Küresel bir felaketle mücadele ettiğimiz şu günlerde, pek çoğumuz gibi, ben de odaklanamama, yeterince okuyamama problemi yaşıyorum zaman zaman. Oya Baydar’ın Köpekli Çocuklar Gecesi adlı son romanını böyle bir anımda elime aldım. Çatlamış, çorak bir toprakta baş vermiş bir papatya resminin yer aldığı ön kapağa baktığımda umut var bu kitapta diye düşündüm, roman kahramanlarından birinin adının Umut Doğa olduğunu bilmeden.Arka kapakta yer alan tanıtım yazısında, “Oya Baydar, edebiyatımızın ilk ekolojik distopyası denilebilecek Köpekli Çocuklar Gecesi’nde hepimizin içten içe bildiği ama bir çoğumuzun görmezden geldiği küresel iklim krizine ve o krizin ortasında kalan insana yöneltiyor kalemini.” yazıyor.
Ben ütopyalar üreten, okuyan bir nesildenim. Yaşanacak daha iyi yerler, görülecek daha güzel günler, özgürlük ve barış söylemleri ve hayaliyle geçti gençlik yıllarım. Yarınlara dair umutlarımız hep vardı. Dünyayı değiştirme hayallerimiz vardı. Yarınlarda mutlu olmayı vadeden şarkılar dilimizden düşmezdi. Her şey çok hızla değişti son yirmi beş – otuz yılda. Soğuk savaş dönemi bittiğinde, dünyada diktatörlüklerin birer birer devrildiğine şahit olduğumuzda umutlandık. Kısa zamanda yerine yeni tip bir diktatörlüğün geleceği, insan haklarının ayaklar altına alınacağı, savaşların körükleneceği, kanun kural tanımaz, başına buyruk yönetimlerin büyük kitleler tarafından desteklenerek işbaşına geleceği çoğumuzun aklına gelmedi. Bitmek tükenmek bilmeyen savaşların yarattığı mülteci sorunu kapımıza dayandı. Kadına, çocuğa şiddet ve taciz olaylarındaki artışı, insanların yoksullaşmasını, gelişiyor diye sevindiğimiz teknolojiden, gücü elinde bulunduran kesimlerin ağırlıkla yararlandığını, değerlerimizin alt üst olduğunu, muhalif seslerin bastırıldığını gördük, yaşadık. Siyasal, toplumsal alanda bütün bunlar olurken, paralelinde iklim krizi gelişmekteydi. Doğayı, çevremizi arsızca ve hor kullanıyorduk. Küresel ısınma, yangınlar, depremler, seller, toprak kaymaları, hava kirliliği, plastik atık problemleri gündemimizdeydi. Bu gidişata dur demek isteyenler hep vardı elbette, çevreci örgütler ve bireyler ellerinden geleni yapsa da dikkate alınmıyor, dışlanıyorlar, yaftalanıyorlar, zaman zaman alay konusu oluyorlar ya da felaket tellalcılığıyla suçlanıyorlardı.
Sonra bir gün, Greta Thunberg önderliğinde çocuklar çıktı sahneye, geniş kitlelerin desteğini aldılar ama onlar da yaftalandı. Proje olarak nitelendirildiler. Hep birlikte yaşadığımız bütün bu olaylar Köpekli Çocuklar Gecesi’nde anlatılıyor ve sonrası da…
Dünyanın sonu yaklaşıyor, küresel ısınma dünyanın büyük kısmının çölleşmesine neden olacak, su kaynakları yetersiz kalacak dendiğinde bir kısmımız “benden sonra tufan” diyor, bir kısmımız da “o günlere çok var, teknoloji hızla gelişiyor bir çare bulunur nasılsa, daha önce yaşanan krizlere bulunduğu gibi” diyoruz ya… Oya Baydar kitapta, yarınların belki de olmayacağı günlerin çok hızla geldiğini gösteriyor ve kahramanları bu uyarıları çok ciddiye alıyor, ömürlerini mücadeleye adıyorlar.
Kadın kahramanımız bir botanikçi, bilim insanı. Oğlu Umut Doğa, Köpekli Çocuklar’la birlikte hareket eden bir mücadeleci. Köpekli Çocuklar’ın çoğunluğu yoksul mülteci çocuklar ve yanlarında sokak köpekleriyle dolaşıyorlar. Erkek kahramanımız Dr. Adam Kor, kadına kendini bir çöl arkeoloğu olarak tanıtsa da, akademik çevrelerde, savaşın ekosisteme olumsuz etkileri konusunda tanınan bir bilim insanı. Barış eylemcisi, çevreci. Birçok lisan konuşabiliyor. Efsaneleştirilmiş bir kişilik.
Kadın üniversiteyi bitirdiğinde iyi olduğunu düşündüğü bir evlilik yapar. Umut Doğa doğar, onu, iyi, çevreye ve doğaya saygılı bir birey olarak yetiştirirler. Çocuk ergenlik çağına geldiğinde, annesiyle gittiği bir sinema çıkışı “iyilik” kavramını sorguladığı, geleceğine yön verecek bir an yaşar. Artık hayatında Köpekli Çocuklar vardır, önce onlara gizli gizli yardım eder, sonra onlardan biri olmaya karar verir. Daha sonraysa okuduğu üniversiteyi bırakıp, sırt çantasını alıp, sınırdaki savaş mağdurlarına yardım için yola çıkar.
Kadın o günden sonra oğlunu bir daha göremez ve ondan haber alamaz. Ardından evliliği biter. Önce araştırma için gittiği bir dağ köyünde, sonra bir bilimsel toplantıda karşılaştığı, gizemli Dr. Adam Kor’a âşık olur. “Nereye isterse, nereye çekerse sorgusuz sualsiz peşinden gidecek kadar âşıktır. Gençlik aşklarından çok daha derin, tutkulu ama dingin kırk yaş aşkı…” Adam savaş bölgelerinde çalışmaya devam eder. Kadın işinden istifa eder, adamın gizemli, yabancı dünyasına yürür. Sınırdaki mülteci kamplarında yardım çalışmalarına katılır. Adam’ı görmek, oğlunu bulmak ümidi vardır içinde. Köpekli Çocukların bir toplantısına şahitlik eder ancak oğlu aralarında yoktur, Adam’ı da göremez. Ülkeye döner, yaşadığı şehirde işe başlar, yıllar süren kuraklık ve kıtlık döneminde tek başınadır ama başı her sıkıştığında köpekli çocuklar yanı başındadır. Sonra iletişim ağları çöktüğü için, bölgesel mi küresel mi olduğunu anlayamadıkları tufan başlar. Beynini kemiren, ne olduğu bilinmeyen, unutkanlığa ve ölüme neden olan bir virüsün de etkisindedir aynı zamanda. Köpekli Çocuklar tarafından sulardan kurtarılır. Ayrıntılarını hatırlayamadığı bir yolculuktan sonra Nuh tufanının geçtiği topraklarda, dağ başında bir kulübede Adam’la buluşur. O da hastadır, bacağından vurulmuştur. Birbirlerini tanımakta zorlanırlar, çok zaman geçmiştir aradan. Yaşananlarla ilgili konuşurlarken Adam; “Milyarlarca, milyonlarca yıldır kaç kez tekrarlandı çevrimsel döngü! Buzul çağları, tektonik altüst oluşlar, karaların deniz, denizlerin kara olması. Türler kaç kez yok oldu, insan türü kaç kez yeniden doğup evrildi, kaç medeniyet yıkıldı kuruldu yüz binlerce yıl boyunca. Bu defa bize isabet etti, hepsi o kadar. Bu gezegende ya da başka gezegende, sonsuz evrende her şey yeniden başlayacak.” derken, kadın; “Yüz binlerce yıldan bana ne! Benim, bizim, yok olmakta olanların, hepimizin, biricik hayatımız sona ererken bunlar boş sözlerden başka ne ki!” diye düşünür.
Biricik hayatı belki de sona ermek üzereyken, kafasındaki soruların cevabını almak, adamın gerçekte kim olduğunu öğrenmek, daha önemlisi oğlu hakkında bilgi edinmek istemektedir. Adam’ın dediği gibi yeniden başlangıç masumiyet ve iyiliğin sembolü Köpekli Çocuklar tarafından gerçekleştirilebilecek midir acaba? Oğlu sağ ve hâlâ onlarla mıdır? Bir yandan bu soruların cevabını araştırırken bir yandan da Adam’ın isteği üzerine elindeki son teknoloji ürünü aletle, geleceğe seslenmekte, olan biteni anlatmaktadır, “Eğer duyuyorsanız, anlıyorsanız; bir zamanlar sekiz milyar insanın, yüz milyonlarca bitkinin, böceğin, hayvanın yaşadığı Dünya gezegeninde, henüz yıkılmamış, sulara gömülmemiş karanlık bir kulübede yaşamın sonunu bekleyen dünyalı bir kadının tanıklığıdır bu. Sıradan, gerçek insanın sesidir. Kulak verin, şifrelerini çözün, anlamaya çalışın.”
Yazar, bu seslenişle biz okuyuculara da, artık elimizi taşın altına sokmak zamanı geldiğini hatırlatmak istiyor belki de…
Okurken huzursuz hissettiğim anlar olmadı değil, ama iklim krizi zaten huzursuzluk vermesi gereken bir konu değil mi? Kitabı bitirdiğimde; okuduklarıma paralel bir şekilde ne olduğunu, nasıl ortaya çıktığını ve nasıl mücadele edeceğimizi tam anlamıyla bilmediğimiz bir virüs nedeniyle evlere kapandığımız, başka bir distopik roman konusu olabilecek bugünlerde, sanal ortamlarda tartışılabilecek çok güzel bir kaynak var elimizde diye düşündüm. Naçizane küçük bir öneride bulunarak yazımı bitirmek istiyorum; ilk iki sayfayı okumadan, “Tufandan sonra” bölümüyle okumaya başlayın, kitabı bitirdikten sonra bunun üzerinde de tartışılabilir elbette…
*Kitap tasarımı Cüneyt Çomoğlu tarafından yapılmış.
Oya Baydar, Köpekli Çocuklar Gecesi, Can Yayınları, Eylül 2019, İstanbul, 269 sayfa.