imanımız gevredi. En sonunda şunlara da muhtaç ettin ya beni;
ne diyeyim ben sana? Boşuna dememişler ana olacağına köpek ol, diye. Yok,
yok! Çocuğun kabahati yok ki! Böyle babaya böyle evlat! Amannn Ayşin!
Varma şu çocuğun üstüne. Genç o daha; yapar, yapar! Merak etme! Neymiş
efendim, geçermiş. Hah! Al sana! Bak, ne güzel geçti, hem tarihe, hem
kayıtlara. Eee, beyimiz eski solcu ya! Utanmadan beni uyutup çocuğu örgütle
sen, Gezi’ye kaçın, ha! Pes doğrusu. Hoş, uyku ilacı almasam, çok
kaçabilirdiniz ya, gizli gizli. Geri zekâlı, montu çıkarttır bari! Bak kabak gibi
enselemişler oğlanı. Allahtan gelip gitmiyor da tanımıyorlar. E, tabii ne işi var
Engin Beyimizin okullarda falan. Nasıl olsa Ayşin Hanım hallediyor her şeyi.
Korkudan geberip gidecektim be! Haberin var mı senin? Yanındakini de
tanıdınız mı dese, mıçtık! Artık iyice yalancı olduk, şu iki kafadar uğruna. Bir
de nereden haberimiz olsun diye adama bir güzel sallıyorum ki! Meğer babamız
başrollerde! Bir düşüp bayılmadığım kaldı billah! Ah babacığım ah! Demiştin
kızım bu adamdan hayır gelmez diye de, dinleyen kim?! Şu aşk denen meret
yok mu, insanın gözünü kör ediyor! Ya o salak herife ne demeli?! Okuldan
almamız gerekiyormuş efendim?! Yok devenin pabucu! Aklı sıra Gezi
bahanesiyle çocuktan kurtulacak. Ne güzel idare edecekler şu okulları
öğrencileri olmasa. Yemezler beyim yemezler. Başka kapıya. Şunun şurasında
bir senesi kaldı, bendeyse başka okul bakacak hal kalmadı. İttir kaktır, olmadı
parayı bastır bu lise burada bitecek. Sonra da ver elini yurt dışı. Ne güzel de
yazmıştı öyle “Boyun eğme!” Hadi, hadi, yüz verme şu serserilere. Of, of!
Bıktım şu erkek milletinden vallahi!
* * *
Vay be! Kadına bak! Zeytinyağı gibi üste çıktı, bir de. Hem suçlu, hem güçlü!
Şımarık piçlerini, doğurup doğurup başımıza salıyorlar. İşin yoksa uğraş dur.
Yok, emin miymişim efendim? Olamazmış öyle bir şey! Nasıl da olurmuş?!
Fotoğrafları dayayınca burnuna, beti benzi attı. Hem de beklediğimden fazla.
Neden, anlayamadım; öcü görmüş gibiydi! Halbuki oğlanın ilk vukuatı değil
ki?! Alışmış olmalı. Demez mi bir de, efendim eğitimci olarak sahip çıkmamı
beklermişmiş. Çok beklersin sen! Ulan oğlunun sahip çıkılacak yeri mi kaldı?
Daha bir sene olmadı geleli velet, yemediği herze kalmadı. Üstelik çocukların
da ahlakını bozdu. Anarşist kesildi hepsi başımıza. Pek bir umutlanmıştım; Gezi
bahanesine kurtulacaktım şu oğlandan da yemedi hatun. Nasıl başları ezilir,
biliyorum da, ah şu Müdür Bey olmasa! Sonra nasıl öğrenci bulacakmışız da
davamıza kaynak aktaracakmışız da! Allah topunuzun belasını versin. Günü
gelince göstereceğim hepinize. Tutup, müdür beyi aramasın şimdi bu kadın? Bir
de ona dert anlat. Vay efendim, niye haberi olmuyormuş da, niye kendi başıma
halletmeye kalkışıyormuşum da! E, biraz sen de yerinde otur, dil’ mi?! Teknik
takip işi de yamanmış ha! Çocuğu monttan enselemişler. Okul müdürlerine de
yaydın mı, hop, oldu, bitti. Kimin aklına gelir ki? Tevekkeli, elimizden kimse
kurtulamaz diyorlar. Korkulur valla bunlardan. Aman Mehmet Efendi, sen sen
ol, ayağını denk al bu dönemde. Başına bir iş getirme! Kimin eli kimin cebinde,
belli değil memlekette!
Duygu yüklü harika bir hikaye. Yazarı kutluyorum. Eline,yüreğine sağlık…